Post modern edebiyatın kalemşörlerinden Paul Auster, teknolojiden söz etmeye kesinlikle karşı olmadığını belirterek, "Şu anda üzerinde çalıştığım kitapta, e-postaya bir gönderme var. Cep telefonlarına da. Bilgisayarı olmayan az sayıdaki insandan birisiyim. Bilgisayarda yazmıyorum, e-posta adresim yok ve almaya da pek meraklı değilim. Kalemim ve daktilomla mutluyum ama hiçbir şey hakkında konuşmaya da karşı değilim" dedi.
"Her sanatçının sınırları var" diyen Auster, "Kimse her şeyi yapamaz. İmkansız. Sanata dair güzel olan şey belli bir mekanı, fiziksel ve zihinsel bir mekanı çevrelemesi. Her sayfaya bütün dünyayı koymaya çalışırsan kaos yaratırsın. Sanat, hakkında konuşman gereken yegane şeye yoğunlaşabilmek için neredeyse her şeyi bertaraf etmekle ilgili" diye konuştu.
NOTOS dergisinde yer alan habere göre; yazar Jonathan Lethem ile konuşan Paul Auster'in açıklamaları şöyle:
Roman yazmayla olan temel ilişkini yeniden tesis etmeyi başarmış gibi görünüyorsun. Bu yüzden film dünyasında mutlu göründüğün zamanları merak ediyorum.
Film işine tesadüfen girdim. Sinemaya tutkulu bir aşk duymuşumdur hep, hatta 19-20 yaşındayken yönetmen olmayı düşünüyordum. Bu yolda ilerlemedim çünkü doğru kişiliğe sahip olmadığımı hissettim. O dönemler aşırı utangaçtım. İnsanların önünde konuşamıyordum ve şöyle düşündüm:
Sessiz, somurtkan bir kukumav kuşu olacaksam aktörlerle, ekiple vb. iletişim kurmayı başaramayacağım. Böylece, bu fikirden vazgeçtim. Sonra ironik bir şekilde, roman yayımlamaya başladıktan sonra film işlerine dahil oldum, zira insanlar kitapların olası sinema telifleri, özgün senaryolar için beni aramaya başladılar ve en sonunda oltaya takıldım.
Sanatta kural olmadığına inanan biriyim. Herkesin yolu farklı. Bir gün Fransa'daki yayıncım bana bir romanın inancının yirmi yılı olduğunu, en iyi eserlerlerinin bu süre zarfında yazıldığını söylemişi. Pek de inanmıyorum.
Gülüyorum çünkü en sonunda yeni bir romana başlamak üzereyken emin olduğum tek şey dışarıda bıraktığım, tekrar yapmayı reddedeceğim şeyler. Brooklyn'den kaçıyorum. Ebeveynler ve çocuklar hakkında yazmaktan kaçınıyorum. Bir de şunu fark ettim, her kitap, ne kadar farklı olduklarını düşünsem de, ölümcül riskler içeriyordu. Örneğin bir insan başka bir insana silah çekebilirdi. Bu yüzden kendimi duygusal risklerle sınırlandırmamaya karar verdim.
Evet, doğru. Şu ana kadarki sınırlarının farkına vardığında, bunları genişletme şansın da oluyor. Her sanatçının sınırları var. Kimse her şeyi yapamaz. İmkansız. Sanata dair güzel olan şey belli bir mekanı, fiziksel ve zihinsel bir mekanı çevrelemesi. Her sayfaya bütün dünyayı koymaya çalışırsan kaos yaratırsın. Sanat, hakkında konuşman gereken yegane şeye yoğunlaşabilmek için neredeyse her şeyi bertaraf etmekle ilgili.
Artık derinden derine yerleşmiş e-posta ve cep telefonu gibi belli teknolojileri kurmacalarına dahil etmekte zorlanmıyor musun? Belli bir tarihten sonra icat edilmiş teknolojilerin -benim için 1978 ya da 1984 olabilir- kurmacanın alanına dahil olmadığını düşünüyorum
Bu çok ilginç bir soru. Seksenlerin sonunda geçen Yanılsamalar Kitabı'nda faks makinesi var. Bu faks makinesi aracılığıyla çok önemli bir şey oluyor. Dolayısıyla teknolojiden söz etmeye kesinlikle karşı değilim. Şu anda üzerinde çalıştığım kitapta, e-postaya bir gönderme var. Cep telefonlarına da. Bilgisayarı olmayan az sayıdaki insandan birisiyim. Bilgisayarda yazmıyorum, e-posta adresim yok ve almaya da pek meraklı değilim. Kalemim ve daktilomla mutluyum ama hiçbir şey hakkında konuşmaya da karşı değilim. Roman, dünyada var olan ya da var olmuş ne varsa her şeye açık olmanızı sağlıyor. Bence romanın görkemi de bu. Yasaklarım yok. "Bunu yapamazsınız çünkü..." demiyorum.
Elbette ideolojik bir boyut değil de, daha çok bu şeyleri kurmayacaya dahil etmekten bir kaçınma eğilimi. Sık sık e-posta yazıyorum. Ama bunu kurmacaya dahil ettiğim anda kurmayaca inanmamaya başlıyorum. Sayfanın gerçekliğine aykırı geliyor sanki
Bu, yıllar boyunca çeşitli insanlarla tartıştığım daha geniş ve daha ilginç bir soruya götürüyor bizi. Biliyorsun, teknoloji hayranları var ve hep şöyle derler:
"Yeni teknoloji insanların düşünme ve yaşama tarzlarını değiştirecek. Hayatlarımızı dönüştürecek. Sadece maddi hayatımızı değil, manevi hayatımızı da"
Bu bakış açısına çok basit bir nedenle inanmıyorum. Bedenimiz var. Hasta oluyoruz. Ölüyoruz. Aşık oluyoruz. Acı çekiyoruz, yas tutuyoruz. Kızıyoruz. İster eski Roma'da yaşa ister bugünkü Amerika'da, bunlar insan olmanın değişmezleri. İnsanların telgraf, radyo, cep telefonu, uçak ya da şimdilerde de bilgisayar yüzünden değiştiklerini düşünmüyorum"
Söyleşinin tamamını NOTOS dergisinin Nisan-Mayıs sayısında okuyabilirsiniz...