Yaşam

osman can

20 Nisan 2010 03:00

T24- Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can'ın eşi Gülnur Can


Üniversitede öğretmenine attığı hayranlık mesajı yüzünden disiplin cezası aldığı basına sızan Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can'ın eşi Gülnur Can: "Gazetede hakkımda yapılan haberi görünce utanmadım çünkü utanılacak bir şey yapmadım. Eşim sabah kalktığımızda haberi göstermeden önce en güzel kıyafetlerimi giymemi ve saçımı yaptırmamı istedi. Beni adliyeye bıraktı. 'Güçlü ol' dedi" Osman çocukluk aşkım. Bir gün onunla evleneceğimi kafama koydum. Bunu da kendimi hayran bırakarak sağlayacaktım.



Biraz kendinizden bahseder misiniz? Biz sizi Osman Can'ın eşi olarak tanıdık. Siz kimsiniz peki? Nerelisiniz, aileniz?

Iğdırlı. Kalabalık bir ailenin ilk çocuğuyum. Muhafazakâr bir baba, renkli ve her şeyi dalgaya alan çocuk ruhlu bir annenin büyük kızıyım. Çocukluğum, babamın ticaret işi dolayısıyla sürekli yurtdışında olması nedeniyle, büyük kısmı annemle ve kardeşlerimle geçti. Annem tam anlamıyla politika hastasıydı, bizimle oyun oynar, "Başbakan" rolünü üstlenirken, bizi de bakan ve milletvekili yapardı. Benim görevim bakanlıktı, önce milletvekili kardeşlerimi tutuklar, ardından serbest bırakırdım. Çocukluğum ticaret, hukuk ve politikanın çakıştığı bir ortamda geçti.

'ZEKÂMLA ETKİLEDİM'

Peki niye siyaset bilimi okumadınız da "kimya" dalım seçtiniz?

Evet kimya mezunuyum. Eşimle Almanya'ya gidince, oradaki Türk kadınlarının durumuna bakınca, kabullenemeyeceğimi anladım ve hemen üniversiteye yazılarak "Almanca" sorunumu giderdim. İki yıl Almanya'da Köln Üniversitesi'nde biyokimya dalında master programını takip ettim. Bunun için her gün 45 kilometrelik bir yolu gidip gelmek zorunda kalsam da kendimi bulduğum dönemler olduğundan dolayı huzur veriyordu bana. Çok kültürlü ve renkli bir ortam olduğundan dolayı, Arjantin'den İspanya'ya, Fransa'dan Güney Kore'ye kadar birçok arkadaş ediniyor, onları Türk yemeği için eve davet ediyordum.

Çok sosyalsiniz yani...

Normali bu. Gerçek olan şu ki, Türk kadını kendine güven açısından en kötü durumda olan kadın grubunu oluşturmaktaydı. Görüntüsü fark etmiyor, neredeyse tamamı bir koruyucu, bir efendi arıyordu aslında. Ve ben de farklı değildim başlangıçta. İlginç olan ise bundan en fazla rahatsız olan esimdi. O hayatı ve sorumlulukları paylaşacak bir eş, özgür ve iradesiyle kendi yanında durabilecek bir kadın arzulardı. Hatalar yapmamın benim kişiliğimi geliştireceğine inandı ve bu inancını da hiç terk etmedi.

Ya çocuk? O zaman roller değişti mi? Hata yapma lüksü devam etti mi?

İlk kızımız doğunca geçimimizi temin etmek için eşimle birlikte çalışmamız gerekiyordu. O haftada 10 saatlik iş yaparken bir yandan da doktora çalışmalarını yürütüyordu. Ben de yarı zamanlı işlerde çalışıyordum, öğlene kadar eşim, öğleden sonra da ben kızımıza bakıyorduk.

Osman Bey ile nasıl tanıştınız?

Osman çocukluk aşkım. Kendine güveni ve konuşmaları hızla bilimsel ve mantıksal bir oyun alanına çekmesi hem sinir bozucuydu, ama diğer yandan da içten içe benim hayranlığımı besliyordu. Bir gün onunla evleneceğimi kafama koydum. Bunu da kendime hayran bırakarak sağlayacaktım. Onu dış görünüşümle değil, ki zaten dış görünüş onun hiç ilgisini çekmez, zekâmla etkilemeliydim.

