Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'un çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesiyle ilgili olarak "Lütfen Putin’in dün Moskova’daki cenaze töreninde Karlov’un tabutuna bakışını inceleyin. Bizdeki 'Kanı yerde kalmayacak' sözlerinden çok daha derin, çok daha öfkesini açığa vurmak için zamanını bekleyen bir ifade göreceksiniz. O ifededen Erdoğan kadar Trump’ın da çıkaracağı sonuçlar olmalı" dedi.
Murat Yetkin'in "Amerika’nın pişmanlığı Rusya’nın bekleyişi" başlığıyla yayımlanan (23 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Emekli Orgeneral Raymond Odierno desem çoğunuz tanımaz, ama “Çuvalcı General” deyince hepiniz anlarsınız.
Yıllar önce Sedat Ergin’in Hürriyet Ankara Temsilcisi olarak patlattığı, Amerikan birliklerinin 2003 Irak işgali başlarında Türk askerinin başına çuval geçirerek tutuklamalarının haberi.
Sonra bir de 2015 başlarında duyduk adını.
ABD Kara Kuvvetleri Komutanı olarak, o sırada Kara Kuvvetleri olan günümüzün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’a ABD Savunma Bakanlığının “Liyakat Lejyonu” madalyası takmıştı, sonra emekliye ayrıldı.
Önceki akşam, 21 Aralık akşamı Amerikan Fox TV yayınına çıktı.
Yayın 19 Aralık’ta Ankara’da Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un vurulması ve aynı gece Berlin’de Noel Pazarı’na yapılan kamyon saldırısıyla 12 kişinin öldürüldüğü IŞİD eylemi üzerineydi.
Odierno, geçen yıla kadar altında görev yaptığı ABD Başkanı Barack Obama’nın “pasif” ve “geriden gelen” siyaseti nedeniyle Orta Doğu’da liderliğin Rusya’ya kaptırıldığını söyledi.
Bu durumdan pişmanlığını gizlemeyen Odierno’ya göre “Şimdi önden gitmek, ulusları bir araya getirmekte, kendi (ABD) politikalarımızda ve hükümetimizin kabiliyetlerini bir araya getirmekte agresif (saldırgan, girişken) olmak zamanı” idi. Ona göre ancak böylelikle Orta Doğu liderliği Rusya’dan geri alınabilirdi.
Odierno adını vermese de, 20 Ocak’ta görevi Obama’dan devralması beklenen yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın dönemini kast ettiği açık.
Emekli generalin sözlerindeki kilit unsurlardan birisi de “ulusları bir araya getirmek” gereğinden söz etmesi.
Tabii Obama’nın bu konuda başarı elde ettiğini söylemek mümkün değil.
Hem Orta Doğu’ya artık Amerikan askeri göndermeme, hem de terörizmle savaşma siyasetini bir arada yürütmek isteyen Obama, 2013’te Suriye iç savaşı koşullarında ortaya çıkan IŞİD’e karşı, NATO müttefiki Türkiye’nin düşman saydığı, kendisinin de terörist saydığı PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile ittifakı seçti.
O arada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran’ın ısrarlı tekliflerini dikkate alarak Eylül 2015’te Suriye’ye hava kuvvetleri ve özel kuvvat ve istihbarat danışmanlarıyla girdi; zaten Akdeniz kıyısında bir deniz üssü bulunuyordu.
Girdi ve Suriye tablosunu kısa sürede ciddi şekilde değiştirdi. (Nitekim bir yıl iki ay sonra ülkenin ikinci büyük şehri Halep, ya da ondan geriye kalanlar yeniden Beşar Esad’a bağlı rejim güçlerinin eline geçti.
Bir Türk savaş uçağının Suriye sınırını geçen Rus savaş uçağını düşürüp iki pilotun da ölümüne neden olması yalnızca Türk-Rus ilişkilerini dibe çekmekle kalmadı. Aynı zamanda Türkiye’nin Suriye hareket kabiliyetine darbe vurdu ve Rusya’nın hava, Suriye ordusu ve İran kontrolündeki milislerin kara hâkimiyetini genişletti.
Obama ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın birkaç kez PKK’yı bırakın, IŞİD’e karşı birlikte sahada savaşalım teklifini dikkate almadı.
Bu tekliflerin sonuncusu 31 Mart’ta Beyaz Saray’daki görüşmede yapıldı ve ondan sonra baş döndürücü gelişmeler yaşandı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu kendi deyimiyle istifa etmek zorunda kaldı, yerine Binali Yıldırım geldi. İsrail’le normalleşme anlaşması açıklandı. Hemen ardından Kazakistan cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ve siyasetçi-işadamı Cavit Çağlar’ın aracılığıyla Rusya ile normalleşme anlaşması duyuruldu.
İşte 15 Temmuz kanlı darbe girişimi tam bu gelişmelerin üzerine geldi.
Ankara, doğrusu Moskova’nın darbe girişimi karşısındaki desteğinden Washington ve Brüksel’inkilere göre çok daha memnundu.
