Medya

"Polis, ölü bombacıyı arıyor"

"İlhami Balı’nın telefonları 2015 başından itibaren dinleniyor ama Gaziantep’teki bağlantılarına operasyon yapılmıyor"

12 Şubat 2017 15:39

Milliyet yazarı Gökçer Tahincioğlu, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın başlatılmasına da gerekçe gösterilen, Gaziantep’teki kına gecesine yönelik 20 Ağustos 2016’da gerçekleştirilen canlı bomba saldırısıyla ilgili olarak "Talimatı Cebael’in verdiği belirtiliyor. Bağlantıları ise Cebael 16 Ekim 2016’da kendini patlattığından, çözülemedi. Emniyet’ten Gar davasına bakan mahkemeye gönderilen evraka göre ise hayatta" dedi. Tahincioğlu, "Emniyet yazısında, koordineli çalışmalar sonunda Cebael’in Gaziantep’te ikamet ettiğinin anlaşıldığı, Ankara’da ise şahsı tanıyan ve bilenin olmadığı, bu yüzden yakalanamadığı belirtiliyor" ifadesini kullandı.

Gökçer Tahincioğlu'nun "Ölü bombacı aranıyor!" başlığıyla yayımlanan (12 Şubat 2017) yazısı şöyle:

Türk Dil Kurumu’na göre, “iltisak”, “kavuşma, bitişme, birleşme” anlamlarına geliyor.

Kim kiminle kavuşuyor belirsiz ama TDK’nın sitesine göre milyonlarca kez anlamı sorulan sözcük için günlük arama rakamı binleri bulmuş.

KHK’da ise şöyle geçiyor:

“.....Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen...”

“Olduğunun değerlendirilmesi” oldukça geniş bir çerçeve.

Kanıt varsa mensubiyet değerlendirmesi kolay.

“İltisak veya irtibatın” içini doldurmak ise niyet işi.

***

İşte tartışmalı ihraçların nedeni de bu niyet.

Zaten adli ve idari soruşturma konusu yapılmış bir bildiriye imza atıldığı için 40 yıllık emekler yok sayılabiliyor, basın açıklaması nedeniyle bütün haklar ortadan kaldırılabiliyor, Başbakanlık genelgesine rağmen soyut bir şikâyet dilekçesi esas alınarak insanların yaşamı elinden alınabiliyor.

Ne “himmetle”, ne “şiddetle” en ufak bağı olmamış insanlar bunlar.

OHAL ilanından sonra, merkez, haklı biçimde, personeli daha iyi tanıyan kurum amirlerini araştırmalarla yetkili kılıyor.

Ama rektörlük seçiminde destek isteyip bulamayan, sözünün yeterince dinlenmediğini düşünen kimi rektörler, personelin gözünü-kaşını sevmeyen kurum amirleri, rekabete girdiği isimler hakkında yıllarca neden arayıp bulamayan yetkili müdürler ya da kripto FETÖ’cüler bu yaklaşımı sulandırıyor.

Yapılan listelerin süzgeçten geçirilmemesiyle başlıyor mağduriyet:

“İltisaklı...”

Dünyanın tanıdığı, 2004’te Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanlığı yapmış anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’ndan “terörist” yaratılmaya çalışılıyor.

12 Eylül’e, 28 Şubat’a da karşı çıkmış, ülkenin en değerli bilim insanlarından.

Cem Kaptanoğlu, Ümit Biçer, Nur Betül Çelik, Funda Başaran, Ülkü Doğanay, Gülseren Adaklı, Sevilay Çelenk, Murat Sevinç’ten, 82 yaşındaki Öget Öktem Tanör, Aylin Aydoğan, Pınar Ecevitoğlu, Tezcan Durna’dan...

AİHM kararıyla haklı bulunan eyleme katıldığı için ihraç edilen öğretmenlerden.

Hakkında tek bir suçlama bulunmayan, zaten mağdur Veli Saçılık gibi kamu görevlilerinden.

