Medya

Prof. Kaboğlu: Koalisyon olsaydı, darbe koşulları yaratılmayacaktı

"Eğer koalisyon hükümetleri işbaşında olsaydı, hukuk, liyakat ilkesi askıya alınamayacak ve TBMM dışlanamayacaktı

24 Kasım 2016 13:40

Anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Türkiye, 15 yıldır tek parti tarafından yönetildiği halde, sanki güncel bir sorunmuş gibi ‘koalisyon hükümeti umacılığı’ yapıyorlar. Ne var ki, eğer koalisyon hükümetleri işbaşında olsaydı, hukuk, anayasa denge ve denetim düzeneği, liyakat ilkesi askıya alınamayacak ve TBMM dışlanamayacaktı; 'mutlak iktidar mutlaka bozar' ilkesi uygulamaya konmayacaktı" görüşünü savundu.

İbrahim Kaboğlu'nun "Koalisyon hükümetinde ‘15 Temmuz’ olur muydu?" başlığıyla yayımlanan (24 Kasım 2016) yazısı şöyle:

Parlamento da bombalandı 15 Temmuz darbe girişimcileri tarafından. Görünen o ki; ‘darbe girişimi’ gerekçesiyle ilan edilen olağanüstü yönetim, parlamenter rejime son vermek için kullanılacak. Bu nedenle, ağaçlarla uğraşmak yerine, ormanı görmek için sorgulamak gerek.


1) Sistem mi, rejim değişikliği mi?
Aynı anlamda kullanıldığı gibi, ayrım da yapılır. Siyasal rejim, yasama ve yürütmenin yapılanma biçimi ve karşılıklı ilişkileri çerçevesinde, parlamenter rejim ve başkanlık ekseninde şekillenir; ve bunda, başlıca siyasal kurumlar ve devlet aygıtının düzenlenme biçiminin ötesinde, siyasal partiler ve seçim sistemi de etkili olur. Siyasal sistem ise, daha geniş bir kavram: eşgüdüm içerisinde bulunan kurumlar bütünü ötesinde, iktisadi ve sosyal yapıları, tarihi gelenekleri, kültürel bağlamı, değerleri, yani “siyasal görünümlerinde bütün yapıları” içine alır.

Israrla, ‘biz rejimi değil, sistemi değiştiriyoruz’ diyenlere; ‘aynı şey’, ama ‘siz daha fazlasını değiştirmeye çalışıyorsunuz’ şeklinde yanıt verilebilir.

2) 15 Temmuz’a getiren nedenler ne?
Rejim ve sistem kavramlarının rastgele kullanımıyla yaratılan bilgi kirliliği benzeri, 15 Temmuz’un nedenleri ve önleme yolları üzerine öne sürülen görüşler de ‘karartma geceleri’ gibi. ‘Nedeni parlamenter rejim’ (PR), denebiliyor.

Tam tersine, Anayasa’nın ve PR’nin askıya alınmasında asıl neden:

»Tek parti iktidarının -hukukun üstünde- çoğunlukçu demokrasi anlayışı,
»Hukukta, dünyevi kurallardan çok, mezhep aidiyetini önemsemesi.
»Anayasal ihlaller zinciri sonucunda iktidarın kişiselleşmesi ve tek adam yönetimi.

3) Darbeyi kim(ler) püskürttü?
Darbe girişimini halk mı, siyasiler mi, yoksa kolluk güçleri ve askerler (Ö. Halisdemir gibi kahraman ve şehitler) mi bastırdı?
Hepsinin payını unutup, ‘tek kişi bastırdı; şu halde Türkiye yönetimini o üstlensin’ demek, 15 Temmuz sonrasını da karartmak anlamına gelir.

