Öteki Ben adlı sergisiyle sanatseverlerle buluşan Selahattin Yılmaz, beyazı; ölümü ve gerçeği yansıttığı için kullandığını söylüyor
Selahattin Yıldırım dışavurumculuğun Türkiye’deki önemli temsilcisi olarak insan ruhunun bedeni ile birlikte parçalanmışlığını dile getiren bir ressam. Yıldırım, bu defa köleleştirilen, acı çeken, yalnız insan portreleriyle Öteki Ben adını verdiği bir sergide izleyici ile yüzleşiyor. 26 mayısa kadar Casa Dell’Arte Galeri’de görülebilecek olan sergi hakkında Taraf gazetesi Selahattin Yıldırım’la konuştu
Portrelerinizde insana özgü duyguları anlatmaya çalışıyorsunuz. Ülkenin genel durumuna baktığımızda resimlerinin bir ayna gibi görülmesi doğru olur mu?
Aslında ben topluma bir ayna tutmaktan daha çok kendime bir ayna tutma ihtiyacı hissediyorum. Dolayısıyla en çok tanıdığım, toplumsal süreç içerisinde kişisel yaşanmışlığım olduğuna göre bunun üzerinden genel olana doğru bir çözümlemeye ve eleştiriye gitmeyi daha doğru buluyorum. Her şeyin merkezine insanı koyduğunuzda, kendinizi ve durduğunuz yeri öncelikli olarak sorgulamak zorundasınız. Bunun dışında kalamazsınız. Genel anlamda resim yapmak öncelikli olarak ressamın bir algılama yöntemidir. Sonuçlarının yarattığı algı sanatçıyı aşan bir durumdur. Sonuç itibarıyla boyadığım yüzler söylemek istediğim şeylere bir alan açmaktan başka bir şey değil. Sadece bir araçtır.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum dayatmasının esaretinde yaşayan bir coğrafyada daima bunları yapmamız istendi. Bu esareti olağanüstü çarpıcı üç resimle yüzümüze çarpmaktasınız, bir şeyleri sorgulama vakti mi?
Bugüne kadar “üç maymun” meselesini sadece insanın kendi tercihi hatta oto kontrolü olarak ele aldık. Bu konuyu benim ele alışımda bir korku imparatorluğu temelinde içselleştirilen ve normalleştirilen bir davranış biçimi haline getirilmesi var. Attığım dikiş efektleriyle dışarıdan dayatılan hatta şiddetle dayatılan bir durum haline dönüştürüldü. Bu olguyu her birimiz biliyoruz aslında ama kendimize bile itiraf edemediğimiz bir durumun ifşasıdır kısacası.
Evrensel olarak bir canlının ya da insanın hikâyesine götürür gibisiniz izleyiciyi?
Sanatçı olarak insanî değerleri ve bütün insanlığın yaşadığı dram ve acımasızlığı ele almayı tercih ediyorum. Buradan hareketle yaptıklarımdan herkes kendince bir iç yolculuğa çıkabilir. Bizim burada insan olarak yaşadığımız herhangi bir şey gittikçe küreselleşen dünya ve giderek daha da vahşileşen kapitalist dünyanın herhangi bir köşesinde yaşayan başka bir insanın yaşadığından ayrı ve farklı değil. Benim canımı yakan bir şey dünyanın başka bir ucunda bir başkasının da canını yakmaktadır. Sergi başlığı olarak koyduğum Öteki Ben aslında tam da bunu ifade etmektedir. Tam anlamıyla aynılaşma ve birbirine dönüşme durumudur bu. Zaman zaman ben ötekiyim. Zaman zaman da öteki ben.
Renk olarak beyazın egemen olmasına derin anlamlar yüklemişsiniz sanırım...
Genel olarak beyaz, masumiyetin, saflığın, dinginliğin rengi olarak görülse de benim resimlerimde ölümün, şiddetin ve gerilimin rengi olarak ortaya çıkmakta. Hatta her şeyi acımasızca örten-ortaya çıkartan bir araca dönüşmekte; bize gösterilen hiçbir şey aslında bizim gördüğümüz şey değil. Bir örtü gibi her şeyi kapatmaya çalışan beyaz aslında gerçeği bütün çıplaklığı ve şiddetiyle ortaya çıkarmaktadır bir taraftan da.