27 Ocak 2018 11:25
Kanal İstanbul Projesi'nin, İstanbul'a nasıl bir tahribata yol açacağını değerlendiren Çevre Biyoteknolojisi alanındaki bilimsel çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Derin Orhon, "İstanbul’un su kaynaklarının yok olacağına dikkat çekerek Marmara Denizi’nin tamamen kaybedilme riskiyle karşı karşıya kaldığını kaydetti. Hidrolik ve Su Kuvvetleri üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. İlhan Avcı da “İstanbul şu an batan bir gemi. Bu gemi bu yükü kaldırmaz” dedi.
Cumhuriyet'ten Hazal Ocak'la söyleşi yapan Prof. Dr. İlhan Avcı ve Prof. Dr. Derin Orhon Kanal İstanbul projesini anlattı. Cumhuriyet'te yer alan söyleşi şöyle:
- Kanal İstanbul deyince aklınıza ne geliyor?
Derin Orhon: Peri masalı geliyor aklıma. Gerçekçilikle ilgisi olmayan bir proje. Bunun altını da açmak lazım. Böyle büyük projeler birtakım bilimsel temellere dayanmak ve o temelleri doğrulamak mecburiyetindedir. Yani bilimsel bazda sürdürülebilir olduğunu kanıtlamak durumundadır. Bu tür desteklerin hiçbiri alınmadı, bunlara başvurulmadı. Alınma şansı da yok.
- Neden?
D.O: Şu an çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci başladı. Bu sürecin bir yılda bitmesi lazım. En doğru şekilde yapılsa bile gerekli çalışmaların bir yılda bitmesi mümkün değil. Ne yapılacak? Yapılmış gösterilecek veya yapılıyor gibi davranılacak.
- O çalışmalar nelerdir?
D.O: Bu Marmara Denizi’ni korkunç bir şekilde etkileyecek bir proje. Marmara Denizi’nin hidrodinamiğinin yani akıntı düzeyinin, su hareketlerinin ve ekolojisinin ne olacağını, ölçümlerle ve modellerle desteklemek lazım. ÇED bunu yapacağını iddia ediyor ama bu çalışmalar şimdi başlasa iki seneden önce bitmez. Bu proje 2011’de ortaya atıldı. 2011’den bu yana bunlara gerek duyulmamış, hiçbir şey de yapılmamış. Aslında böyle bir projeyi ortaya atmadan önce bu çalışmaların yapılması gerekiyordu. Marmara Denizi’nde daha evvel yapılmış çalışmalar var. Ama onlara bile bakılmamış.
- Sizce bu projenin amacı nedir?
D.O: Bu projenin belli bir amacı yok bence. İstanbul’a görünür bir faydası da yok. Görünmeyen amaçları olabilir ama onlar hakkında bilimsel bir yorum yapmak mümkün değil.
- Yarımadayı adaya dönüştürmek ne kadar mantıklı?
D.O: Mantık açısından bakmamak lazım. Eğer bir yarar varsa yapılabilir ama ben burada bir yarar da görmüyorum. Yarardan ziyade çok önemli zararlar görüyorum.
- İstanbul’a ne getirir, ne götürür?
D.O: İstanbul’a bol bol nüfus getirir. n Bunu biraz açar mısınız?
İLHAN AVCI: Bugünkü güzergâh Sazlıdere Barajı’nı devre dışı bırakıyor. Kanal için öngörülen bir ön kesit var. Genişliği toplam 400 metre. Bu genişliğin 200 metrelik bölümünün derinliği 25 metre, sağda ve solda 100’er metrelik bölümünde ise 15 metre. Sağında solunda duble yollar var. Onun çevresi de yerleşim alanı. Zaten 1 milyon 300 bin nüfusla yola çıkıldı.
D.O: Şimdi 500 bin diyorlar nüfusa.
İ.A: Şimdi yumuşak görünsün diye 500 bin deniyor ama mümkün değil.
D.O: İstanbul’un 100 binlik çevre planı 2009 yılında bütün belediye meclis üyelerinin oylarıyla kabul edildi. Bu planda şu sonuca varıldı: İstanbul’da su kaynakları azdır. Nüfus artışı İstanbul için en büyük tehdittir. Kentin nüfusunu 2013 yılında 16 milyona sabitlemek gerekmektedir. 400 bilimadamının çok uzun soluklu bir çalışma sonunda 4 senede bitirdiği bu plan böyle bir sonuca varırken İstanbul’da yeni bir yerleşim alanı yaratmayı nasıl izah edebilirsiniz? Bu kanalı yapınca o bölgenin nüfusunu 500 bin ile 1 milyon arasında tutabileceğinizi nasıl düşünürsünüz? Bunların getireceği çevresel sorunlar ne olacak? Bu yeni nüfusa nereden su gelecek? Atık suları nereye gidecek? Bunların ulaşım yolları ne olacak? Burada yaşayan nüfus İstanbul’la nasıl irtibat edecek?
- Çevresel sorunlar dediniz. Ne gibi mesela?
