Kemal Gözler*
Bir süredir Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın sigaranın haram olduğu yolundaki açıklamalarını dinliyoruz. Örneğin son olarak 16 Şubat 2019 günü din görevlileriyle yaptığı bir toplantıda Sayın Ali Erbaş, “sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız” demiştir (1).
Diyanet İşleri Başkanının sigaranın haram olduğu yolundaki açıklamalarına karşı ülkemizin İslam hukuku uzmanlarından gelen güçlü bir tepki görmedim. Ortaya çıkan boşluğu bir nebze de olsa doldurmak istedim. Bu küçük makaleyi bunun için yazdım.
Öncelikle belirtmek isterim ki, sigaranın gerek içene, gerekse çevredeki kişilere verdiği pek çok zarar vardır ve kanun koyucu tarafından Anayasamızın 13’üncü maddesinde öngörülen şartlara uygun olarak belli yerlerde içilmesi yasaklanabilir. Nitekim Türkiye’de 7 Kasım 1996 tarih ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanunla belli yerlerde sigara içilmesi yasaklanmıştır.
Ayrıca belirtmek isterim ki belli yerlerde sigara içilmesinin kanun koyucu tarafından yasaklanması gerektiğini ve böyle bir yasağın Anayasaya uygun olacağı görüşünü savunan Türkiye'deki ilk akademik makaleyi, bundan 30 yıl önce ben yazdım (2). 30 yıldır sigaranın zararlı olduğunu ve başkasına zarar verme ihtimalinin bulunduğu istisnasız her yerde yasaklanması gereğini savunuyorum.
Vakıa şu ki günümüzde başka medenî ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de, pek çok yer ve koşulda sigara içilmesi yasaklanmıştır.
Belli yerlerde sigara içilmesi yasaktır; peki ama harammıdır?
Hayır. Sigara içilmesi haram değildir.
Sigara içilmesi pek çok durumda kanun koyucu tarafından yasaklanabilse bile, sigara haram değildir.
“Sigara haramdır” diyenler, pek muhtemelen “haram”ın ne olduğunu bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar. O nedenle önce “haram”ın bir tanımını yapalım:
Son devrin büyük fakihlerinden Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu isimli ünlü eserinde “haram”ı şöyle tanımlıyor: “İşlenilmesi şâri-i mübîn tarafından nehiy ve men edildiği kat'î delil ile sabit olan herhangi bir şeydir” (3).
Görüldüğü gibi haram ancak “şarî-i mübîn”, yani Allah tarafından konulur (4) ve varlığı sadece “kat’i delil”, yani kesin kanıt ile ispatlanır.
Şimdi konuyu biraz daha açalım.
Haram koymaya kim yetkilidir?
Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere haram koymaya ancak “şâri-i mübîn”, yani Allah yetkilidir. Sigara veya tütünün haram olduğuna dair bir ayet yoktur. Sigaranın haram olduğunu savunanlar da sigara veya tütün anlamına gelen bir kelimenin Kur’an-ı Kerimde geçmediğini kabul etmektedirler.
O hâlde sigara içilmesi şâri-i mübin tarafından haram kılınmamıştır.
İslam hukukunda Allah’ın haram kılmadığı bir şey mübahtır. İslam hukukunda “eşyada aslolon ibahedir” ilkesi geçerlidir. İbahe, mübah olma, helâl olma, serbest olma anlamına gelir. “Eşyada aslolan ibahedir” demek, “bir şeyin serbest olması asıldır” demektir. Bu ilkeye göre, bir şeyin veya fiilin helâl veya haram olup olmadığında tereddüt edilirse o fiilin veya şeyin helâl olduğu varsayılır. Haram olduğunu iddia eden kişi ona kat’i delil getirmek mecburiyetindedir. Şâri-i mübin tarafından haram kılınmamış her nesne helâl ve her insan davranışı serbesttir. Bir şeyin veya bir insan davranışın haram kılınması ancak açık bir ayet ile mümkündür (5).
Sigara ne kadar zararlı olursa olsun, sigara konusunda bir ayet yoktur. O hâlde sigara içmek haram değildir.
Allah tarafından haram kılınmamış bir şeyin haram olduğunu söylemek, Allah’a ait bir yetkiyi gasp etmek anlamına gelir ki, böyle bir şey müçtehitlerin en korktuğu şeydir.
Dipnotlar
(1) Ali Erbaş, “Sigaranın Haram Olduğunu Milletimize Anlatmalıyız”, http://diyanet.gov.tr/… (16 Şubat 2019).
(2) Kemal Gözler, “Sigara İçme Özgürlüğü ve Sınırları: Özgürlüklerin Sınırlandırılması Problemi Açısından Sigara Yasağı”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl 47, Sayı 1, Ocak 1990, s.31-67 [HTML].
(3) Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, Bilmen Yayınevi, 1967 (Tıpkı Baskısı: Sarmaşık, Tarihsiz), c.I, s.34.
(4) Allah, yasakları vahiy yoluyla bildirdiğine göre “Şâri-i Mübîn”in “Allah ve Peygamberi” olduğu düşünülebilir. Bu makalede “Şârî-i Mübin”in Allah olduğu, Peygamberinin ise “Şâri” olduğu kabul edilmiştir. Bu küçük makalade bu konuda daha fazla bir tartışmaya girmeksizin bu hususta Ömer Nasuhî Bilmen’den şu paragrafı alıntılayalım: “Şeriat, umumî mânâsına nazaran, ‘bir peygamberi zîşan tarafından tebliğ edilmiş olan kanunu ilâhî’ demektir. Bu kanunun asıl vazıı olan Cenabı Hakka ‘Şarii Mübîn’ denir. Bu kanunu insanlara tebliğ etmiş olan peygambere de ‘Şârî’ unvanı verilir” (Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, op. cit., , c.I, s.14).
(5) Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Ankara, Diyanet Vakfı, 6. Baskı, 2006, s.82.
Yazının tamamı için TIKLAYIN.