Kanal D Anchormani, gazeteci Cüneyt Özdemir, “Türksen, Sünniysen hele de son yıllarda AK Partili’ysen gayet eğlenceli bir ülke gördüğüm kadarıyla Türkiye” dedi.
Cumhuriyet gazetesinden Demet Yalçın’a konuşan Cüneyt Özdemir, gördüğü Türkiye’yi anlattı. Yalçın’ın “Sünniysen AKP'liysen Türkiye çok eğlenceli” başlığıyla yayımlanan (16 Kasım 2014) söyleşisi şöyle:
Türkiye’de televizyon haberciliğini sadece anonslar çeken muhabirler düzeyinden çıkarıp, olayın yerinde ana haber bülteni yapmak istediğini söyleyen Cüneyt Özdemir’le, medya sorunlarını, basın özgürlüğünü ve elbette ki tam 15 yıldır sunduğu “5N 1K”dan sonra, bir anda Kanal D’nin ‘enkırmeni’ olarak karşımıza çıkışını konuştuk.
Cüneyt Özdemir, Türkiye’nin kargaşalı ve oldukça hassas dönemlerinden olan 90’lı yılların başında, İletişim fakültesini bitirip, basın yayın kuruluşlarının yolunu tutan ve o zor yılların pişirdiği genç kuşak televizyon habercilerinden biri. Özdemir, ustası Mehmet Ali Brand’ın sunduğu ‘’32. Gün’’de 8 yıl genel yayın yönetmenliğinden, Ali Kırca’nın program 'Siyaset Meydanı'nın yönetmenliğine kadar birçok görev üstlendi. Ancak Türkiye onu tam 15 yıldır sunduğu “5N 1K”ayla tanıdı. Şimdilerde ise 44 yaşında ve Kanal D Ana Haber Bülteni’nde, Türkiye’nin en genç ‘enkırmeni’ olarak karşımızda. Haberciliğe farklı bir soluk getireceğini söyleyen Özdemir, farklı olanın ötekileştirildiği bu ülkede yaşamanın zorluklarına vurgu yapıyor. Özdemir, “Türksen, Sünniysen hele de son yıllarda AK Partili’ysen gayet eğlenceli bir ülke gördüğüm kadarıyla Türkiye” diyor.
Siz 15 yıldır ‘’5N 1K’’yı sunan biri olarak, bu ay itibariyle Kanal D’de ana haber sunucusu olarak ekranda yerinizi aldınız. Ve de zamanın ilerisinde bir habercilik yapacağınız iddiasıyla geldiniz. Farkınız ne olacak? Bu bağlamda neyi değiştireceksiniz?
Zamana ayak uyduran ve teknolojileri kullanan bir haber bülteni yapalım dedik. Nitekim onun da ilk adımlarını attık. Şu günlerde diğer ana haber bültenleri ‘ne yapıyor’ diye bakıyorum. Bir kısmı tamamen cinayet bültenine dönüşmüş durumda. Biz bunu yıkmak istiyoruz. Daha detaylı habercilik yapmak istiyoruz. Televizyon gazeteciliğini sadece anonslar çeken muhabirler düzeyinden çıkartıp, o muhabirlerin söylediklerinin gazetelere haber olduğu bir ana haber bülteni yapmak istiyoruz. Sadece Türkiye içinde sadece Türkiye’nin İstanbul’unda geçen bir ana haber değil; Bütün dünyaya bakan, Washington’a bağlanan, Kudüs’e muhabir yollayan, olayın yerinde olan bir ana haberi hayali kuruyoruz.
Bütün yollar Brand’a çıkıyor
Usta çırak ilişkisi her meslekte olduğu gibi gazeteciliğinde olmazsa olmazı. Siz Kanal D’de ustanız Mehmet Ali Brand’ın koltuğunu devraldınız. Gurur duyuyor olmalısınız…
Hem gurur duyuyorum hem de hiç yabancılık hissetmiyorum. Çünkü Kanal D’nin Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar, yıllarca Mehmet Ali Brand’la çalıştı. Şimdi ben Sarılar’la çalışıyorum. Biz Sarılar’la daha önce hiç birlikte çalışmamamıza rağmen, aynı ekolden, aynı okuldan geldiğimiz için; birbirimizin dilini, habere bakış açımızın inanılmaz uyumlu olduğunu görüyorum. Benim haberde yakaladığım detayla, Sarılar’ın yakaladığı detay aynı. Aslında bütün yollar Brand’a çıkıyor. Bu da şunu gösteriyor; bir habercilik okulu varmış ve oradan mezun olan bizler, iyi bir enerjiyle, habere aynı açıdan bakabiliyoruz.
Espiri yapmaya korkar olduk
Adını The Ekonomist’teki bir haberden alan ‘Eğlencesini Yitiren Ülke’ adında yeni bir kitap çıkardınız. İsmi çok manidar. Sahi artık bu ülke gülümsemiyor mu?
