19 Ağustos 2012 16:05
Prof. Dr. Hasan Köni Washington’ın yeni stratejisinin savaşı “ucuza mal etmek” olduğunu söyledi. Köni, "Özel kuvvetler devrede. ABD artık “proxy” yani dolaylı savaşı tercih ediyor. Oradaki muhalifleri, komşu ülkelerden silah ve para aktararak silahlandırıyor. Rejimin, kendi içinde karşılıklı çatışma sonucu çökmesine yol açıyor. Washington artık doğrudan müdahale etmiyor. Özel kuvvetler ve kendi müttefikleri olan ülkelerin özel kuvvetlerini kullanıyor. Henüz insansız hava araçlarıyla vurmaya başlamadı" dedi.
Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu'nun "Özel kuvvetler devrede" başlığıyla yayımlanan (19 Ağustos 2012) söyleşisi şöyle:
Devletler hukuku uzmanı Prof. Dr. Hasan Köni, ABD’de başkanlık seçimleri sonrasına kadar Washington yönetiminin Suriye konusunda atak davranmayacağına inanıyor. Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt bölgesi konusunda Washington ve Ankara’nın tezlerinin birbiriyle örtüşmediğinin altını çiziyor. ABD’nin artık askeri güç kullanarak ülkeleri işgal etmek yerine o ülkelerdeki muhalefeti silahlandırıp özel kuvvetleriyle hedefine ulaşma stratejisini geliştirdiğini söylüyor. Bizim Güneydoğu Bölgesi’nde en son Şemdinli’de yaşanan ve neredeyse iç savaş boyutları alma tehlikesi gösteren çatışmaların, ABD ve karşı tarafta da Rusya’nın başını çektiği iki blok arasındaki sürtüşmenin ürünü olduğuna dikkat çekiyor.
İstanbul, 1946 doğumlu. Ortaöğrenimini Saint Joseph Lisesi’nde yaptıktan sonra AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Aynı fakültede ve Michigan State University’de lisansüstü ve doktora çalışmalarını yaptı. 1982’ye California Üniversitesi, 1990-91 arası da Johns Hopkins Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak dersler verdi. Türkiye’ye döndükten sonra AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde uzun yıllar öğretim üyeliği yaptı. Emekli olduktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bir süre görev aldı. Şimdi Kültür Üniversitesi’nde devletler hukuku derslerine giriyor.
ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın, son Türkiye ziyaretinde söylediklerinden öyle anlaşılıyor ki Washington, Suriye’de yönetimi değiştirmek istemiyor. Hedefi sadece Beşşar Esad’ı göndermek. Öte yandan Ankara ise Suriye’ye bir an önce askeri operasyon yapılmasında ısrarlı. Washington’la Ankara’nın Suriye konusunda böylesine ters düşmesinin altında sizce hangi neden yatıyor?
Bir kere Başkan Obama’nın stratejisinde, Bush döneminin aksine bir ülkeye girerek orada asker bulundurup ülkeyi demokratikleştirmek, oranın yapısını tamamıyla değiştirmek yok. Bunun çok pahalıya mal olduğunu gördüler. ABD’nin 2008’de iflas etmesinin nedeni bu.
ABD artık “proxy” yani dolaylı savaşı tercih ediyor. Şöyle: Oradaki muhalifleri, komşu ülkelerden silah ve para aktararak silahlandırıyor. Rejimin, kendi içindeki karşılıklı çatışma sonucu çökmesine yol açıyor.
Washington’ın, “Suriye’de Esad gitsin ama rejimi bozmayalım” stratejisi Irak’taki tecrübesinden kaynaklanıyor. Çünkü Irak tecrübesinde büyük zorluklar yaşadı. Öte yandan Afganistan’dan Sovyet ordularını çıkartmıştı ama onun yerini alan Taliban’la uğraşmak zorunda kalmıştı. Bu da küçük bir hatırlatma. Suriye’de mevcut rejim, en tepedeki adam gittikten sonra yardımlara ihtiyaç duyacaktır. Böylece sivil toplum kuruluşları ve akıtılan yardımlarla rejim belli bir düzeye getirilecektir. Şimdiyse baskı göstermesinin sebebi ABD’deki Yahudi lobisi ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran’ı vurmaktaki ısrarıdır. İsrail İran’ı vurursa bu sefer iş başka bir boyuta, blok çatışmasına dönüşecektir.
Yani bir tarafta Çin, Rusya, Ermenistan, İran, Irak, Suriye, öbür tarafta da NATO ve ABD’nin desteklediği Katar, Suudi Arabistan gibi ülkeler mi olacak?
Doğru. Bu iki bloktan bir tanesinin ön karargâhına girilmiş durumda. Bu da Suriye. Sallanıyor. İngilizlerin Arap analistlere yaptırdıkları analizlere bakıyoruz. “Önce Suriye, sonra İran, İran’dan sonra da Suriye’de muhalefetle birlikte savaşan ve asıl savaşı götüren El Kaide temizlenecek” diyorlar.
