Kültür-Sanat

Osman Hamdi’yi okumak

Osman Hamdi’nin hayatının her alt başlığı roman konusu olsa da yazar Emre Caner, tümünü bir kitapta başarıyla toplamış.

04 Şubat 2009 02:00

Osman Hamdi’nin hayatının her alt başlığı roman konusu olsa da yazar Emre Caner, tümünü bir kitapta başarıyla toplamış.

İPEK ÖZBEY

İki metre, 23 santim boyundaki tablo yavaş yavaş belirginleşiyordu. Ana figür yine kendisiydi. Bu sefer biraz daha yaşlanmıştı sanki. Sakalları ağarmıştı. Vücudu öne doğru eğilmiş, kamburu ortaya çıkmıştı. Üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Başına yemeni sarmıştı. Tabloyu izleyen gözler, tuvalin alt tarafına doğru ilerledikçe, uslu uslu kendilerine verilen otları yiyen kaplumbağaları görüyordu.

Yaşlı adam, elinde kaplumbağaların eğitiminde kullanılan bir ney tutuyordu. Boynunda ise gerektiğinde kaplumbağaları cezalandırmasına yardımcı olacak tahta bir sopa asılıydı. Hem bir baba şefkati vardı yüzünde, hem de gaddar bir öğretmenin bakışı. Gözünü kaplumbağalara umutsuzca diktiği de söylenebilirdi, geleceği umutla beklediği de. Ama ne olursa olsun yaşlı eğiticinin işi zordu. Çünkü o ağırkanlı hayvanların öğrenmeye hevesli olmadıkları apaçık ortadaydı. Bir kısmı ona sırtını çevirip uzaklara yol almaya başlamıştı bile. Başlarında dikilen adamın sabırlı olmaktan başka çaresi yoktu…

Kim ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’nin, aslında Osman Hamdi’nin hayatı olmadığını söyleyebilir ki. Paris kafeleri, akademi salonları, adları Maria olan iki kadınla evliliği, Bağdat çölleri, Viyana valsleri, Nemrut’un tepesi, Sayda’nın mezar odaları, savaşlar, barışlar, ölümler, doğumlar ve resimler…

Osman Hamdi’nin hayatının her alt başlığı roman konusu olsa da yazar Emre Caner, tümünü bir kitapta başarıyla toplamış.

Bir insana bir ömür yeter mi?

Evet bazen. Ama Osman Hamdi’ye yetmedi. Bir ömre birçok hayat sığdırdı o, yine yetmedi. Paşa babasının hukuk okumaya yolladığı oğlu Hamdi, Paris salonlarının en aranılan ressamı olma düşünü kurdu gençliğinde. Çünkü Paris’te başaran tüm dünyada başarırmış demekti onun için. İmparatorluğa geri döndüğünde, devletin verdiği hiçbir görevi geri çevirmeme terbiyesiyle yetişmesi ona üst düzey görevler sağladı. Onun kalbi elindeki fırçasından besleniyordu oysa. Bir gün tam da kendisine göre bir iş verdiler Hamdi’ye. Hani “Paris’te başaran tüm dünyada başarır” diye düşünüyordu ya, bu onun mütevazılığıydı sadece. Hugo’nun Sefiller’i, Zola’nın Germinal’i, Milton’un Kaybedilmiş Cennet’inin yasaklığı olduğu imparatorluğa, ilk müzeyi kazandırdı. 25 yıl yönetti, resim ve mimari alanında öğrenciler yetiştirdi. Yerin altına indi, tarihi müzeye taşıdı ama ne şeriat yanlıları ne de imparatorluğun kodamanlarına boyun eğdi. Yerin altına indi, dibine girmedi anlayacağınız. Dünyanın pekçok ülkesinden nişan aldı, Oxford doktor ünvanı verdi.

Şimdilerde Pera Müzesi’nde onu anlamaya çalışanların karşısına çıkıyor Kaplumbağa Terbiyecisi. Beş trilyona alıcı bulan tablonun yaratıcısını okumalısınız. Bir dönemi, bir aileyi ve bir sanat mücadelesini…