Gündem

Pınar Doğan ve Dani Rodrik ne diyor?

Habertürk yazarı Amberin Zaman, 'Balyoz' sanığı Çetin Doğan'ın kızı Pınar Doğan ve damadı Rodrik'in kitabını köşesine taşıdı.

31 Aralık 2010 02:00

T24 - Habertürk gazetesi yazarı Amberin Zaman, "Balyoz" davası sanığı Çetin Doğan'ın Harvard'da akademisyenlik yapan kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik'in yazdığı kitabı köşesine taşıdı.Zaman, Doğan'ın kızı ve damadıyla yaptığı görüşmenin ayrıntılarını aktardığı yazısında kitaptaki iddialar üzerinde düşünülmesi gerektiğinisavundu.

Zaman'ın Habertürk'te bugün (31 Aralık 2010) "Balyoz" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:


Cumhuriyet tarihinin en kritik davalarından biri sürüyor. Başta emekli Orgeneral Çetin Doğan olmak üzere ilk kez 200'e yakın subay, darbe planları yapmaktan ötürü yargılanıyor.
Dava konusunda fikir yürütmek acayip zor. İddianame binlerce sayfa, ek klasör ve CD'lerden oluşuyor. İddialar vahim. AK Parti iktidarını devirmeye yönelik cami bombalama, uçak düşürme, her türlü rezalet var.


Bildiğim kadarıyla tüm belgeleri şu anda okuyup inceleyen iki gazeteci var. Hürriyet köşe yazarı Sedat Ergin ve Balyoz iddialarını ilk gündeme getiren Taraf muhabiri Mehmet Baransu. Her ikisi de bu sürecin sonunda kitap yazacaklarını açıkladılar.
Davanın baş sanığı Çetin Doğan'ın kızı Pınar ve eşi Dani Rodrik, bir süredir iddianamede gözledikleri bir dizi çelişkiyi oluşturdukları blogda teşhir ediyorlar. 2002'nin Aralık ayında kaleme alındığı iddia edilen Balyoz Darbe Planı'nın uydurma bir plan olduğunu savunuyorlar.


Harvard Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan çift geçtiğimiz günlerde "Balyoz Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler" adında bir kitap yayınladı. Çarşamba gecesi Rodrik çiftiyle Cezayir restoranında bir araya geldik. Milliyet'ten Kadri Gürsel ve Aslı Aydıntaşbaş dışında Hakan Altınay ve Ahmet İnsel gibi akademisyenlerde sohbet toplantısında hazır bulundular. Rodrik çiftinin iddiasına göre, Balyoz soruşturmasına konu edilen belgelerin tümü 11 No'lu CD içinde yer alıyor. Ve çifte göre bu CD, adını vermedikleri bir "suç örgütü" tarafından imal edilmiş. CD'nin "fabrikasyon" olduğuna dair sundukları bazı veriler hakikaten düşündürücü. Planda örneğin 2002 yılında var olmayan "Yeni Recordati" ilaç kurumunun adı geçiyor. Sedat Ergin'in 16.11.2010 tarihli "Yurtdışından darbe yapmak" başlıklı köşesinde ayrıntılı biçimde işlediği bir diğer çelişki de söz konusu: Sanık sandalyesinde oturan bazı subaylar, Balyoz Darbe Planı oluşturulurken yurtdışında görevlilerdi. Ve toplam 196 sanığın (hepsi asker, kimi emekli, kimi muvazzaf) yanılmıyorsam sadece 42'si meşhur plan seminerinde hazır bulunmuşlar.
Ancak dava dosyasında delil olarak sunulan ses kayıtları var ki bunlar da tam tersi "Neler çevriliyordu" sorusunu dayatıyor. Örneğin, Çetin Doğan'ın plan semineri dahilinde binlerce vatandaşın stadyumlarda toplanıp sorgulandıktan sonra hapse atılmalarını öngören garip söylemleri...


Baransu'ya göre bu ses kayıtları önemli deliller oluşturuyor. Baransu ayrıca Rodrik çiftinin çelişki olarak sunduğu konu başlıklarına kitabında tek tek cevap vereceğini söylüyor. Hangisi doğru hangisi yanlış tüm bunlara mahkeme karar verecek. Ama bir avuç sanığın yargılandığı yılan hikâyesine dönen Hrant Dink davasından yola çıkarsak Balyoz davasının aylar değil yıllar sürebileceği aşikâr. Bu süreçte ne yazık ki yargının siyasi baskı altında olduğu iddiaları, bu kuruma duyulan güvenimizi sarsıyor. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in 11 Mart2010'da sarf ettiği "Balyoz bir darbe planıdır" türündeki açıklamalarının, Rodrik çifti tarafından yargıyı etkileme çabası olarak sunulması şaşırtıcı değil. AK Parti'yi kapatma davasına da siyaset bulaşmamış mıydı? AK Parti'ye yönelik kapatma davasının dayandığı deliller ne kadar sağlıklıydı?


Davanın teknik yanlarını bir kenara itecek olursak mevcut tabloda demokrasinin temel taşları olan yargının, medyanın ve son kertede toplumun gittikçe kamplaştığını görüyoruz. Oysa Batı standartlarında bir demokrasiye sahip olsaydık bu davalar marifetiyle neredeyse ülkenin yönü, kaderi belirlenecekmiş hislerine kapılmazdık.


Kitabın sonlarına doğru Pınar ve Dani Rodrik bir arzularını dillendiriyorlar: "Bizim arzumuz Genelkurmay Başkanı'nın kendine şu soruyu sorması: 'Bu saçma, yersiz ve gerçekdışı suçlamalar bu kadar rağbet görüyor, bunların karşısında TSK'yı savunmakta bu denli zorlanıyorsam, bunda kurumumun geçmişte demokrasi ve hukuk sınırlarını zorlayan ve aşan eylemlerde bulunmuş olmasının bir rolü yok mudur?' Kanımızca bu sorunun cevabı 'vardır' olmalıdır."
Peki kızının "süper laik" diye tanımladığı Çetin Doğan ve diğer Balyoz sanıkları, demokrasi ve hukuk sınırlarını ne kadar zorlayıp aştılar? Zorladıkları güçlü bir ihtimal. Aşıp aşmadıklarını ise en kısa zamanda öğrenmek hepimizin hakkı. Sağlık, sevgi, neşe dolu (ve darbesiz) yeni yıl dileklerimle...