Gündem

Polis: Bekâretin bozulmadıysa ispatla, rahatına bak

"Onlarca insana 'Bu adam benim vücudumun şu noktalarına dokundu' dedikten sonra eski yaşantıma dönmem kolay mı sanıyorsunuz?"

07 Mayıs 2018 12:13

Cumhuriyet yazarı Melis Alphan, komşusu tarafından cinsel istismara uğradığını söyleyen ve 7 yıldır adalet arayan S.Ö.'nün şikâyet için gittiği polis karakolunda kendisine, “Bekâretin bozulmadıysa bunu ailene ispatla, rahatına bak” diye ‘nasihat’ edildiğini aktardı. Alphan, duruma, "Tabii bekâret önemli, o yerinde ise ruhunuz paramparça olabilir" diyerek tepki gösterdi.

S.Ö.'nün annesinin önce korkarak şikâyette bulunmadığını, ardından kızının ısrarıyla savcılığa gittikelrini anlatan Alphan, savcının, “Yazdırdığın bu hikâyeye inanıyor musun?” diye S’yi azarladığını ve ardından “Çık git, üç gün sonra duruşma günün gelir” dediğini yazdı. Bilirkişi raporunda, “Bağırsa sesi duyulurdu” ifadesinin yer aldığını aktaran Alphan, sanığın beraat ettiğini belirtti.

“Çocuklarınız bu kadar değersiz olmamalı!"

Alphan yazısının sonunda, cinsel istismar mağduru S.Ö.'nün şu sözlerine yer verdi:

“Çocuklarınız bu kadar değersiz olmamalı! Madem hak yerini bulmayacaktı, o zaman ben neden 7 yıl boyunca deli olmadığımı, dikkat çekmeye çalışmadığımı ispat etmek için çırpındım? Ben neden çocukluğumun, gençliğimin en güzel günlerini adliyelerde, sosyal hizmetlerden yardım arayışı içinde geçirdim? Onlarca insana ‘Bu adam benim vücudumun şu noktalarına dokundu’ dedikten sonra eski yaşantıma dönmem kolay mı sanıyorsunuz?"

Melis Alphan'ın, "Polis: Bekâretin bozulmadıysa ispatla, rahatına bak" başlığıyla (7 Mayıs 2018) yayımlanan yazısı şöyle: 

S.Ö. 15 yaşında adalet arayışına girmiş, bundan haksız olarak çıkarılmış pek çok çocuktan sadece biri.

2011’de komşusunun cinsel istismarına uğradı. Öğretmenine anlattı. Annesi korktu, şikâyetçi olmadı.

S’nin yaşadığı acı ve bunun ruhsal etkileri geçmedi. Giderek içine kapandı.

Bir yıl sonra, 16 yaşında, müdür yardımcısına “Polise gitmek istiyorum” dedi.

Ne Çocuk İzleme Merkezi ne de adli görüşme odası vardı. S., ifadesi alındıktan sonra çocuk şubeye götürüldü. Aynı şeyleri tekrar tekrar anlattırdılar. Bir grup erkeğin içinde, ağır bakışlar üzerinde, çocuk için “Adam bana bunu bunu yaptı” diye anlatmak çok zor oldu.

CMK tarafından atanan avukat S’ye “Bundan bir şey çıkmaz” dedi.

Çocuk şubedeki polisler “Bekâretin bozulmadıysa bunu ailene ispatla, rahatına bak” diye ‘nasihat’ etti.

Tabii bekâret önemli, o yerinde ise ruhunuz paramparça olabilir (!).

İfade verme sırası S’ye geldiğinde, odadan çıkan psikolog içerideki başka bir çocukla ilgili “Akşam akşam konuşmuyor, ağlıyor” diye bağırıyordu. S., içeri girdi, kamera açıldı, ifadesi alındı. Korkmuştu, şikâyetçi olamadı.

S., öğretmeninin yönlendirmesiyle savcıyı bulup konuştu. Savcı “Annenle gelmen gerek, hastaneye sevk edeceğim” dedi. S., annesini ikna edip savcının yanına götüremedi.

Savcı değişti. Çocuk yeni savcıyla konuşmaya gittiğinde tokat gibi sözler duyacağından habersizdi. Savcı, kâtibinin ve misafirinin yanında “Yazdırdığın bu hikâyeye inanıyor musun?” diye S’yi azarladı. “Çık git, üç gün sonra duruşma günün gelir” dedi.

Bağırsa sesi duyulurmuş!

Kasım 2012’ye ilk duruşma tarihi verildi. S’nin avukatı değişmişti. Yeni avukatı ona yabana atılacak şeyler yaşamadığını, bunun şikâyete dayalı bir suç değil, kamu davası olduğunu, şikâyetçi olmadığı için kendisini kötü hissetmemesi gerektiğini hatırlattı.

S’nin muayene için bir tıp fakültesine sevki istendi. Hastaneye çocuk şube polisi ile gitmesi gerekirken, asayiş polisi ile gönderildi. Görevi sadece S’ye refakat etmek olan polis, yetkisi olmasa da dosyasını açıp S’ye sorular sordu:

“Dosyaya ne delil sundun? Yazık ya bu çocuk yaşta” vs...

Hastanenin adli sekreterliği yaşına bakmadan S’nin dosyasını yetişkin psikiyatri bölümüne yolladığı için S. hemen muayene olamadı.

Raporlarda S’ye majör depresif bozukluk tanısı kondu ve bu durumun kronikleştiği belirtildi.

Mahkeme, S’nin olayı bu kez olayın geçtiği yerde anlatmasını istedi. Bilirkişi olarak, mahkeme salonunu bekleyen polis atandı. S., olayı kim bilir kaçıncı kez yeniden anlattı. Çocuğa defalarca anlattırarak aynı travma yaşatıldı. Bilirkişi ise raporuna “Bağırsa sesi duyulurdu” gibi şeyler yazdı.

'Susarsam, farkım kalmaz’

Yine de sanık, 12 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Ama bir üye karara şerh koymuştu.

Çocuğu istismar eden adam, 2013’te birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Hapisteyken araya pek çok kişi girdi. S’ye “Para verelim şikâyetini geri çek. Tüm eğitim masraflarını biz karşılayalım” teklifleri zamanla tehditlere dönüştü.

S., ilgili baronun kadın hakları merkezi aracılığıyla tedbir kararı çıkarttırdı.

Sonrasında Yargıtay mahkemenin kararını bozdu. Ardından görülen davada bu kez ne tesadüf ki, önceki karara şerh koyan hâkim mahkeme başkanıydı. Ve sanık beraat etti. S. kararı temyiz etti. Ama ne yazık ki, kısa süre önce sanığın beraatı onandı.

S. diyor ki: 

Çocuklarınız bu kadar değersiz olmamalı! Madem hak yerini bulmayacaktı, o zaman ben neden 7 yıl boyunca deli olmadığımı, dikkat çekmeye çalışmadığımı ispat etmek için çırpındım? Ben neden çocukluğumun, gençliğimin en güzel günlerini adliyelerde, sosyal hizmetlerden yardım arayışı içinde geçirdim? Onlarca insana ‘Bu adam benim vücudumun şu noktalarına dokundu’ dedikten sonra eski yaşantıma dönmem kolay mı sanıyorsunuz? Matematik hesabını vicdanınıza bırakıyorum. Pes etmeyeceğim. Bundan sonra bir çocuğun o kürsüde olmaması için elimden ne geliyorsa yapacağım. Eğer köşeme çekilir, susup izlersem istismar edenden farkım kalmayacak çünkü!