Dünya

Prof. Daron Acemoğlu'ndan Koronavirüs sonrası için dört farklı senaryo: Yeni ve daha iyi refah devletleri mümkün

10 Haziran 2020 16:24

Dünyada en çok alıntı yapılan ilk 10 ekonomist arasında gösterilen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Prof. Daron Acemoğlu, yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını sonrası için ekonomik, politik ve sosyal açından son derece farklı dört farklı senaryonun olduğunu söylerken, "Bu tarz dönemeçlere gelen toplumlar kurumlarına, iktidar yapılarına, siyasi liderlerine ve diğer faktörlere bağlı olarak, radikal anlamda daha farklı olan yörüngelere girerler. İlk ihtimal trajedi, ikinci olası yol, şu an içinde olduğumuz "Hobbesçu" durum için gittikçe artan bir olasılık olan "Çinlik/Çinleşmek", üçüncü yörünge, teknoloji hâkimiyetine veya "dijital köleliğe" yol açar, dördüncü seçenek olan "refah devleti 3.0" daha parlak bir ufka yelken açabilir" dedi.

Medyascope'tan Engin Deniz İpek'in aktardığına göre, Acemoğlu Project Syndicate için kaleme aldığı yazıda Koronavirüs sonrası devletlerin hangi yönlere gidebileceğini dört farklı senaryoyla inceledi

Acemoğlu, "Bugün daha iyi, daha hesap verebilir kurumlara, ve teknolojik ilerlemeyle birlikte küreselleşmeyle elde edilen kazançları paylaşma konusunda daha adil bir yola ihtiyacımız olduğu açık" derken, salgının getirdiği durumun 21. yüzyılın zorluklarına karşı sistemimizin ne kadar kırılgan ve savunmasız olduğunu gösterdiğini belirtti.

Yeni ve daha iyi bir refah devletinin mümkün olduğunu söyleyen Acemoğlu, "Ancak bunun kendi başına ve kolayca ortaya çıkacağına inanmak naifliktir. Demokrasiyi ve hesap verebilirliği güçlendirmeye yönelik çabalar, devletin sorumluluklarının genişletilmesi ile birlikte ele alınmalıdır. Doğru dengeyi bulmak en iyi zamanlarda bile zor olur" ifadesini kullandı.Acemoğlu, bu görevin 'zor' olduğunu belirtirken, "Ancak tıpkı İkinci Dünya Savaşı kuşağı gibi, denemekten başka şansımız yok" dedi.

Acemoğlu'nun yazısının ilgili bölümleri şöyle:

"Salgın nedeniyle hükümetin ekonomideki rolünün modern zamanlarda hiç olmadığı kadar yüksek bir hızda ve geniş ölçekte arttığına tanık olduk. Şimdi ironik bir şekilde, tepe noktasına ulaşan kutuplaşmaya ve hükümet kurumlarına karşı olan güven eksikliğine rağmen, birçok yorumcu; toplumu düzenlemek, kişisel bilgileri toplamak ve insanları karantinaya girip test yaptırmaya zorlamak için devletin daha fazla güce sahip olmasını isteyecektir.

"Bu tarz dönemeçlere gelen toplumlar kurumlarına, iktidar yapılarına, siyasi liderlerine ve diğer faktörlere bağlı olarak, radikal anlamda daha farklı olan yörüngelere girerler. Şu an için, tarih ve mevcut koşullar, her biri son derece farklı ekonomik, politik ve sosyal çıkarımlara sahip olan dört farklı olasılık gösteriyor.

Birincisi, "her zamanki gibi trajik olan". Yani Karl Marx’ın anlatımıyla "işlemeyen mevcut dengelerin tekrar edişi". Bu senaryoda, başarısız olan kurumlarımızda reform yapmak  ve bazı yerlere özgü hale gelen ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri ele almak için ciddi bir çaba göstermiyoruz. Karar alma sürecinde uzmanlara ve bilime söz vermemeye devam ediyoruz ya da ekonomik, politik ve sosyal sistemlerimizin esnekliğini artırmak için gerekli adımları atmıyoruz. Her geçen gün daha da derinleşen kutuplaşmayı ve halk güveninin çöküşünü kabul ediyoruz. Eğer liderlerimiz ortadaki sorunların ciddiyetini anlamazlarsa ve biz onlardan gerekli reformları talep etmek için kendimizi örgütlemezsek, bu senaryonun gerçekleşmesi olası.