4) Darbe müsebbipleri nerede?
Darbeciler ve sorumlular yüz binlerle ifade ediliyor; ama onları, hukuku katlederek devletin en kritik makamlarına yerleştirenler, onlara her istediklerini verenler, yaptırımlar halkasının neresinde? Üniversiteler, mesela; Dicle’den Marmara’ya kadar, listenin alt sıralarında olduğu halde ilk sıraya yerleştirilen rektör adayları… Adıyla sanıyla dillendirildiği halde kanun değişikliği yoluyla TÜBİTAK başına getirilen kişi veya Başbakanlığa bağlı insan hakları birimlerinin başlarına yerleştirilen kişiler...

5) Gerekçeler neden sanal?
Mekân bakımından; ABD’ye tapınan zevat, yanlış bilgi yaymakta sınır tanımıyor: Anayasa Prof’u unvanıyla, ‘ABD Anayasası 7 maddeden oluşuyor’ yalanı TV ekranlarından yayılabiliyor.

Aynı zevat, rejim değişikliği gerekçesi olarak 1961 Anayasasını gösterebiliyor. Hepsi, bir ağızdan; ‘20-30 yıl sonrası için istiyoruz’ deyiveriyor.

Bu arada, 93 yılda kurulan hükümet sayısını belirterek, ‘Parlamenter rejimin istikrarsızlık nedeni’ olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar. Konuya niceliksel yaklaşımla sınırlı kalınsa da, 13 yılda AKP’nin neden 7 hükümet kurduğunu görmezlikten geliyor. Nitelik olarak; 93 yılın en büyük felaketinin neden 15 Temmuz gecesi yaşandığını hiç dillendirmiyorlar...

6) Bu telaş neden?
Gerekçeleri, uzak referanslara (1980’lerden 2040’lara) dayandıranlar, bu işi neden birkaç ayda kotarma telaşı içine girdiklerini açıklamıyor. 2030’lar ve 40’ların istikrarını şimdiden düşünen zevat, rejim değişikliğini ‘OHAL sonrası’na bırakma sabrını neden gösteremiyor?

7) Koalisyon olsaydı darbe olur muydu?
Türkiye, 15 yıldır tek parti tarafından yönetildiği halde, sanki güncel bir sorunmuş gibi ‘koalisyon hükümeti umacılığı’ yapıyorlar. Ne var ki, eğer koalisyon hükümetleri işbaşında olsaydı, hukuk, anayasa denge ve denetim düzeneği, liyakat ilkesi askıya alınamayacak ve TBMM dışlanamayacaktı; “mutlak iktidar mutlaka bozar” ilkesi uygulamaya konmayacaktı.

Belki büyük kentlerin semalarını gökdelenler doldurmayacak ve duble yollar uzamayacaktı; ama darbe ortam ve koşulları da yaratılmayacaktı.

8) Şangay üzerinden Strasburg vurulabilir mi?
Şangay 6.’sı olma isteği, Brüksel’e (AB Başkenti) meydan okumakla sınırlı bir çıkış olsaydı, konu bu açıdan tartışılabilirdi. Fakat görünen, Şangay’ın, daha çok Strasburg’dan (Avrupa Konseyi) uzaklaşmak için kaldıraç olarak kullanılmak istendiği. Böyle değilse, ölüm cezasını geri getirme ısrarı neden?

Eksen kayması açık: evrensel değerler olarak insan hakları yerine Müslüman Kardeşler (Ortadoğu), Türk-İslam aidiyeti ( Orta Asya) ve Ticari ortaklık (Şangay Beşlisi).

9) Yıkabilecekler mi?
Her türlü zorluğa rağmen, kesintilerle de olsa, 1976’dan bu yana en güçlü kurumsallaşma simgesi haline gelen parlamento binasını yıkamadı darbeci hainler. Ne var ki, “darbecilere karşı demokrasi zaferi” söylemini eksik etmeyenler, parlamenter rejimi yıkmak için adeta bir seferberlik başlattı; şu olguyu hiç gündeme getirmeden: “denenenmiş olan (parlamenter) rejimi düzeltmek, yenisini (başkanlık) kurmaktan daha kolay ve aklî”.