Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın güç zehirlenmesi yaşadığını söyleyen Nokta Dergisi yazarı Perihan Mağden, "AK Parti'yi o kadar kendi kuklalar ordusuna çevirdi ki, etrafında yardakçılardan oluşan bir kadro kurdu. Esas akil adamlarını sürgüne yolladı. İnsan eşinden dostundan çekinir utanır ya, böyle bir denetim mekanizması vardı, etrafındaki aklıselim sahibi insanların üzerinde uyguladığı bir otosansür vardı" diye konuştu.
Zaman'dan Selma Tatlı'ya konuşan Mağden, "Onları uzaklaştırdı. Kendi kendine kaldı. Sadece çok mutlak şakşakçıları, yardakçıları, hatta dönmeleri var. Ve bu dönme kadronun teşvikiyle mutlak güce alıştıkça ve kadro daraldıkça da güç bağımlılığı arttı. Bu biraz da herhalde, müptelalık gibi. Alkole alışmış bir adamı düşün. İçtikçe içer, ölümüne. Benim anladığım ne kadar güç alsa, yetmiyor bünyesine" dedi.
Selma Tatlı'nın Perihan Mağden'le yaptığı söyleşi şöyle:
İfade özgürlüğünden pek çok kez yargılanan bir isim olarak bugün yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazı kararları söylesem inanamazsınız. Çok çok büyük adaletsizlikler yapılıyordu. Fakat bir rulet gibi, adil ve hakkaniyet sahibi bir hakime düştüğün zaman -hani böyle rulet döner döner de, ibre bir yerde durur ya- beraat de alabiliyordun. Hele Yargıtay'a, Anayasa Mahkemesi'ne gittiğinde adil, Avrupa standartlarında bir karar çıkması şansın vardı. Ama son döneminde Erdoğan, bütün bunlarla oynamaya karar verdi. Şimdi ruletten tesadüfen doğru bir karar çıkmasının imkânı kalmadı. Bütün ibreler Erdoğan'ın çıkarlarını gösteriyor. İş bilenin, kılıç kuşananın ve o birtakım sözde kanun maddelerini kuşandı. Bizleri biçmeye başladı. Son derece hukuksuz bir şekilde o kanun maddelerini, kendi arzu ve isteklerini dayatmak için kullanıyor.
Baştan beri böyle miydi yoksa güç ele geçtikçe mi değişim yaşandı?
Güç zehirlenmesi her lider için geçerli. Ama AK Parti'yi o kadar kendi kuklalar ordusuna çevirdi ki, etrafında yardakçılardan oluşan bir kadro kurdu. Esas akil adamlarını sürgüne yolladı. İnsan eşinden dostundan çekinir utanır ya, böyle bir denetim mekanizması vardı; etrafındaki aklıselim sahibi insanların üzerinde uyguladığı bir otosansür vardı. Onları uzaklaştırdı. Kendi kendine kaldı. Sadece çok mutlak şakşakçıları, yardakçıları, hatta dönmeleri var. Ve bu dönme kadronun teşvikiyle mutlak güce alıştıkça ve kadro daraldıkça da güç bağımlılığı arttı. Bu biraz da herhalde, müptelalık gibi. Alkole alışmış bir adamı düşün. İçtikçe içer, ölümüne. Benim anladığım ne kadar güç alsa, yetmiyor bünyesine.
Peki, bu gücün pekiştirilmesinde dördüncü erk olarak medyanın izlediği rol ne oldu?
Kendi medyasını kurdu: Yandaş, yardakçı bir medya. Ve onlar çok az satıyor aslında. Gerçek sayılar, gerçek tirajlar içler acısı. Ama müthiş bir farfara yapıyorlar. Televizyon ekranlarını işgal etmiş durumdalar. Pek çok haber kanalları var. Sürekli hangi kanalı açsanız karşınıza çıkıyorlar. Yani kendinden maaşlı, kendi istihbaratını yaratır gibi kendi medya kolluk kuvvetlerini yarattı. Milis medya gibi, hepsi tetikçi düzeyinde. Hiçbir entelektüel düzeyi söz konusu olmayan, hiç tanımadığımız, etmediğimiz insanlar bir anda zehirli mantarlar gibi bitiverdiler.
Yapayalnız bir kabadayı
Ancak sürekli olarak mağdur olmaktan söz ediyorlar...
Kendisi şiir okuyup hapis yattığı için yıllardır kafamıza kakıyor, ‘Hapis yattım, hapis yattım' diye. Mağdur edebiyatı onun siyasetinin çok önemli bir parçası zaten. Kitlesine hep, ‘Ben de sizdenim, ben de mağdurum, mazlumum, ezilenim' dedi. Ama buna artık kargalar bile güler. İşte en son eşi Longchamp mağazasını alışveriş yapabilmek için kapatıyor. Bir Türk marka yok mu? Yerli ve milli adaylarımız olsun diyorsun, yerli ve milli marka bir çanta kullanamaz mı eşin? Mesela imam hatip lisesi açılışına gidiyor, diyor ki; ‘Benim yavrucuğum katsayı yüzünden şurada okuyamadı, burada okudu.' Peki, niye oğlun Harvard'ı bitiriyor, Bologna'da doktora yapıyor? Niye milli ve yerli değil? Niye eğitim sistemini hallaç pamuğu gibi atıyorsun da; kendi yavrularını burada okutmuyorsun?
Değerli yalnızlık Cumhurbaşkanı'nı daha da denetimsiz hale getirdi diyebilir miyiz?