D.O: Bu proje, İstanbul’a daha evvelki planların engellemeye çalıştığı nüfus yükünü getirecek. İstanbul doğal kaynakları zengin olan bir şehir değil. İstanbul’da su için gökyüzüne bakıyoruz. Yağmur yağdı mı yağmadı mı diye bakıyoruz. İstanbul’un başka su kaynağı yok. Yağmur yağarsa o barajlar doluyor, oradan da su veriyoruz. Bu da bazen yetmiyor. Kaça mal olduğunu bilmediğimiz, temiz mi kirli mi olduğunu bilmediğimiz Melen’den buraya su getirmeye kalkıyoruz. Sanki çok büyük barajlarımız, göllerimiz varmış gibi bu proje mevcut barajlardan bir tanesi olan Sazlıdere Barajı’nı yok ediyor. Mevcut barajı kaldırıyorsan yerine ne koyuyorsun? Bunun yanıtı yok.
Bu kanal Terkos’un yanından geçiyor. Terkos Barajı’nı tuzlandırabilir. Terkos Barajı tuzlanırsa ne yapılabilir? Oraya ne yapacaklar? Terkos Barajı’nın etrafını geçirimsiz bir tabakayla kaplamaları lazım. Peki ya yeraltından geçerse buna nasıl mani olunacak? İddia ediyorum, Terkos Barajı da kirlenecek, tuzlanacak. Bu iddiamı çürütecek bilimsel verileri bu projeyi yapanların ortaya koyması lazım. Terkos Barajı’nı da tuzlanma nedeniyle kaybedeceksiniz. Bu projenin en azından buna karşı etüt edilmiş buna karşı önlemler getirilmiş olması gerekmez mi? Böyle bir şey yok şu anda.
Bu kanal 25 metre derinlikte tuzlu su taşıyacak. Belli bir noktada ikili bir akım da oluşabilir. Bunu da bilmiyoruz daha. Oradaki akım düzeyinin nasıl olacağına dair hiçbir gösterge, hiçbir çalışma yok. Peki bu tuzlu su, sağından ve solundan yeraltı su kaynaklarına sızmayacak mı? Yeraltı su kaynaklarını bir daha geri kazanamamak suretiyle tamamen kaybetme tehlikesi var. Biri çıksın bana ‘hayır’ desin. ‘Bunun bütün çalışmalarını, modellemelerini yaptık, böyle bir tehlike olmadığını biz gördük. İçiniz rahat olsun’ desin ama böyle bir çalışma yok. Yüzde yüz biliyorum; bu kanal yeraltı su kaynaklarını yok edecek. Su kaynakları zaten kısıtlı. Özellikle kanalın batısındaki Trakya bölgesindeki bütün sanayii, Çerkezköy’e kadar yeraltı su kaynaklarını bol miktarda kullanıyor. Oradan başlayarak yeraltı su kaynakları yok olabilir. Bir kere bu çok büyük bir tehlike. Yerüstü su kaynaklarını yok ediyoruz. Yeraltı su kaynaklarını tuzlandırıyoruz.
- Proje denizleri nasıl etkiler?
D.O: Şimdi İstanbul’da doğru düzgün arıtma tesisi bile yok. Yeni yeni yapılmaya başlandı. Biz arıtma tesislerini yaparken bu 1.5 milyon nüfusun pis suları nereye gidecek? Nereye boşalacak? Karadeniz’in suları Marmara’ya çift akımlı doğal kanalla boşalıyor. Bunun boşaldığı yerde derinlik de akıntılar da çok müsait. Yavaş yavaş dağılarak Çanakkale Boğazı’na kadar gidiyor. Bu doğal su yolu. Ölçümler yapıldığında Karadeniz’in fevkalede kirli bir suyu olduğunu görüyoruz. İstanbul Boğazı’na ve Marmara’ya ciddi bir kirlilik yükü geliyor Karadeniz’den. Biz ne yapıyoruz? Bu kirlilik yetmemiş gibi bir başka kanal daha açıyoruz. Marmara’daki oksijen oranı yıllardır düşüyor. Bu kanal Marmara’nın en sığ olduğu bölgeye boşalacak. O en sığ olduğu bölgeden denize yayılmaya başlayacak. Siz Marmara’da oksijen oranının yükselmesini hatta aynı oranda kalmasını bile garanti edemezsiniz.
- Boğaz için tehlike oluşturur mu?
D.O: Bir taraftan “Boğaz trafiği İstanbul için bir tehlike yaratıyor”, diğer taraftan da “Kanal İstanbul bir tehlike yaratmaz” deniyor. Kanalın iki yakasında 1.5 milyon kişilik bir yerleşim bölgesi yaratıyorlar. Genişliği yer yer 1 kilometreyi geçen, çok daha az nüfusun yaşadığı Boğaz’da tehlike oluyor da 400 metrelik bir kanalda aynı tehlike olmuyor mu? Boğaz’da kaza olur, kanalda kaza olmaz mı? 400 metrelik kanalda meydana gelecek kazaların etkisi ne olacak?