İyi de güzel bir kadınsınız. Dış görünüş, bir erkek üzerinde nasıl etkili olmaz? Pek inandırıcı değil.

Bu da Osman'ın cevaplaması gereken bir soru! Ama kendime haksızlık etmeyeyim, dış görünüşle de etkili olduğumu düşünüyorum. Ama içsel bir güzellik ve doluluk olmayınca bu pek işe de yaramıyor.

Tekrar aynı soruya dönelim. Kimya mezunuyken hukuk nereden çıktı?

Osman'ın hukuk fakültesini kazandığını duyduğumda çok kıskandım ve kendi kendime bir söz verdim. Hukuk okuyacaktım. Ancak Erzurum koşulları, kalabalık aile oluşu ve babamın genelde yurtdışında olması, farklı tercihlerde bulunmama neden oldu. Sosyalliğim nedeniyle hangi ortama girsem hızla çevre oluşturabiliyor, rahatlığım ve hiyerarşisiz iletişim kurmam nedeniyle hocalarla, öğrencilerle, Erzurum'daki devlet erkânıyla rahat konuşma yeteneğim, kısa sürede kimyada da iyi işler yapabileceğim duygusunu verdi. Kimyada okurken Osman'ın yolu Erzurum'a düştü, benim bu yönümü de görünce, eşitler arası bir ilişki olacağına ikna olmuş olacak ki, konuştuk. Ben de her zamanki rahatlığım ve samimiyetimle kendisine olan hislerimi açıkladım. O da benzer duygular içinde olduğunu belirtince birlikte yaşam serüvenimiz başladı. Eşit ve birlikte yaşam ilişkimiz hiç değişmedi, hiyerarşi kurmadık ailede.

Eşitler arası ilişki... İlginç bir tanımlama... "Hiyerarşi kurmadık" ne demek peki?

Yani kararları birlikte aldık. Aile çocukluğumuzu, şımarıklığımızı, hatalarımızı, sıradanlıklarımızı ve olmadık düşüncelerimizi yaşayacağımız bir yer, bir eğitim fabrikası değil. Hoca-öğrenci ilişkisi geçerli olmamalı. İlk kızımız 1997'de, ikinci kızımız da 2000'de Almanya'da doğdu. Kızların isimleri de ortak kararların ifadesi...

'O yere inmeye çalıştı, ben yukarıya çıkmaya...'

Herkes kocasına hayranlık duyar, sevgi besler. Peki eşiniz sizin için ne ifade ediyor?

Bir kere ben tipik bir Türk kadını değilim. Samimiyet, açık sözlülük, paylaşma ve tartışma, gizli alanın olmayışı, gözlerdeki samimiyetin her şeyin yanıtı olduğu bir ilişki biçimi bizim evliliğimiz... Bazen benim için sıkıcı, fazla idealist, mükemmeliyetçi... Ancak bu yönlerinin farkında olduğundan dolayı frenlemesini gerektiğini bilen biri. Birlikte birbirimizi yarattık. O yere inmeye çalıştı, ben ise yukarıya çıkmaya çalıştım.

'SIRADAN OLMADIK'

O yere inmeye çalıştı... Ben ise yukarı çıkmaya çalıştım... Bu bir kadının kendisini ikinci plana atması değil midir?

Kesinlikle değil. O derken erkekten söz etmedim, ben derken de kadından söz etmedim. Bilgi sahibi olma, kendini geliştirme bakımından kendimi Osman ile tabii ki kıyaslayamazdım. Ancak yukarıya çıkmam gerektiğine, dünyayı, siyaseti, toplum ilişkilerini anlayabilmek için çaba sarf etmem gerektiğine inandım, Osman da kadının özgürleştirilmesine olan inancıyla katkı sağladı. Sosyalliğim ise bunu ciddi bir şekilde hızlandırdı.

Anladığım kadarıyla sizin sosyalliğiniz ilişkiyi ayakta tutuyor.

Öyle zannediyorum ki birlikteliğimiz bu nedenle hiç monoton olmadı, hiç sıradan-laşmadı. 18 yıllık evlilik hayatımızla ulaştığımız nokta bu nedenle çok değerli ve eşine pek rastlanabilir değil.