Bence getirdi. Hem aklıselim sahibi kadrosunu, arkadaşlarını uzaklaştırdı; Abdullah Gül onun için belki vahim bir denge unsuruydu. Ahmet Davutoğlu'nun onun üzerinde toksik bir etki yarattığını düşünüyorum. Davutoğlu, “Stratejik Derinlik'' gibi bir kitap yazmış, İstanbul Erkek ve Boğaziçi mezunu; çok saygın titrlerle donanmış. Tüm bu göstermelik derinliklerle Erdoğan'ın kafasını büsbütün karıştırdığını, mesela Suriye politikasıyla bizim mahvımıza neden olduğunu düşünüyorum. Şimdi baksanıza dört bir tarafımız düşman oldu. Değerli yalnızlığımız o. Kimsenin yüzüne bakacak halimiz yok. IŞİD'i dünyaya açıklayamıyoruz. IŞİD'le bir mesaimiz olduğuna dair tüm dünyada bir kanaat mevcut. Biricik arkadaşı, aile dostu Esad'dı bir zamanlar. Şimdi ikicik arkadaşı Putin tarafından rezil edilen bir duruma düştü. Böyle yapayalnız bir kabadayı. Köşeye sıkışmış bir kabadayı misali kendi milletine sataşıyor.
Türkiye'nin evrildiği bu yönün nereye kadar süreceğini düşünüyorsunuz? Geleceğe dair öngörüleriniz neler?
Bilal Erdoğan'ın 1 Kasım öncesi Bolonya'ya koşa koşa gitmesini çok olumlu bir işaret olarak gördüm. Demek ki 1 Kasım seçimleri ile ilgili ciddi endişeleri var. Aynı şekilde Rıza Sarraf'ın gitmesi... Panik içinde olduklarına eminim. Çok büyük katakulliler çevrilmezse, çok büyük oyunlar oynanmazsa 1 Kasım'da çok ciddi bir ders alacakları ümidiyle yaşamak istiyorum. Korktuklarını gösteriyor bunlar bana.
'AKP'ye oy verenlerin yarısı
bu saçmalıklara inanmıyor'
Alternatif medya susturulmaya çalışılırken iktidara yakın medyada ise yalan yanlış haberlerle algı yönetimine devam edildiğini görüyoruz. Medyada yer alan bu önü alınamaz yalan haberlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
O amaçla kuruldu zaten onlar. Propaganda makinesinin uzantısı, aygıtı olarak kuruldu. O medyanın işlevi o zaten. Allem edildi kallem edildi TMSF'den onlar alındı. Ethem Sancak'a hediye edildi. Onun sevdalıları, âşıkları, fedaileri niçin medya satın almak zorunda kaldılar?
Bir insan düşün ki kendi evladına suikast yapılacakmış gibi yapıyor ve sonradan bunun ne kadar zırva olduğunu ortaya çıkaran savcıları görevden alıyor ve onlar şimdi yargılanıyor. Artık bu kadar kör parmağım gözüne durumu! Ama kimse onları ciddiye almıyor ki, artık Sabah ters takla atsa, Akşam'da bir köşe yazarı ağzından köpükler saçarak yazsa hiçbir önemi yok. AKP'nin kemik oyu yüzde 40 ise, yüzde 20'sinin bu saçmalıklara inandıklarını, diğer yüzde 20'sinin çıkar ortaklığı içinde görmemeyi tercih ettiklerini düşünüyorum. Onlar da biliyor yalan dolan olduklarını.
'Küfür milisleri iş başında'
Sosyal medyada troller eliyle oluşturulan terör hakkında ne düşünüyorsunuz peki?
Kendi intikam trollerini kurdu. Yani öyle bir kadro kurdu ki, düşünün maaşlı adam. İşi, ona buna hakaret etmek, iftira atmak, küfretmek. Herhalde Hitler yaşasaydı, Mussolini yaşasaydı onların yapmaya yelteneceği şeyler bunlar. Sosyal medyada da milis kuvveti kuruyor. Osmanlı Ocakları'ndan farkı yok Twitter'daki AK Parti trollerinin. Böyle bodoslama dalıyorlar. Küfür milisleri, işleri o. Onlar için tek kutsal var: O da maaşla bağlı oldukları lider Erdoğan.
Bu trollerin Cumhurbaşkanı'nı eleştiren şehit yakınlarına hakaretler ve hatta küfürler ettiğine de tanık olduk. Peki, bu yaklaşım AKP'nin değerlere bakışı yönündeki değişimini de gösterir mi?
Troller işlerine gelmeyen her şeyi yıkıp atıyor. Bu bir imam da olabilir, şehit yakını da olabilir. Amaca kilitli oldukları için, üstüne basıp geçtiklerinin zerre önemi, değeri yok zaten. Ben dindarlar ne düşünüyor merak ediyorum. Adam İslamiyet için korkunç bir kara propaganda aracı oldu. İslamiyet'te hiç mi ahlâki kaygı yoktur? Hiç mi yalan söylemeye karşı bir yaptırım yoktur? İslamiyet'te hırsızlık bu kadar mı normal? Ben dindar olsam dehşet içinde kalırım. Ama artık Erdoğan'ın savaşını ölüm kalım savaşı olarak görüyorum. Yani böyle çocuk tiner çekiyor gözü kararıyor ya, neredeyse kendi kendilerine doğal bir uyuşturucuyla, grup psikolojisiyle gözlerini karartmış durumdalar. Akılla, izanla, ahlakla bağlarını tamamen koparttılar. Trolleriyle, Osmanlı Ocakları'yla, medyasıyla, fedai köşe yazarlarıyla büyük bir ölüm kalım savaşı veriyorlar.