- Peki, denizdeki doğal yaşam nasıl etkilenecek?
D.O: Kanalı kazmaya başladınız. 25 metre derinlikte Marmara’ya kadar geldiniz. Nereye geldiniz? Küçükçekmece’ye. Küçükçekmece’de deniz derinliği sıfırdan başlıyor. Oradan gemilerin gitmesi için en az 25 metre derinlik olması lazım. Burada bir de liman yapacaksınız, onun için de derinlik olması lazım. Demek ki Marmara’nın içinde kazı olacak. Bu kazı yapılırken Marmara’nın o bölgedeki doğal zemini taranacak. Doğal yapısı bozulacak. Marmara’nın içinde de kazı yapılacak? Peki bunun modellemesi var mı? Kirlilik modellemesi var mı? Böyle bir şey de yok. Bu kanal denizi fevkalede kirletecek. Ondan sonra da Marmara’nın içinde adalar yapacaksınız. O ada kendi başına nasıl duracak? O adayı yapayım derken bu hafriyat malzemesi yayılacak ve Marmara’nın tabanını tamamen öldürecek. Balıkların en hassas olduğu, deniz canlılarının doğum ve büyümelerinin başladığı yer orası... Onu öldüreceksiniz.
- Bir başka sorun da kanal kazılırken ortaya çıkacak hafriyat.
İ.A: Deniz, Küçükçekmece Gölü ve Sazlıdere Barajında yapılacak dip taramasından çıkacak hafriyat yüzüne bakılmayacak malzemeler. Balçık ve çamur. Bugünkü koridorda 1.5 milyon metreküp hafriyat çıkacak.
D.O: Böyle deniyor ama hafriyatı bilmiyorsunuz. Bu hakiki hacim. Kazdığınız zaman hacim artar.
İ.A: Yüzde 30 ya da 50 artar hafriyat. O malzeme 3. havalimanı inşaatında kullanılacaktı. Havalimanı büyük ölçüde bitti. O alanda zaten bu malzemeyi eritmek mümkün değil. Karadeniz şeridinde geniş bantta dolgu yapacaklar. Karaburun’da geniş dolgular var. Diğer bölümü de Marmara Denizi’nde 3 tane ada oluşturacaklar. Bunlardan biri Büyükçekmece Mimar Sinan önünde, birisi Gürpınar’ın önünde birisi de Bakırköy’ün önünde. Bunlar aşağı yukarı 50 ve 100 bin hektar olan dolgular. Başka türlü eritemez.
D.O: Mesela siz bir bina yapıyorsunuz? Yeri kazıyorsunuz? Bir sürü hafriyat çıkıyor. Yasa gereği bunu denize boşaltamazsınız. Peki, bu proje hangi yasaya dayanarak çıkan atıkları denize boşaltacak. Vatandaşa izin verilmeyen bir uygulama, devlet eliyle nasıl yapılacak? Haliç Köprüsü yapılırken köprü ayakları için sondajlar yapıldı. Kanal İstanbul’la kıyaslanırsa çok daha az hafriyat çıktı. Baktık hafriyat temiz. Marmara’ya boşaltılmasına izin verilmedi. Bunu Marmara’ya boşaltamayacaksınız ama milyar metreküpü Marmaraya boşaltacaksınız? Bu olabilir mi?
- Peki, hafriyatlar nitelikli değil dediniz?
İ.A: Burada iki çeşit hafriyat var. Birisi mevcut olan doğal zemin. Taşı, kayası, toprağı var. Her şey var. İkincisi de su altında kalan Sazlıdere Barajı’nın ve Küçükçekmece’nin altında kalan, oksijenden yoksun, bakteri üremiş olan, aldığınız zaman kükürt kokan, hiçbir işe yaramayan bir balçık var. Bu en belalı şey.
- Bu balçık ne olacak?
İ.A: O da bir şekilde uygun olan bir yerlere konacak ama şu an detay yok. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) raporu çok çarpıcı. Ya kanal ya İstanbul diyorlar. Aynen katılıyorum. Bu batan bir gemi... Batıyor... Ölüyoruz. Bu gemiye ilave yük gelmez. Taşımaz... Karasal alan bitiyor. Orman alanları bitiyor. Kullanacak yerimiz yok. Sıra Marmara’ya geldi. Bunu bu yapılacak adalardan anlıyorum. Ürkütücü...
- Maliyetine ne diyorsunuz?
D.O: Projenin maliyeti 50 milyar lira... 15 milyar dolar diyorlar. Yani eğer 15 milyar dolarımız varsa hiçbir işe yaramayacak projeler yerine çok başka şekillerde kullanabiliriz. Ama onun da olmadığını düşünüyorum. Bu da Hazine’nin ödediği 3. köprüye, Hazine’nin ödeyeceği 3. havalimanına, Hazine’nin ödediği Osmangazi Köprüsü’ne veya Hazine’nin ödediği hastanelere dönüşecektir. Bunun geçen gemilerle bir kazanç elde edip projenin bedelini ödemesi mümkün değil.
© Tüm hakları saklıdır.