FETÖ ile mücadelenin de içini boşaltan, polemik konusu olayları ihraç nedeni haline getirenleri araştırmak şart.

Zira yapılanlar, “yaranma” boyutunu aşıp, suçunu gizleme boyutuna evrilmiş durumda.

Bu araştırma yapılırken, diğer yandan mağduriyetlerin 3-5 tanınan ismi geri alarak, sadece son KHK’ya bakarak değil, eşit-adil ve en hızlı biçimde giderilmesi gerekiyor.

***

Bazen kolayca kurulabilse de, “iltisak” bazen ne kadar ararsanız arayın, “bulunamıyor.”

20 Haziran 2015’te Suruç’ta 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan canlı bomba saldırısıyla ilgili iddianame olaydan 19 ay sonra tamamlanabildi.

İddianameye göre saldırıyı IŞİD adına gerçekleştiren sorumlular şunlar:

Halil İbrahim Durgun: 14 Kasım 2015’te evine yapılan baskında üzerindeki bombayı patlatarak öldü.

Yunus Durmaz: 19 Mayıs 2016’da evine yapılan baskında üzerindeki bombayı patlatarak öldü.

İlhami Balı: IŞİD’in eski Türkiye sınır emiri. Rakka’da olduğu sanılıyor.

Deniz Büyükçelebi: Balı’nın yardımcısı, Suriye’de öldüğü sanılıyor.

Şeyh Abdurrahman Alagöz: Canlı bomba. Saldırıda öldü.

Mehmet Kadir Cebael: 16 Ekim 2016’da evine yapılan baskında üzerindeki bombayı patlatarak öldü.

Yakup Şahin: Ankara Garı’nda 101 kişinin öldüğü canlı bomba saldırısı davasının sanığı. Yaşayan, eldeki tek sanık.

***

Diyarbakır’daki HDP mitingi saldırısı, Suruç saldırısı, Gar saldırısı, Taksim saldırısı dosyalarını birlikte okuduğunuzda ise, “kurulamayan” iltisaklar ortaya çıkıyor.

İlhami Balı’nın telefonları 2015 başından itibaren dinleniyor ama Gaziantep’teki bağlantılarına operasyon yapılmıyor.

Deniz Büyükçelebi’nin 3-11 Ekim 2015’te Türkiye’ye geldiği ve yakalanamadığı görülüyor.

IŞİD adına insan öldürürken çekilen görüntüleri elde edilen Ahmet Güneş serbest bırakılıyor, kardeşi Gar saldırısına imza atıyor.

***

Fırat Kalkanı Harekâtı’nın başlatılmasına da gerekçe gösterilen, Gaziantep’teki kına gecesine yönelik 20 Ağustos 2016’da gerçekleştirilen canlı bomba saldırısının talimatını da Cebael’in verdiği belirtiliyor.

Bağlantıları ise Cebael 16 Ekim 2016’da kendini patlattığından, “çözülemedi.”

Emniyet’ten Gar davasına bakan mahkemeye gönderilen evraka göre ise hayatta...

Emniyet yazısında, koordineli çalışmalar sonunda Cebael’in Gaziantep’te ikamet ettiğinin anlaşıldığı, Ankara’da ise şahsı tanıyan ve bilenin olmadığı, bu yüzden yakalanamadığı belirtiliyor.

Cebael ile ölümü arasındaki “iltisak” dahi bulunamıyor.

***

Suruç aydınlatılsa Gar, Gaziantep, Taksim saldırıları önlenebilecekti.

IŞİD, “nedense” saldırıların hiçbirini üstlenmedi.

Bağlantılar da kurulamadı.

İddianame ise mağdurları suçlayan “iltisakla” başlıyor.

“Suruç’ta saldırıya uğrayanların, yasa dışı örgütün legal gençlik yapılanması organizesinde toplandığı...”

“İltisak” gariplikleri, adaletin ve koca bir ülkenin önünde duruyor.