Erdoğan, emir-komuta yapısı ve itibarı ağır yara almış olmasına rağmen Orgeneral Hulusi Akar’dan Suriye’ye girmesini istedi.
Harekâtın amacı IŞİD’i sınırdan uzaklaştırmak ama daha çok PKK/PYD’nin sınır boyunca bir koridor oluşturma planına bozmaktı.
Planı bozulan PYD’nin dikkati dağıldı, Rakka operasyonu gecikmeye başladı ve o arada belirleyici önemde bir gelişme daha oldu: Donald Trump başkan seçildi.
Türkiye, Suriye’deki harekâtı ilerletmek için Rusya’nın desteğine ihtiyaç duyuyordu. Çünkü özellikle El Bab’ı IŞİD’ten almak ve PYD’ye kaptırmamak için hava desteğinin yanı sıra, kara birliklerini Suriye hava akınlarından, İran yanlısı milislerin kara saldırılarından sakınmak gerekiyordu
Moskova’da Rusya, İran, Türkiye toplantısı fikri böyle çıktı. Toplantı yapılırsa yine Kazakistan’ın devreye girmesiyle devamı daha kapsamlı olarak Astana’da getirilebilirdi.
Karlov işte tam bu toplantının yapılacağından bir gün önce, 19 Aralık akşamı öldürüldü.
Erdoğan, bu cinayeti işleyen polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş’ın bağlantılarının 15 Temmuz darbe girişiminin de arkasında bulunan Fethullah Gülen’i işaret ettiğini söylüyor; güvenlik yetkilileri de “yüzde 95” oranıyla Ruslarla birlikte yürütülen soruşturmanın tamamlanmasına ihtiyat payı bırakıyor.
ABD’nin artık gidici Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na sırf Gülen ABD’de yaşıyor diye suikasttan dolaylı sorumlu tutulmaktan duyduğu rahatsızlığı iletmesi bile Washington’daki sıkıntıyı dışa vuruyor.
Obama, Erdoğan’ı kaybetti.
Ama ABD ve NATO Türkiye’yi kaybetmedi.
Türkiye’de, Erdoğan’a erişimi olan Avrasyacı grubunun idam cezası merkezli bir kampanyayı, ölümcül terör saldırıları üzerinden nasıl yönlendirmeye çalıştıklarını içeride ve dışarıda gören görüyor.
Obama’nın kaybettiğini Trump geri kazanabilir.
Trump dün Ankara, Berlin ve Zürih saldırılarının terörizme karşı daha sert mücadele gerektirdiğini söyledi.
Erdoğan bakımından, Türkiye bakımından samimiyet testi, Suriye’de PKK ile işbirliğine devam edip etmeyeceğidir.
Odierno’nun dediği gibi “ulusları bir araya getirmeye” NATO müttefiki Türkiye’yi katıp katmayacağıdır.
Bunu yapması zaten tabloyu tamamen değiştirir, yeni bir başlangıç sayılır.
Eğri oturup doğru konuşmak lazım…
Büyükelçisi öldürülmüş olduğu halde, oyunu bozma oyununu bozarak “Toplantı yapılacak” kararının baş aktörü Putin’dir.
Keza, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, artık Özgür Suriye Ordusunu filan bir kenara bırakarak Suriye topraklarında El Bab’ta şiddetli bir kara-hava harekâtı yürütmesi Putin’in vetosu altında mümkün olamazdı.
Keza, Esad yönetimine dün, içinde Türkiye’nin de bulunduğu Moskova kararlarını övdüren de Putin’dir.
Ama karşımızda olanın herhangi bir ülke değil, bu işlerde şakası hiç olmayan Ruslar olduğunu da unutmamak lazım.
Önce uçak düşürülmesi ve orada kaybettikleri iki pilot, şimdi büyükelçi, Rusya’da ciddi bir enerji birikimine yol açmış görünüyor.
Lütfen Putin’in dün Moskova’daki cenaze töreninde Karlov’un tabutuna bakışını inceleyin
Bizdeki “Kanı yerde kalmayacak” sözlerinden çok daha derin, çok daha öfkesini açığa vurmak için zamanını bekleyen bir ifade göreceksiniz.
O ifededen Erdoğan kadar Trump’ın da çıkaracağı sonuçlar olmalı.
Putin Sovyetler Birliğinin 24 yıl önce dağılması ardından Moskova’nın kaybettiği mevzileri fazlasıyla geri alma hedefinde.
Şangay İşbirliği Paktından, Ukrayna’da Kırım’ın ilhakına, Suriye’den Baltık kıyılarına dek siyaseti bunu gösteriyor.
Bu hedefine ulaşana kadar olabildiğince sabırla yapmaya çalışıyor hamlelerini.
Ancak sınırları olduğunu göstermek isteyecektir.
Büyükelçi cinayeti soruşturmasının varsayım ve laf kalabalığıyla geçiştirecek bir yanı olmadığını vurgulamak için de söylüyorum bunları.
Ciddiye alıp dikkatli olmakta fayda var.