Bunu yapabilirler mi? Belli değil. Irak’ta yapmaya çalıştılar, başaramadılar. Üstelik Irak karşı kampa geçti. Washington’ın acele etmesinin nedeni, başkanlık seçiminden önce Esad’ın gitmemesi halinde rakibi Mitt Romney karşısında Obama’nın çok zorlanabileceği ihtimalidir. İstenen Obama’nın ikinci dönem seçimi almasıdır. Obama ikinci dönem seçildikten sonra bu bölgede barış sistematiği yavaş yavaş oturabilir. O zaman da Türkiye bu bölgede ekonomik olarak başat ülke haline gelebilir. Ama Esad kasıma kadar gitmezse bu sefer Mitt Romney’e doğru bir seçim kayışı olabilir. Romney mutlaka seçilmek istediği için Yahudi lobisinin istediklerini yapacaktır. İran’a saldırmayı düşünecektir. O zaman iki blok, sonucu belli olmayan bir sürtüşmeye girip karşı karşıya gelecektir.
Bütün bu itişmenin nedeni enerji paylaşımı kavgası mı?
Rusya’nın enerji hattı Gürcistan, Azerbaycan, Kafkasya’daki ön kalelerinden birisi olan Ermenistan, İran ve Suriye’den geçiyor. Bu hattın önündeki Suriye gidiyor. Sıra İran’a gelecekse Rusya’nın Kafkasya’daki bütün kazancı olan enerji hattına sıra gelecek. Suriye giderse Rusya büyük kayba uğrayacak. Öte yandan Putin, Rusya’da yeniden Cumhurbaşkanı olduktan sonra Türkiye’nin Esad’ı göndermedeki ısrarı retorikte (söylemde) kaldı. Rusya başat rolünü oynadı. Burada Çin de olayın içinde. Çin hem İsrail’in denize giden demiryollarını yapıyor, hem Katar ve Suudi Arabistan’ın yüzde 10 petrolünü alıyor hem de bölgeye girmeye çalışıyor.
Çin’in ikinci rahatsız olduğu unsur Myanmar (eski adıyla Birmanya). Çünkü Süveyş Kanalı ve Afrika’dan gelen bütün petrol Malakka Boğazı’ndan geçiyor. Çin’e giden o boğazda müthiş olaylar oluyor. Çin’e giden ana petrol Myanmar’dan Çin’e giren boru hatlarından akacak. Bu hatlardan bir kısmı bittiği zaman Çin, Myanmar’dan 12 milyon metreküp petrol, 12 milyar metreküp doğalgaz alacak.
Myanmar’da ayaklanan Müslümanlar, o boru hatlarının giriş bölümünde Rakhine eyaletinde (eski adıyla Arakan) yaşıyor. Ülkede 53 milyon Budist, 2.5 milyon Hıristiyan, 2.2 milyon da Müslüman nüfus var. Bu Müslümanlar Myanmar’dan ayrılmak, federasyon ya da konfederasyon kurulmasını istiyorlar. Ama yeni demokrasiye geçmiş fakat askeri olarak güçlü hükümet karşı çıkıyor.
İyi de, böyle bir yapıda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla Emine Erdoğan Rakhine ya da Arakan’daki Müslümanlara neden destek ziyareti yapmış olabilir?
Ankara hem Suriye’deki muhalefet hareketini hem de Myanmar’daki Müslüman muhalifleri destekliyor. Eskisi gibi değil. Ortada iki blok var artık. Bu bloklardan birisinin hassas noktalarına yaklaşıldı. Bu bloku İran’a yakın olan Hizbullah destekliyor. Sıranın kendisine geleceğini düşünen İran’dan destek alıyor. Güvendiği de Rusya ve Çin.
ABD’nin stratejisi değişik. Washington artık doğrudan müdahale etmiyor; özel kuvvetler ve kendi müttefikleri olan ülkelerin özel kuvvetlerini kullanıyor. Henüz insansız hava araçlarıyla vurmaya başlamadı. Ama o hava araçlarıyla Yemen, Pakistan ve Somali’de faaliyette. Hem Somali’de hem Latin Amerika’da hem Afrika’da hem Asya’da olaylara girmeden özel kuvvetlerini çarpıştırıyor.
O nedenle ABD başkanlık seçimlerinin sonuna kadar ne Obama’nın ne de Hillary Clinton’ın Suriye sınırında bir tampon bölge kurulması istekleri var. Ama bir şekilde de baskı göstermek zorundalar. Aksi halde seçimleri Cumhuriyetçi aday Mitt Romney alabilir. Çünkü Romney ABD’deki lobisine İran’ı vurma sözünü verdi. Şu anda Obama başkanlık seçimleri sürecinde korkmuş durumda. Bunu gelen e-maillerden anlıyorum. Şu anda seçim kampanyasında parasal destekte Romney, Obama’yı 35-40 milyon dolarla geçmiş durumda. Burada anlaşılan ABD’deki Yahudi lobisi Romney’den yana ağırlığını koyuyor ki Obama daha çok harekete geçsin ya da gerçekten Romney kazansın istiyorlar.