'Osman'a da öğrencileri mesaj atıyor ama o disipline vermiyor'

"Ağlamadım. Eşim de durumu umursamadı. Cumartesi yılın hukukçusu ödülünü aldı. Ben de onun yanında oldum"

Osman Can son günlerde medyanın odak noktası oldu. Başarısıyla, doğruculuğuyla, duruşuyla, tavrıyla belli çevrelerin hedefi haline geldi. Bu yükselişin ardından can sıkıcı olaylarla karşılaşacağınızı biliyor muydunuz?

Bu beni şaşırtmadı. Kendine özgürlüğümüz nedeniyle alışageldiğimiz yapılara uygun değildik. Osman sözünü ettiğiniz özellikleri küçüklüğünde de bırakmadı, bundan sonra da bırakmaz. Küçükken öğret menleriyle tutumu nedeniyle tartışmalar yaşar ve haklı çıkarmış. Küçükken neyse yine o. O hiç değişmedi. Hangi ortamda bulunursa bulunsun, eleştirel tutumunu hiç bırakmadı. Bu nedenle hedef olabileceği ni tabii ki öngördük.

'ER YA DA GEÇ KULLANILACAKTI'

Hakkınızdaki haberi görünce ne hissettiniz? Kızdınız mı? Üzüldünüz mü?

Eşim istanbul'daydı. Haberden bir gün önce konuştuk, bana bazı etik dışı durumlara karşı hazır olmamız gerektiğini söyledi. Haber konusu olayın er ya da geç medyada kullanılacağını biliyorduk. Sabah uyandığımda en güzel kıyafetimi giymemi, saçlarımı yapmamı önerdi. Yaptım. Ardından haberi bana gösterdi. Bir an durakladım. Eşimin bu şekilde Hürriyet Gazetesi'nin sürmanşetinde yer almasının ne tür bir amaca hizmet edebileceğini düşünmeye başladım. Ardından çocukları okula gönderip kahvaltımızı yaptık. Beni adliyeye bıraktı, "Güçlü ol" dedi. Her zamanki gibi işime koyuldum.

Yazışmalar ortaya çıktı diye utandınız mı?

Utanmadım, çünkü utanılacak bir iş yapmadım. Kendime ait duruşum, modern görüntülü ataerkil yapılar açısından kabul edilemezdi ve bundan başkalarının utanması gerektiğini düşündüm.

Peki ağladınız mı örneğin? Bazen insanın sinirleri boşalır.

Ne için ağlamam gerektiğini bilmiyorum. Ağlamadım. Eşim durumu umursamadı. Eskişehir'e, ardından izmir'e konferanslara gitti. Cumartesi yılın hukukçusu ödülünü aldı, ben de yanında oldum.

Disiplin cezası, söz konusu haber... Yazışmalar... İşin aslım bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Eşim üniversitede ders verirken, birçok kız öğrenci hayranlığını ifade ederdi. Düşünsenize, eşim hiçbiri hakkında disiplin soruşturması istemezdi, hatta bu nedenle onurlandığım, gün içinde duydu ğu en güzel ifadeler olduğunu kendilerine söylerdi. Bunları be nimle paylaşmaktan hiç uzak durmadı.

Bu acayip bir durum... Eşinize, kız öğrencileri hayranlıklarını bildiriyor, belki mailler atıyor ve siz kıskanmıyorsunuz öyle mi?

Az önce ifade ettiğim gelişim ve değişim den önce elbette sorun yaptım bu tür maille ri veya ifadeleri. Ama şimdi bundan mutluluk duyuyorum. Doğal kıskançlık duyguları nı frenlemem gerektiğini biliyorum. Eşim kendi yaştaşı öğrencilere karşı ise hiç hoca gibi davranmadı. Ama eşit duruşları kişiselleştirerek, yaştaşı öğrencilere karşı disiplin yoluna başvurmadı.

Aynı durumda size niye disiplin cezası uyguladılar?

Ben o sıralarda hem öğrencilik hem de yaştaşım veya benden oldukça yaşlı insanlarla kültür, sanat, Avrupa üzerine konuşmalar yaptım. Onları kahve içmeye davet eder, kendim davetlerini kabul ederdim. Beğeni ifadelerimle birlikte bana yönelik beğeni ifadelerim doğal karşılardım.