Gündem

Özkök'ten Akdoğan'a: Üç kuruş vermeden akıl veriyorlar" diyorsun, üç kuruşa vicdanını satacak olan kim?

"Farkında mısın bilmiyorum ama giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi konuşmaya başladın"

09 Şubat 2016 12:11

 

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Yalçın Akdoğan'ın "Türkiye enayi mi? Daha üç kuruş para vermediler, Türkiye'ye akıl veriyorlar. Vicdan sadece bizde mi var? Sizin böyle bir sorumluluğunuz yok mu?" şeklindeki açıklamalarına tepki gösterdi. Özkök, "Üç kuruş vermeden akıl veriyorlar" diyorsun, üç kuruşa vicdanını satacak olan kim?" dedi.

Akdoğan'ın giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi konuşmaya başladığını öne süren Özkök, "Tamam... Farkındayım, kulağına hoş gelen, Erdoğan’ınki kadar güzel bir laf bulduğun hissine kapılmışsın. Sen sen ol, kendin gibi konuş" ifadelerini kullandı.

Ertuğrul Özkök'ün "Üç kuruş para meselesi" başlığıyla yayımlanan (9 şubat 2016) yazısından ilgili bölüm şöyle: 

"Yalçın Akdoğan bey kardeşim...

Farkında mısın bilmiyorum ama giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi konuşmaya başladın.

Bak dostça söylüyorum...
Ol-mu-yooor... Oturmuyor...
Onun üslubuna yakışan, seninkine uymuyor...
O nedenle tavsiyem, sen sen ol, kendin gibi konuş...

Tamam, anlıyorum...
İç pazara konuşuyorsun.
Tamam... Farkındayım, kulağına hoş gelen, Erdoğan’ınki kadar güzel bir laf bulduğun hissine kapılmışsın.
Önünde bir kürsü, karşında saygılı bir kalabalık, konuşuyorsun.
“Daha 3 kuruş para vermeden, akıl veriyorlar...” 
Belli ki, ağzına hoş gelen, kulağına da hoş gelmiş....
Gelmiş de, o lafın ne manaya çekileceği hiç aklına gelmemiş...
Birinin çıkıp sana şunu sorabileceğine hiç ihtimal vermemişsin.

“Yahu arkadaş, ‘Daha üç kuruş para vermeden, akıl veriyorlar’ diyorsun...

Diyorsun demeye ama, hiç düşünmüyorsun. Üç kuruş para vermesi beklenen biri varsa, o üç kuruş parayı bekleyen biri de var demektir...”

Kimdir arkadaş o vicdanını üç kuruşa satacak adam...

Veya devlet...

Arkadaşım, seni bilmem ama, devasa bir mülteci trajedisi üzerine dökülen bu ağır soslu cümleler, benim gözüme üç kuruşluk bir pazarlık gibi görünüyor.

Üstelik bana 2002 yılında, hepimizin midesini bulandıran o “at pazarlığı” muhabbetini hatırlattı."

Yazının tamamını okumak için tıklayın