Netanyahu hükümeti ABD yönetiminden İran’a askeri operasyon için yeşil ışık yakmasını istiyor ama bu yeşil ışığı bir türlü göremiyor...
Bu harekâtı engelleyen İsrail Silahlı Kuvvetleri ve istihbaratı. Çünkü silahlı kuvvetler ve istihbarat, inşallah bizde de öyledir, rasyonel düşünmek zorunda. Sizin siyasi ihtiraslarınız olabilir. Daha çok seçim kazanmak isteyebilirsiniz ama askeri, istihbarat sistemleri ve muhalefet fren mekanizmalarıdır.
Şemdinli’de olanlar bir anlamda bütün bu iki blok çekişmesinin ürünü mü?
Tabii bunun ürünü. İngiliz basınından okuyoruz. Suriye’deki muhalifler arasında El Kaide, Çeçenler, Suudi Arabistanlılar, Libyalılar var, bazıları Arapça bile bilmiyor, diye yazıyor. Herkes Suriye’de cirit atıyor. Bütün Afrika’da da böyle. Artık büyük masrafa girmeden bu tür olaylarla şimdilik idare ediyorlar. Bu yapı içinde de birileri sürekli konuşuyor. Söylenenlerden birisi de “boşluk doğmasın”. Çünkü Irak’taki boşluktan yararlanan PKK, Kuzey Irak dağlarını ele geçirdi. Türkiye bir daha aynı riske girmek istemiyor. Kim güç ve silah verirse onlar denetimi ele alıyorlar.
Siz sözünü ettiğiniz iki blokun çekişmesinde hesaba katılmayan Kürt faktörünün ortaya çıktığı görüşündesiniz. Kürt faktörünü neden kimse hesaba katamadı?
Irak’ta Kuzey Irak yönetimiyle merkezi Irak yönetimi çekişme halinde. İkisini de kurduran ABD. ABD, Türkiye’ye İran’dan aldığı enerjiyi kısmasını, Irak’tan almasını söylüyor. Türkiye İran’dan aldığı enerjiyi kısıyor. Enerji Kuzey Irak’tan akıyor. Irak’taki Maliki hükümeti ise bundan rahatsız. “Enerji kaynakları anayasamıza göre merkezi hükümete aittir” diyor. Bu gelişmeler olurken, biraz da Kuzey Irak’taki Barzani’nin desteğiyle PKK cesaret bularak oluşan boşluğu doldurmaya girişti. İran da bunu destekledi. Tabii ki destekleyecekti. Çünkü Türkiye’nin tutumuna karşı can acıtıcı bazı girişimlerde bulunacaktı. Şimdi Clinton’ın ziyaretiyle ortalık biraz durulur gibi oldu ama 15 gün sonra ne olacağı belli değil.
Geçenlerde Irak merkezi hükümetinin başbakanı Nuri el Maliki’nin “Türkiye Kuzey Irak’a bağımsız bir devletmiş gibi davranıyor” sözlerini nasıl karşıladınız?
Kuzey Irak’tan petrol ve doğalgazın merkezi hükümetle anlaşma yaparak alınması lazım. Ama böyle bir anlaşma yapmadan Kuzey Irak’a yatırım yapıyorsunuz, askeri araç gereçler veriyorsunuz, havaalanı inşa ediyorsunuz. Irak’tan eski Sünni başbakan, Kuzey Irak’a kaçıyor. Maliki hükümeti onu teröre yardımcı olduğu gerekçesiyle hain ilan etti. Anlaşıldığı kadarıyla Ankara’nın kimi yaklaşımları merkezi hükümeti rahatsız ediyor. Acaba Irak’taki Sünnilere de mi destek veriyoruz? Onu bilemiyoruz tabii. Demin dediğim gibi Kuzey Irak yönetimini de Irak merkezi hükümetini de kurduran ABD. Geçenlerde ABD’li bir öğretim üyesi bana, “Barzani hükümeti bağımsız devlet ilan ederse ne yaparsınız” diye sordu. Şöyle cevap verdim: “Onun arkasında siz mi varsınız?” Bunun yanıtını tabii ki veremedi.
Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt bölgesi konusunda Washington’la Ankara’nın savundukları tezlerin birbiriyle örtüşmemesine ne diyorsunuz?
Örtüşmüyor. Şunu anlayamıyoruz: Filistin sorununun daha sorunsuz çözülebilmesi için Batılı ülkelerin hesaplarına göre acaba bir Kürt devleti olması gerekir mi? Şimdi ortada sorulması gereken şu soru var: Böyle bir devlet Rusya’yla Çin’de mi yoksa ABD ve Batı’nın denetiminde mi kalabilir? O belli değil. Uluslararası ve sosyal olaylarda kaç kere çizgi çizmeye çalıştılar, o çizgi kendilerine geri döndü. Benim umudum güvenlik güçlerimizin bu tür analizleri ortaya koyup ileri doğru projeksiyonları devlete aktarmış olmaları. Devlet adamlarının talepleri sonsuz olabilir. Ama hem muhalefet hem istihbarat hem güvenlik belli bir sınırı çizebilmeliler.
© Tüm hakları saklıdır.