Bu senaryodaki trajedi kısmı, işlerin her zamanki gibi devam edemeyeceğini anladığımızda gelir. Öyle ya da böyle, demokratik siyasetin dikişleri kopmaya başlar ve muhtemelen bu boşluğu doldurmak için ortaya popülist milliyetçilikten daha kötü bir şey çıkar.

İkinci olası yol ise, şu an içinde olduğumuz "Hobbesçu" durum için gittikçe artan bir olasılık olan "Çinlik/Çinleşmek".  1642 ve 1651 yılları arasındaki İngiliz İç Savaşı’nın ortasında düşüncelerini kaleme alana Thomas Hobbes, herhangi bir insan topluluğunun bireyleri güvende tutmak için güçlü bir devlete ihtiyaç duyduğuna inanıyordu. Toplumun gelişebilmesi için iradesini Leviathan’a sunması gerektiğini savunuyordu. Üst düzey koordinasyona ve liderliğe ihtiyaç duyulan derin belirsizlik dönemlerinde, birçok insanın içgüdüsü Hobbesçu çözümleri işaret eder.

Günümüzün Çin örneği, göze çarpan bir örnek. Bu senaryoda, batı demokrasileri, özel şirketler üzerindeki devlet kontrolünü artırarak ve gizlilik/gözetim konularındaki endişelerini kısarak Çin’i taklit etmeye çalışabilir. Ne de olsa krizden sonra konuşulacak temel şeylerden biri, Çin’in insanlarını gözetleyerek sosyal kontrol yaratmak için yıllardır elinde bulundurduğu altyapıyla, virüse ABD’ye oranla daha hızlı ve daha etkili bir şekilde yanıt vermesi olacak. Bunun yanında, gelişmiş ekonomilerdeki vatandaşlar, demokratik yönetim özelliklerinin küreselleşmiş ve birbirine bağlı bir dünyanın zorluklarıyla başa çıkmak için verimsiz veya yetersiz olduğunu da öne sürebilir.

Daha az demokratik yönetim, birçok alanda daha az etkili ve daha keyfi olan bürokratik eylemleri de beraberinde getirebilir. ABD, Çin devletinin boğucu ancak bir o kadar da becerikli olan despotizmi yerine, ülke içerisinde yaklaşık 50 eyalette bulunan ve ülkedeki en verimsiz bürokrasilerden biri olan Motorlu Araçlar Dairesi (DMV) gibi işlemeyen sistemlerini sonlandırabilir – belki de Beyaz Saray’ın Twitter hesaplarından açıklanan rasgele kesintiler bu konuda yardımcı bir rol üstlenir. Böyle bir devlet, kaçınılmaz olarak başarısız olur ve "trajedi senaryosuna" benzer olarak oyunun sonunu getirebilir.

Üçüncü yörünge, teknoloji hâkimiyetine veya "dijital köleliğe" yol açar. ABD örneğine geri dönerek, Amerika’nın bir toplum olarak yaygın bir koordinasyon ihtiyacı olduğunu ancak Trump yönetiminin Koronavirüs krizini yönetmekteki muhteşem başarısızlığı nedeniyle hükümete ve kamu kurumlarına olan güvenin düşmeye devam ettiğini hayal edin. Amerikalılar, muhtemelen Apple ve Google gibi özel şirketlere daha çok güvenmeye başlar. Bu şirketlerin Koronavirüs testlerinin dağıtımını, dijital takip yöntemlerini ve diğer salgın önlemlerini hükümete oranla daha verimli bir şekilde yönetebilecekleri düşünülebilir.

Salgın ekonomisinin kazananları, zaman içinde gittikçe büyüyerek, salgından önce de olan eşitsizlik gibi durumları daha da kötüleştirecek. Bu aşamayla birlikte Silikon Vadisi; evrensel temer gelir, patent okulları ve daha fazla sanal hükümet gibi çözümler önerecek. Ancak bu çözümler altta yatan derin sorunların yalnızca üzerini boyarsa, zaman içinde daha büyük hoşnutsuzluklara ve hayal kırıklıklarına yol açar. Böyle bir durumda ne olacak? Her geçen gün büyüyen işsizler ordusu, vatandaş oldukları için devletten aldıkları düşük ücretlerle hayatlarını sürdürebilecek mi? Muhtemelen hayır. Uzun vadede, bu üçüncü yol da ilk iki senaryoyla aynı şekilde distopik bir noktaya ulaşacak.

Neyse ki dördüncü seçenek olan "refah devleti 3.0" daha parlak bir ufka yelken açabilir. Refah devletinin tekrarlanması fikri Büyük Buhran ve İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı koşullarla ortaya çıktı. ABD için bakıldığında, bu sistem, sosyal güvenlik ve işsizlik sigortası gibi politikalar içeriyordu. 1960’larda ise, Medicaid ve Medicare gibi ek programlarla büyük bir güncelleme geçirdi. 

Bugün hemen hemen herkes, hükümetlerin daha fazla sorumluluk üstlenmeleri ve daha verimli olmaları gerektiğini kabul ediyor. Bir bakış açısına göre salgın döneminde artan harcamaların, düzenlemelerin, likidite akışlarının ve diğer düzenlemelerin kalıcı olacağını varsayılabilir (Bu varsayım en nihayetinde genişletilmiş bir vergi sistemini de içermelidir). Ancak buradaki büyüyen hükümet, Çin senaryosundaki DMV bazlı yapıdan farklı düşünülmelidir. Devlet daha güçlü büyüdükçe, devlet içindeki demokratik kurumlar ve siyasi katılım mekanizmaları, devletin eylemlerini izleyerek onu hesap verebilir bir konumda tutmak için yeterli düzeye gelmiş olacaktır. 

Diğer üç senaryoya kıyasla, "refah devleti 3.0" daha çok arzu edilen bir yapıda. Bu dördüncü senaryonun devlet kapasitesinin doruklarına, demokrasiye ve özgürlüğe ulaşmanın ortak ve en basit yolu olduğunu Robinson’la beraber çıkardığımız en son kitap olan Dar Koridor’da da ele aldık.

Dünyanın bir salgın tarafından kuşatılması, sistemlerimizin 21. yüzyılın zorluklarına karşı çok kırılgan ve savunmasız olduğu gerçeğini güçlendiriyor. Birçok ülke, daha iyi bir geleceğin nasıl olması gerektiği konusunda fikir birliğine varmaktan uzak olsa bile, ortadaki sorunu kabul etmek, daha iyi bir şeyler inşa edebilmenin ilk adımıdır. 

Yeni ve daha iyi bir refah devleti mümkündür. Ancak bunun kendi başına ve kolayca ortaya çıkacağına inanmak naifliktir. Demokrasiyi ve hesap verebilirliği güçlendirmeye yönelik çabalar, devletin sorumluluklarının genişletilmesi ile birlikte ele alınmalıdır. Doğru dengeyi bulmak en iyi zamanlarda bile zor olur. 

Benzersiz bir kutuplaşmanın yaşandığı, demokratik normların çöktüğü ve kurumsal kapasitesinin bozulduğu bir zaman diliminde, yenilenmiş ve tekrar düzenlenmiş bir refah devleti kurmak oldukça zor bir görev. Ancak tıpkı İkinci Dünya Savaşı kuşağı gibi, denemekten başka şansımız yok."


Acemoğlu'nun yazısının tamamını İngilizce orijinalinden şuradan, Medyascope'un paylaştığı Türkçe çevirisini şuradan okuyabilirsiniz.