Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, Dolmabahçe ve Maçka Parkı'nda eş zamanlı olarak düzenlenen terör saldırılarıyla ilgili olarak "Siyasetin ve her şeyden önce iktidarın görevi, intikam kısırdöngüsünü beslemek değil, bunu engellemektir. İntikam fikriyle hareket eden ve bunu teşvik eden bir iktidar, sonuçta terör örgütünün istediğini yapmış olur" görüşünü savundu.
Ahmet İnsel'in "İntikam söylemi teröre yarar" başlığıyla yayımlanan (13 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Dolmabahçe’deki çifte intihar saldırısının polisleri hedef aldığı ve çok daha büyük sayıda polisi öldürmenin tasarlandığı anlaşılıyor. Bu sıradan bir terör eylemi değil. Arabada bulunduğu tahmin edilen 300 kg. civarındaki plastik patlayıcının temin edilmesi, taşınması bile başlı başına büyük bir organizasyon gerektirir. Üstelik bu çifte saldırı, İstanbul ve çevresinde binlerce polisin havadan, karadan ve denizden katıldığı çok büyük bir “huzur operasyonu”nun hemen ardından gerçekleşebiliyor. Bu akla bir meydan okumayı getirdiği için daha ürkütücü bir duruma işaret ediyor.
Dolmabahçe’deki terör saldırılarını, olayın üzerinden yirmi dört saat geçmeden, TAK adlı örgüt, internet sitesinden sahiplendi. Ama, nedendir bilinmez, dün öğle saatlerinde TAK’ın sitesinden bu sahiplenme açıklaması kaldırılmıştı! Varlığı 2006’dan beri bilinen ve PKK güdümlü olduğu konusunda güçlü karineler bulunan, “fedai eylemleri” adı verdikleri terör eylemleri yapan bu meçhul örgütü PKK dışında hangi güçlerin manipüle ettiği hep bir soru işareti oldu. Olmaya devam ediyor.
TAK’ı yönlendiren veya kullanan güçlerin görünüşte halkta dehşet uyandırarak, iktidar üzerinde baskı yaratmak ve Kürt sorununda geri adım attırmak amacı güttüğü düşünülebilir. Bütün terör örgütleri gibi, TAK da intikam gerekçesini öne sürüyor. Ama bu eylemlerin esas amacı Türkiye’de Türklerle Kürtlerin birlikte yaşama arzusunu tüketmek, zaten giderek arası açılan uçurumun derinleşmesini hızlandırmak. Tam da bu nedenle, bu terör eyleminin, diğer bütün terör eylemleri gibi, lanetlenmesi ne kadar gerekli ve kaçınılmaz ise, bunun bir Kürt nefretine dönüşmesi de bir o kadar tehlikelidir. Siyasetin ve her şeyden önce iktidarın görevi, intikam kısırdöngüsünü beslemek değil, bunu engellemektir. İntikam fikriyle hareket eden ve bunu teşvik eden bir iktidar, sonuçta terör örgütünün istediğini yapmış olur.
Dünden itibaren polis sosyal medyada bu terör eylemini olumlayan, desteklediği düşünülen mesajları atanların peşine düştü. Bu iş için kurulan sosyal medya ihbarcılığı hattının işaret ettiği yüzlerce kişi göz altına alındı. Buna karşılık, bu terör eylemini lanetleme adı altında, genel olarak Kürtlere hakaret eden, aşağılayan, ırkçılığın zirvesinde dolaşan mesajlar sosyal medyada artıyor, linç tınılı çağrılar medyada yer buluyor. Sosyal medyada hızla yayılan bu ırkçı nefret söylemi hükümet kanadında da yankı bulunca, neredeyse resmi bir içerik kazanıyor. İçişleri Bakanı’nın saldırıda ölen polislerin cenazesinde söyledikleri, cenaze acısı olarak değerlendirilip geçiştirilmeyecek, son derece vahim bir zihniyeti sergiliyor.
Modern devlette suçluların izini sürmek, yakalamak ve cezalandırmak “intikam alma” işi değildir. İntikam almak amacıyla hareket eden devlet, modern hukuku değil, ortaçağ öncesi hukuku uygular. Suçun şahsiliği ilkesi yürürlükten kalkar, suçlunun ait olduğu düşünülen topluluğun cezalandırılması amacı öne çıkar. O topluluğa yönelik aşağılama ve hakaret sağnağı da beraberinde gelir. İçişleri Bakanı’nın intikam konuşması bunun bir örneğiydi. PKK sempatizanı olmayan Kürtlerin bile kendilerinin tahkir ve tezyif edildiklerini düşünmeleri mümkün olan ifadelerle bezeli bu konuşmada, intikamın hedefinde artık sivil toplum örgütleri ve siyaset olduğu ilan edildi. Bu konuşmanın ertesinde birçok yerde yüz civarında HDP yöneticisi veya üyesinin gözaltına alınması, dile getirilen intikamın nasıl uygulandığını gösteriyor. İktidar, genelleşmiş karşı şiddet dışında, Kürt sorununu çözme siyaseti olmadığını ilan ediyor. Bu, TAK’ın arkasındaki güçlerin tam istediğini yapmak değil midir?