Dünya
Deutsche Welle

Putin ve Biden'ın görünmeyen gündemi ne?

16 Haziran 2021 09:12

ABD Başkanı Joe Biden, katıldığı G7, NATO ve Avrupa Birliği zirvelerinin ardından Avrupa ziyaretinin son durağı İsviçre'nin Cenevre kentinde Çarşamba günü geçen Mart ayında "katil" nitelemesinde bulunduğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le bir araya gelecek. ABD-Rusya ilişkilerindeki son 30 yılın en kötü döneminde gerçekleşecek buluşmanın gergin geçeceği tahmin ediliyor. Ancak uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Raimund Krämer'e göre ABD, yine de Rusya ile ilişkilerde normalleşmeye çabalıyor. Krämer'e göre bunun başlıca nedeni ise Çin. Potsdam Üniversitesi Öğretim Üyesi ve dış politika dergisi WeltTrends'in Genel Yayın Yönetmeni Krämer, "Biden'ın Avrupa gezisinin temelinde Çin'e karşı ortaklıklar oluşturma hedefi yatıyor. Bunu G7 zirvesi ile NATO ve AB liderleriyle yaptığı zirvelerin akabinde Putin ile görüşecek olması zaten gözler önüne seriyor" diyor.

Biden-Putin görüşmesinde yoğun bir gündem var. Bunların başında da silahsızlanma anlaşmaları, Ukrayna sorunu, Ortadoğu meselesi, Suriye'deki durum, İran'ın nükleer programı, Libya ve Afganistan geliyor. Biden'ın Rusya'daki insan hakları ihlalleri, bağımsız medya ve muhalefete yönelik baskılar, Rus hackerlerin saldırıları ve Rusya'nın müttefiki Belarus yönetiminin Rynair'e ait bir uçağı zorla Minsk'e indirerek yolculuk eden bir gazeteciyi gözaltına alınmasını da gündeme getireceği belirtiliyor. Ancak bunlar buluşmanın bilinen gündemi. ABD'nin odağındaki asıl meselenin ise Çin olduğu tahmin ediliyor.

Time dergisi köşe yazarlarından ABD'li dış politika uzmanı Ian Bremmer, Biden ve Putin'in Çin'i açıkca konuşmayacaklarıra dikkat çekiyor. DW'nin sorularını yanıtlayan Bremmer'e göre ABD'nin küresel alanda kendine en büyük rakip olarak gördüğü ülke Çin, bu nedenle de ABD'nin Rusya stratejisini etkilediği görüşünde.

"Biden, Rusya ile sorun yaşamak istemiyor"

Biden'ın Avrupa gezisi öncesinde ABD ile Çin arasında gerginlik de tırmanışa geçmişti. ABD, Çin'in itirazlarına rağmen önce Tayvan ile bir ticaret anlaşması imzalanacağını duyurmuş ve G7 zirvesinden iki gün önce de Amerikan Senatosu, Çin'in küresel çaptaki teknolojik hakimiyetiyle mücadele için 244 milyar dolarlık bir ekonomik paketi kabul etmişti. G7'den bir gün önce de Savunma Bakanı Llyod Austin, Pentagon'dan Çin'in askeri gücüyle mücadeleye odaklanmalarını istedi.

Siyaset bilimci gazeteci Ian Bremmer, "Biden, Putin'den hoşlanmıyor ve Rusya'nın stratejik açıdan çok değerli olduğunu düşünmüyor. Ama ABD-Çin ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, Çin'in dünyadaki etkisi ve gücüne bakıldığında, ayrıca diğer ülkeleri Çin'e karşı birleştirmenin zorluğu da hesaba katıldığında Biden, Rusya ile sorun yaşanması istenmiyor" yorumunu yapıyor.

Düşünce kuruluşu Liberal Modernizm Merkezi Direktörü Ralf Fücks de Bremmer gibi düşünüyor. Arka planda Çin'in oldukça yoğun hissedildiğini söyleyen Fücks, dolayısıyla Rusya ile sorun yaşanmasının ABD'nin işine gelmediğini belirtiyor. Fücks, "ABD için bu, Çin'e yönelik stratejik çizgi belirlerlemeye çalışılırken yaşanan ikincil bir problem. Putin için ise Çin'le ilişkileri genişletmek stratejik bir seçenek ve zaten hayata da geçiriliyor" diyor.

