Mısır'da yaşanan olaylardan yola çıkarak Financial Times gazetesinde bir makale yazan Gideon Rachman, demokrasi ve özgürlüğün her zaman birbirlerini tamamlayan şeyler olmayacağını öne sürdü. Rachman yazısında, Mısır'daki liberallerin, demokratik seçimlerle başa geçen Mursi hükümetinin askerler tarafından devrilmesini onu başlıca reformlara tehdit olarak gördüklerinden desteklediklerini aktarıyor.
Rachman, Müslüman Kardeşler'in basın özgürlüğüne yönelik baskı oluşturduğunu, kadınların ve azınlıkların haklarını korumadığını ve topluma gittikçe daha da İslamcı bir ton aşıladığını kabul ediyor. Ona göre Mısır'da korkulan şey, Müslüman Kardeşler'in seçilmesini sağlayan reformları, seçmenden değil de Tanrı'dan emir aldığını düşünen bir partinin koruyamayacağıydı.
Kahire’yle İstanbul’un talepleri benzer
Rachman makalesine şöyle devam ediyor:
"Bu sorun Mısır'a özgün değil. Türkiye'de de laik kesim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'yi protesto ediyor. Müslüman Kardeşler'in aksine Erdoğan kuvvetli ekonomik başarılara imza attı. Ancak İstanbul'da dile getirilen şikâyetler Kahire'dekilerden çok farklı değil. Protestocular, hükümetin temel hakları kısıtladığını, yargıyı baltaladığını, gazetecileri korkuttuğunu ve laik Türklerin özgürlüklerini tehdit eden bir İslamcı politika izlediğini söylüyor.
Orta sınıf unutuluyor
Tıpkı Müslüman Kardeşler gibi AKP de şikayetlere seçimlerde altığı oy oranıyla cevap veriyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin veya Recep Tayyip Erdoğan gibi otoriter hislere sahip popülistler başa geçtikten sonra köylerde yaşayan “gerçek halka” odaklanıp orta sınıfın değer verdiği özgürlükleri çiğneyebiliyor. Bu tür hareketler Batı'da özgürlüklerin seçimden geldiği varsayımını çürütüyor. Aslında Batı'nın kendi geçmişine bakacak olursak seçim hakkının ilk değil son geldiğini görürüz."