Türkiye giderek daha tek tipleşmeye zorlanan bir atmosfere girdi. İnsanların farklılaşmasının yadırgandığı, baskı gördüğü, farklı tercihlerin azaldığı, farklı yaşam biçimlerinin ötekileştirildiği... Kimilerinin ötekileştirilip, kimilerinin kutsandığı… Ben “Eğlencesini Yitiren Ülke” demekle bunları kastediyorum. Sosyal medyaya baktığımızda; düne kadar sosyal medyada geyik yapardık, birbirimize laf atardık. Bir eğlence aracıydı sosyal medya. Şimdi bir espri yapmaya korkar olduk. Böyle bir deliler koğuşuna döndü Twitter mesela…
Peki televizyonlarda durum nasıl!
Televizyonlarda spikerlerin kıyafetlerine bile müdahale edildiği ve siyasilerin bunlara kafayı taktığı bir ortamdayız. Bir zamanlar Türkiye televizyonlarında TuttuFrutti diye bir program vardı. Gecenin bir yarısı isterseniz, meşrebiniz buna müsaitse açıp izleyebiliyordunuz. Böyle bir tercih hakkınız vardı. Şimdi böyle bir şeyin hayalini bile kuramazsınız. Nerdeyse şifreli kanallarda bile bulamazsınız. Büyük bir paranoya, büyük bir sıkıştırılmıştık var.
Ciddi bir şiddet sarmalındayız
Siz, "Türk’seniz, erkekseniz ve Sünniyseniz, o zaman bu ülke sizin için gayet eğlenceli” iddiasında bulundunuz. Bunu biraz daha açar mısınız?
O zaman eğlencesini gayet de yitirmeyen bir ülkede yaşıyorsunuz demektir. Ana dilini özgürce konuşuyorsunuz, eğitim görebiliyorsunuz. Eğer Türk’seniz tabi... Bir Kürt’ün çektiğini çekmiyorsunuz. Bir Sünniyseniz, camileriniz ibadethane olarak tanımlanıyor. Devlet Tarafından destekleniyor. Cem evlerine söylendiği gibi insanların bir araya geldiği abuk sabuk şeyler söylenmiyor. Eğer erkekseniz; baksanıza her ay nerdeyse 200-300 kadın cinayetinin işlendiği bir ülkede yaşıyoruz. Hatta ben haber bülteninde şiddet haberi vermeyi oldukça kısıtlı bir hale getirdim. Çünkü ciddi bir şiddet sarmalıyız. Yani uzun lafın kısası, erkeksen, Sünniysen hele de son yıllarda AK Partiliysen gayet eğlenceli bir ülke gördüğüm kadarıyla Türkiye... Herkesin keyfi yerinde müteahhidinden, sinemacısına, sinemacısından farklı sektörlerden iş yapan insanlara kadar uzayıp gidiyor bu zincir.
Barış süreci önemli
Sosyal medya ve televizyonlarda bir özgürlük kısıtlamasına gidildiğine vurgu yaptınız. Bir nevi nefes alamıyor muyuz? Sahiden çok mu baskı altındayız?
Yani baskıdan ziyade bu atmosferde çok eğlenmek gelmiyor insanın içinden. Önce karnınızı tok olması gerek. Önce aç olmamanız gerekli. Ondan sonra sıra eğlenceye geliyor. Tabi şu parantezi açmazsam çok haksızlık olur. Türkiye'de iki yıldır süren bir barış süreci var. Tek bir kurşun atılmıyor. Gençlerin birbirini öldürmediği bir atmosferde yaşıyoruz. Bu çok değerli ve son 20 yılın 30 yılın en değerli kazanımlarından bir tanesi. Umarım sonuca ulaşır. İşte şu anda ekonomide orta sınıf kuşatmasındayız deniliyor. Ancak yine de büyük bir kriz yok. Biz sarayları tartışıyoruz ama neyse ki büyük işsizlik oranlarını tartıştığımız bir ortamda değiliz. Bu haksızlığı da yapmak istemem. En önemlisi de askeri vesayet yok. Tıkır tıkır işleyen bir seçim var.
Medyada sistem nasıl işliyor. Fotoğrafa baktığınızda, siyasetle tamamen ayrışmış bir medya görebiliyor musunuz?
Türkiye'de son birkaç yıldır medyanın yapısı biraz tuhaflaşmaya başladı. 18 Aralık'tan bu yana her gün paralel kelimesini manşete taşıyıp, basılan gazeteler var. Yani bu hayatın akışına aykırı bir şey. Bir iki konuya takıntılı ana akım medyayı dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Fakat Türkiye’de bunu yaşıyoruz. Çünkü bir fluluk ve ciddi bir kaos var. Medyayı yönlendiren gölgelerin arkasında bir patron duruyor.