"Çin'e çok yakın olmak Rusya için bir tehlike"

Rusya'nın Kırım'ı ilhak ettiği 2014'ten bu yana Moskova-Pekin ilişkileri ise daha da derinleşti. Rusya'nın Kırım'ı işgali nedeniyle uygulamaya konan yaptırımlar Rusya'ya doğrudan dış yatırımlarının durması sonucunu doğurdu. Ekonomisi yıllardır kötüleşen ve düşen reel gelir nedeniyle halkın öfke içinde olduğu Rusya'nın Çin'e yönelme çabası da kısmen başarı sağladı. Çin'in ekonomik büyümesinden pay almaya çalışan Rusya, yeraltı kaynaklarını Çin'e aktarmak için hatlar kuruyor ve Çin'e Rus yapımı modern silah sistemleri satıyor.

Rusya'nın güvenlik ve dış politikaları konusunda uzman Almanya Dış Politikalar Topluluğu'ndan Sarah Pagung, "Rusya, Çin'e askeri uydu sistemi kurma konusunda da destek oluyor. Ancak o alanda oldukça dikkatli, nitekim sonunda Çin'in Rus teknolojisini kopyalayıp bağımsız hale gelmesini istemiyor" diyor. Uzman Ralf Fücks'e göre Rusya bu nedenle Çin'i stratejik bir partner olarak görmekten ziyade Çin'den korkuyor.

Rusya Üniversitesi Kuzey Amerika Araştırmaları Bölümü Başkanı Vikctoria Zhuravleva da "Çin'e çok yakın olmak Rusya için tehlike" diye konuşuyor. Zhuravleva, ABD'nin de Rusya için Çin'e karşılık ikisinin arasında hareket edebilecek dengeleyici unsur olabileceğini düşünüyor. Zhuravleva'ya göre bu güç mücadelesinde bir tür denge rolü arayışında olan Moskova, kendini  çok kutuplu bir dünyanın merkezinde görüyor. Berlin Hür Üniversitesi Doğu Avrupa Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Katharina Bluhm da bu denge politikasının Rusya'nın en sevdiği pozisyon olduğu görüşünde. Bluhm, "Rusya'nın en sevdiği Asya ile Batı arasında aracı rolü oynadığı politika" diyor ve ekliyor: "Oysa bu aracılık rolü tamamen ilüzyon, çünkü Çin, Rusya'ya böyle bir rolü üstlenmesine izin vermez."

Biden, Rusya ve Avrupalılara açık ve net bir mesaj verecek

Biden-Putin görüşmesinin arka planındaki tek konunun Çin olduğu görüşünü bütün uzmanlar paylaşmıyor. German Marshall Fonu'ndan Kristine Berzina'ya göre ABD Başkanı'nın Avrupa gezisinin temeli müttefiklere verilen bir dayanışma mesajı. Rusya'nın istikrarı bozan bir güç olarak algılandığını düşünen Berzina'ya göre Washington, Rusya'nın giderek artan tehditkar ve savaşçıl tutumunu reddettiğini vurgulamayı öncelikli hedef olarak görüyor.

Harvard Kennedy School'un Belfer Merkezi Rusya uzmanlarından Torrey Taussig de benzer görüşte. Taussig, "ABD öncelikli olarak Çin'e odaklanıyor, ancak aynı zamanda Rusya'nın Avrupa ve Amerika'daki Batılı demokrasilerde büyük bir karmaşa yaratabileceğinin de farkında" diyor. Taussig'e göre ayrıca her iki ülkenin uluslararası silahlanmanın kontrolü konusunda çıkarlarının kesiştiği noktalar da var. Taussig, bu nedenle de görüşmede ilerleme kaydedilebileceğini düşünüyor.

Almanya Dış Politikalar Topluluğu'ndan Sarah Pagung, Suriye konusunda da bir işbirliği çıkabileceğine dikkat çekiyor. Zira Suriye'de daha fazla güç kazanmayı isteyen 

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle