Zeynep Oral*
Maya Plisetskaya... Dans ve bale dünyasının efsanevi adı... Birkaç gün önce 89 yaşında bu hayattan ayrıldı. Haberi okuduğum an, o geceyi düşündüm:
2000 yılının kasım ayıydı. Moskova’da, Bolşoy Tiyatrosu’nda Maya Plisetskaya’nın 75. yıldönümü görkemli bir jübileyle kutlanıyordu ve ben o geceye tanıklık ediyordum
Kırmızı kadifelerle, altın sarısının egemen olduğu salonda, uzak geçmişin tüm görkemi kristal avizelerde toplanmıştı. Salonda tek boş yer yoktu. Sonunda o an geldi. Kristal avizelerdeki parıltı söndü. Sırma ve altından, orak çekiç işlemeli dev perde ağır ağır açıldı. Fonda, Bolşoy Tiyatrosu’nun ön cephesi göründü. Karanlıkta tok bir ses, “Maya Plisetskaya ve Devlet Başkanı Putin!” diye anons etti. Millet nefesini tuttu.
Putin yere diz çöker
Önde, yetmiş beş yaşına karşın kuğu adımlarıyla (siyah kuğu elbisesi, Pierre Cardin imzalı) Maya Plisetskaya ve arkasında vakur adımlarla Vladimir Putin spot ışığı eşliğinde sahnede yerlerini aldılar.
Putin, sanatçının yeteneğini, kişiliğini, ülkesine katkılarını dile getirdikten sonra “Rus balesi, sizinle büyüdü; siz ona onur kattınız” derken heyecandan titriyordu. Yanımdaki Ruslar, onu ilk kez böyle duygulu gördüklerini belirtiyorlardı.
Ve Putin, sanatçının elini öpmekle, önünde yerlere dek eğilip selam vermekle yetinmiyor, bir dizi yerde iki büklüm sanatçının önünde diz çöküyordu. Tiyatro ayağa fırlamış ayakta alkışlıyordu. (Dün Celal Üster’in yazısını okuduysanız; sanat karşısında diktatörlerin bile farklı tutumları olduğunu biliyorsunuz demektir.)
Yetenekli ve hırslı
Maya Plisetskaya kendi üslubunu yaratmış bir sanatçıydı. Kendine özgü grafik bir niteliği olan, her hareketin, her duruşun, keskinliği, bütünlüğü ve dramatik yapısıyla güçlenen, mükemmele ulaşmış bir biçemi vardı.
Belarus’lu madenci babasından incecik beden yapısını ve kızıl saçlarını aldı. Sessiz sinemanın oyuncusu annesinden dramatik yeteneğini kaptı. Stalin döneminde babası idam edildi. Annesi Sibirya’ya sürüldü. 11 Yaşındaki Maya’nın Bolşoy Bale Okulu’nda kalmasına izin verildi. Yetenekli ve hırslıydı.
Çok ince bedeni ve çok uzun kollarıyla, farklı fiziğini en dinamik biçimde kullandı. Önemli bir özelliği vardı: Dramatik yoğunluk. Her role sonsuz bir trajedi duygusu kattı. Sahnede olağanüstü bir karizması vardı. İzleyici üzerinde büyük bir etki yaratıyordu. Onu “Carmen” ve “Giselle”de ,”Kuğu Gölü”nün Odette ve Odile’i, “Uyuyan Güzel”in Aurora’sı olarak izlemek biz ölümlüler için bir ayine katılmak gibiydi. Onu ölümsüz kılan Fokine koreografisiyle, “Kuğunun Ölümü”ydü. Bu eser onun amblemi, simgesi olacaktı.
Geleneksele olan bağlılığı ve yaptığı her işi geleneksele dönüştürme yeteneğine karşı yeniliklere de açıktı. Yetmişli yıllarda kendi balelerini yaratmaya başladı.
‘Ave Maya’
Maya Plisetskaya, Bolşoy’un katı kalıpları ve Rus bürokrasisiyle anlaşamadığı için, 1990’da, “yuvam” dediği Bolşoy’dan büyük kavgalarla ayrıldı. Bolşoy’daki 75. yaş jübilesi bir bakıma sanatçının yuvaya “Zafer Dönüşü”ydü.
O jübile gecesi Maya Plisetskaya üç eserde dans etti. Sonuncusu Bach-Gunot ‘nun “Ave Maria”sıydı.Hiç bitmeyecekmiş gibi uzayan kolları, şiir yüklü bedeni, duygu dolu yüzüyle , sahnede yine yaşsız bir kuğuydu!
“Ave Maria” sona erdiğinde, seyirci yine ayağa fırlamış, “Ave Maya” diye alkışlıyor, sahneye çiçek yağıyordu. Bolşoy’un koca sahnesinin zemini çiçekten görülmez olmuştu. Maya Plisetskaya yıllara, doğaya meydan okuyan balerin selamını tekrar tekrar verirken, ben bu geceye tanıklık etmenin mutluluğunu yaşıyordum.
Kuğu artık sonsuza dek ölümsüzlüğe kavuştu.
Bu yazı Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.