T24 - Türkan Saylan'ın hayatının anlatılıdığı 'Türkan' dizisinin başrol oyuncusu ve Türkan Saylan'ı canlandıran Pınar Öğün, "Başka kadınların hikâyelerini anlatarak yeni kapılar da açacağım" dedi.
Cumhuriyet gazetesinden Zuhal Aytolun'un "Asi bir ruha sahibim" başlığıyla yayımlanan (14 Kasım 2010) yazısı şöyle:
Asi bir ruha sahibim
Pınar Öğün bir oyuncu olarak hikâye anlatımının peşinde. Karakterlerin her ayrıntısını deşip inceleyerek yeniden inşa etmeyi seviyor. Özellikle kadın hikâyelerinde varoluş kırıntılarını arıyor. Türkan Saylan’ı canlandırdığı Türkan dizisi onun için bir başlangıç. “Başka kadınların hikâyelerini anlatarak yeni kapılar da açacağım” diyor.
Pınar Öğün, Türkan Saylan’ın hayatını canlandırdığı Türkan dizisiyle ekranlarda. Daha önce bu kadar görünür bir iş yapmadığı için de Saylan’la özdeşleşmiş durumda. Bir anda çok farklı, güçlü ve cesur bir kadının dünyasına girdiği için kendini sorgulama sürecini yaşamış. Hakkında çıkan kitapları, yazıları okumuş, ailesiyle görüşmüş, hatta dizinin ilk yönetmeni Türkan Derya ile de lepralı hastaların ziyaretine gitmiş. “Hâlâ içimde bir şeyler kopuyor. Bir kişinin bile hayatını kurtarmak her yiğidin harcı değil. Ben onun kurtardığı hayatları gördüm” diyor. Etkisini üzerinde taşıyor, Saylan’dan alabildiklerini de hayatına katıyor.
Öğün, yaşamında kendi olmanın, mesleğinde hikâye anlatabilmenin peşinde. Hatta işine “Hikâye anlatamazsam kururum. İçim boş kalırmış gibi hissediyorum” diyecek kadar tutkuyla bağlı. Bakışları kararlı, ifadesi kendinden emin ve duruşu sağlam. Ayağını yere bastığı zaman, tam oturtmak istiyor. O yüzden de beklediği, istediği projeler belli. Üretimlerini aktaracağı düşünce sistemi de... Anlatıyor...
- Asıl görünürlüğünüz Türkan dizisiyle oldu. Dizinin sizin için öneminden söz ederek başlayalım.
- Türkan Saylan’ın hayatını anlatıyor olmak başlı başına bir önem benim için. Bilmediğim yaşam alanlarına, köy kent demeden aslında var olabilecekken var olamayan genç kızlara ve oğlanlara ulaştı, onların elini tuttu. Bunu yapabilmek için cesur, güçlü ve güvenilir olmak gerek. En önemlisi sevgiyi de vermeyi bilmeli insan. O yüzden bu proje benim için çok değerli.
- Şimdi çok daha detaylı şekilde dünyasına girerek nasıl bir kadınla tanıştınız tekrar?
- İzole bir ortamda büyüdüm. Annem ve babam Çerkes. Kapalı bir kültürümüz vardır. Ama ben sanırım çok asi bir ruha sahibim. Oyunculuğu çok istediğim için aksi ısrarlara rağmen mücadele ettim. Böyle bakınca Türkan Saylan’la farkımızı gördüm. Ben hep kendi mücadelem için uğraşmışım. Ama bu çemberde benzer noktamız da ikimizi de isteklerimizden kimsenin vazgeçirememiş olması. Onu bir noktada yakalıyorum. Karşımda çok güçlü bir kadın portresi var. Böyle olunca, kendime dönüp kendi var oluşumu sorgulayabiliyorum.
- Rolü kabul ederken nasıl bir sorumluluk hissettiniz?
- Her rol bir sorumluluk bence. Sonuçta insanlar izliyor ve o hikâyeden kendi hayatlarına bakıyorlar. Ama burada bir fark daha var. Anlattıklarınızın gerçek olduğunu bilmek tüyler ürpertici olabiliyor. Bu da iştahımı açıyor.
- Peki siz eliniz bir yerlere ulaşsın istiyor musunuz? Kendi içine dönük kaldığını söylediğiniz mücadeleyi dışarıya çevirmek gibi...
- Böyle bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. Ben hikâye anlatmayı seviyorum. Bu yolla ufacık da olsa farkındalık yaratmayı istiyorum. Bir role girmek, onu incelemek, iskeletini çıkarıp insanı bir proje haline getirmek bana keyif veriyor.
- Anlatacağınız hikâyelerde nasıl bir süzgeciniz var?
- Var oluş projelerini seviyorum. Türkan’ı kabul etmemdeki en büyük etken de buydu. Var edebilen insan çok az. Biz sömürmeyi tercih ediyoruz. Biri bize yardım etsin, kurtarsın, sevsin istiyoruz. Çoğunluk bunu yapıyor. Aslında sevgi almaktansa vermeyi becerebilirmişiz gibi geliyor. Şikâyet etmektense çözüm üretebiliriz diye düşünüyorum. Bu tür kadın hikâyelerinin peşindeyim.
- Siz o düzenden yeterince arınabiliyor musunuz?
- Bunu yapmak gerek! Çünkü sistem ataerkil. Biz kadınlar bu sisteme dahil olduk ama onu dönüştürdük denemez. Mücadele lazım. Kat kat giyinip, güçlü görünmeye çalışarak aslında çok zavallılaşıyoruz.
- Çok fazla röportaj da vermiyorsunuz. Neyden kaçınıyorsunuz?
- Kendim olmayı seviyorum. Çünkü kendimi zor yakaladım. Zarar görmekten de sanırım korkuyorum. Bir şey olmaya çalışmamak gerek. Kendin olarak bir şeyleri iyi yapmalı insan.