Cumhuriyet yazarı Ahmet İnsel, Independent'ın Ortadoğu muhabiri Robert Fisk'in Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'nin Kuzeybatısında bulunan Afrin'e yönelik başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı'nda çok sayıda çocuk ve sivilin yaralandığını aktarmasını hatırlatarak Afrin operasyonunu İsrail-Filistin çatışmasına benzetti.
"Bugün Türkiye yönetiminin Afrin’de YPG güçlerine karşı yürüttüğü askeri müdahale, Türkiye ile Ortadoğu’daki Kürtlerin arasındaki ilişkiyi bir tür İsrail- Filistin ilişkisine dönüştürme riski taşıyor" diyen İnsel, "Bu konum benzerliğine uluslararası planda vurgu yapıldığında, bunlar küfürle, hakaretle, tehditle, hapisle mi susturulacak?" ifadesini kullandı.
Ahmet İncel'in "İsrail gibi olmak?" başlığıyla yayımlanan (30 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Afrin’e askeri müdahalenin ilk günlerinde, “sivil ve masum kişilerin zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilecektir” diye belirtmişti. Başka bir ülkenin topraklarına havadan ve karadan askeri müdahalede bulunan bir ülkenin sivil ve askeri yöneticilerinin her zaman kullandıkları bu kalıplaşmış cümlelerin savaş gerçeği ile ilişkisi her yerde sorunlu olmuştur. Irak’a ABD saldırısı sırasında, yeni teknoloji sayesinde hava saldırılarının “ameliyat titizliğinde” olacağı ve sadece teröristleri hedef alacağı ilan edilmişti. Irak’ta ABD ve müttefiklerinin hava saldırılarında ölen sivillerin tam sayısı halen bilinmiyor ama bunun doğrudan çatışmada ölen Iraklıdan daha yüksek olabileceği iddia ediliyor. Afganistan’da, Libya’da ve başka askeri müdahalelerde durum farklı değil. Kendini savaş olarak tanımlamayan müdahalelerin sivil kayıpları, resmen ilan edilmiş savaşların kayıplarından az değil hiçbir yerde.
Artık sadece internetten yayımlanan Independent’in deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Zeytin Dalı operasyonunun başlamasından sonra Afrin’e giren ilk Batılı gazeteci olarak, bu askeri operasyonun sivil kayıplarına ışık tutuyor. Pazar günü yayımlanan makalesinde, 21-26 Ocak günleri arasında Afrin hastanesi kayıtlarında yer alan ölü listesinde on çocuk, yedi kadın ve on yedi erkek saydığını aktarıyor. Ölenlerin bir kısmı Suriye’nin başka bölgelerinden Afrin’e sığınmış ülke içi mülteciler. Hastanede gördüğü, hepsi hava saldırısı veya top ateşi nedeniyle yaralanmış, aralarında küçük yaşta çocukların ve yaşlıların bulunduğu 49 kişinin tanıklıklarını aktarıyor. Evlerine bomba düşmesi sonucu yaralananların çoğunun diğer aile üyelerinin bir kısmı ölmüş. Diğer taraftan, körlemesine yollanan roketlerin Türkiye’de de sivil ölümlere yol açtığı bir fasit daire başlıyor.
Bütün bunlar İsrail-Filistin çatışmasını hatırlatmıyor mu? İsrail yıllarca Filistin Kurtuluş Ordusu’nu terör örgütü olarak tanımladı. Oslo görüşmeleri sonrasında, bu sefer Gazze Şeridi’nde esas olarak varlığını güçlendiren Hamas’ı terör örgütü ilan etti. Halen Hamas, AB, Mısır, Kanada, ABD ve Japonya tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Avustralya ve Birleşik Krallık için HAMAS’ın yalnız askeri kanadı terör örgütü. İsrail, Hamas’ın terör örgütü olduğu gerekçesiyle, Gazze Şeridi’ne düzenli olarak askeri müdahalelerde bulunuyor. 2006 yazında bu sefer Hizbullah’ın terör örgütü olduğu ve ülke güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle Lübnan’ın güneyinde bir ay sürecek İkinci Lübnan Savaşı’nı başlatmıştı. Diğer taraftan İsrail’de Arap kökenli parti ve milletvekilleri, giderek artan biçimde, “terörist yanlısı” oldukları gerekçesiyle düşman muamelesi görüyor. 2016’da, Knesset tarihinde ilk kez, Ortak Arap Listesi’nden bir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı ve gözaltına alındı. İsrail’de aşırı dinci-milliyetçi partiler, Filistinlilere karşı verilen mücadeleyi bir kutsal savaş olarak tanımlıyorlar. Günümüzde Siyonizm, dincilikle ırkçı bir milliyetçiliğin özel bir izdivacından başka bir şey değil artık.
Bugün Türkiye yönetiminin Afrin’de YPG güçlerine karşı yürüttüğü askeri müdahale, Türkiye ile Ortadoğu’daki Kürtlerin arasındaki ilişkiyi bir tür İsrail- Filistin ilişkisine dönüştürme riski taşıyor. Hükümet üyeleri ve yandaş basının savaşçı çığlıklarının yanında, Diyanet İşleri Başkanı’nın “Onlar orada (Afrin’de) çarpışıyorlar, biz burada Kuran kursu açıyoruz. Onlar orada, biz burada cihada devam ediyoruz” demesi asıl düşündürücü olan. İsrail’de hükümet ortağı aşırı dinci partiler de zarfı farklı, içeriği aynı söyleme sahipler.
Türkiye Kürt sorununda, İsrail’in Filistin sorununda temsil ettiğine benzer bir konuma hem bölgede hem uluslararası siyaset alanında düşmeye doğru gözü kapalı ilerliyor. İleride bu konum benzerliğine uluslararası planda vurgu yapıldığında, bunlar küfürle, hakaretle, tehditle, hapisle mi susturulacak?