Politika

Prof. İnsel: Artık ortada anayasa, hukuk yok; bütün Türkiye'yi denetleyen 'başmuhtarlık' kurumu var

"Kürt sorunuyla doğrudan ilgili bir tek radyo, televizyon, dergi veya gazete kalmadı"

01 Kasım 2016 11:59

Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, Cumhuriyet gazetesine yönelik düzenlenen operasyona değindiği yazısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Başmuhtar benim" sözlerini hatırlatarak darbe girişiminde sonra ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK'larla birlikte Türkiye'de anayasanın hukukun kalmadığını belirtti. İnsel, "Artık ortada anayasa, hukuk devleti falan yok ki! Anayasada yer almayan, 'Bütün Türkiye’yi denetleyen başmuhtarlık' kurumu var! Başmuhtarlık başta olmak üzere, bunların hepsi, gidişatın merhaleleri" diye yazdı. 

Prof. Ahmet İnsel'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (1 Kasım 2016) nüshasında yayımlanan 'Gidişat hızlanıyor!' başlıklı yazısı şöyle:

Cumhuriyet gazetesine Erdoğan devletinin saldırması, genel gidişata uygun bir hamle. Cumhuriyet’in baskın yemeden birkaç saat önce attığı başlık, “Darbe yine muhaliflere!” idi. Gidişatı özetliyor. Bundan böyle üniversite rektörlerini YÖK’ün seçtiği üç aday arasından Reis’in atayacak olması da bu gidişatın bir parçası. OHAL’in ilan edilmesiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan bir konuda yayımlanan bu KHK tasarrufu anayasaya bariz biçimde aykırı. Ama artık ortada anayasa, hukuk devleti falan yok ki! Anayasada yer almayan, “Bütün Türkiye’yi denetleyen başmuhtarlık” kurumu var! Başmuhtarlık başta olmak üzere, bunların hepsi, gidişatın merhaleleri. Kürt sorunuyla doğrudan ilgili bir tek radyo, televizyon, dergi veya gazete kalmaması da. Türkiye’nin bir gazeteci hapishanesine dönüşmesi de. Seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması da. Eski HDP milletvekilinin tutuklanması, halen milletvekili olan HDP’lilerin etrafındaki tutuklanma çemberinin günbegün daralması da. Genel Başkan Yardımcısı’nın bacaklarına ateş ettirterek CHP’ye mafya usulü gözdağı verilmesi de. AKP milletinin silahlandırılmasına yeşil ışık yakılması da. Artık sınırları tamamen belirsizleşen FETÖ ve PKK ile ilişkili olma ithamının, hoşa gitmeyen ya da malına göz dikilen kim ve ne varsa ortadan kaldırılması, susturulması için gerekçe haline dönüşmesi de...

OHAL’in en az bir yıl sürmesi gerektiğini söyleyen o sesin, idam cezasıyla ağzını sulandırdığı güruhla oluşturduğu ittifak, Türk milliyetçisi ve Sünni ümmetçi bir silindir gibi toplumun üstünden geçiyor. Önce yıkıp sonra düzlüyor. Tayfun Atay’ın yerinde tespitiyle, hafriyat kamyonları da bu Reis güdümlü AKP halkı iradesinin koruyucu surlarını temsil ediyor.

Gidişatın yönü belli. Otoriterlikle tanımlamanın artık bütünüyle yetersiz kaldığı, seçimli diktatörlük gibi kendi içinde çelişkili tanımlara başvurmayı gerektiren bir geçiş dönemi bu. Başka ülkelerde demokrasi ve diktatörlük kelimelerini birleştirip bizdekine benzeyen fiili durum rejimlerini “demokratur” olarak tanımlayanlar var. Ama haldeki Türkiye’ye bakıp, demokrasiden geriye ne kaldı ki, böyle bir bileşik kelimeyi kullanmak anlamlı olsun diye kendine sormak mümkün. Yürütme, yasama ve yargının tek elden yönetildiği, eğitimden kültüre, medyadan kent yaşamına tüm politikaların, hâkim partiyi oluşturan intikamcı, fırsatçı, ihyacı, dinbaz ve milliyetçi eğilimlerin güdümünde olduğu bir yönetim bu. Putinizm nasıl Rusya’nın özellikleriyle şekillenmişse, Erdoğanizm de Türkiye toplumunun çoğunluğunun özellikleri içinde şekilleniyor.

Bu gidişata karşı durmak için elimizdeki yegâne yöntem, demokrasi için birlikte olmak. Demokrasi İçin Birlik Buluşması bu açıdan son derece önemli, gerekli ve vazgeçilmez bir adım attı. Siyasal örgüt aidiyetlerine hapsedilmeyen, bu faşizan tınılı hegemonyaya karşı birlikte karşı durmayı seçen, bu amaçla Sünni-Türkmuhafazakâr hegemonyada yarıklar açmayı hedefleyen bir platforma, bir direniş hattına olan ihtiyacı ifade ediyor. 23 Ekim’de bu girişimi başlatanların düzenledikleri buluşmada demokrasi meclisi kurulması kararı alındı. “Demokratik ve meşru yollarla denetleme, dayanışma ve direnme hakkının” kullanılacağı ilan edildi. Yeni bir siyaset anlayışıyla demokratik mücadeleleri birleştirici bir güç odağı yaratma hedefi benimsendi. Topluma salınmak istenen korku ve teröre karşı direnmek, dayatılan ürkütücü gidişata karşı durmak için ve aynı zamanda bu amaç uğruna bugün ağır bir bedel ödeyenleri yalnız bırakmamak, unutulmamalarını sağlamak için demokrasi cephesinde birleşmek gerekiyor. Gidişatın nereye doğru olduğu açık ama bunun kaçınılmaz olduğu halen kesin değil.