İngiliz basınından Telegraph, internet sitesindeki kültür sanat bölümünde, özel bir seçki hazırlayarak okunması gereken ilk 100 kitabın isimlerini sıraladı. Dünya edebiyatının önde gelen klasiklerinin yanı sıra günümüz romancılığından da örneklerin olduğu listede Orhan Pamuk'un 'Benim Adım Kırmızı' adlı eseri de bulunuyor.
Listede 61'inci sırada yer alan Pamuk'un romanından hemen önce İspanyol edebiyatının en önemli isimlerinden Gabriel Garcia Marquez'in destansı yapıtı 'Yüzyıllık Yalnızlık' yer alırken, 'Benim Adım Kırmızı' , Boris Pasternak'ın 'Doktor Jivago'sundan Dostoyevsky'nin 'Suç ve Cezası'na, Stendhal'ın 'Kırmızı ve Siyahı'ndan Umberto Eco'nun 'Gülün Adı'na kadar pek çok romanı geride bırakıyor.
Listenin ilk üç sıralamasında üç farklı ülkenin romancısı göze çarpıyor. İngiliz romancı George Eliot'un 'Middlemarch' birinci tercih olarak gösterilirken, Herman Melville'in 'Moby- Dick'i ve Rus edebiyatından Tolstoy'un dramatik bir aşk hikâyesini işlediği 'Anna Karenina'sı listede ikinci ve üçüncü sırada.
Listede diğer göze çarpan isimlerse Orhan Pamuk'un 'Benim Adım Kırmızı' romanından hemen sonra 62'nci sırada yer alan Jonathan Swift'in 'Güliver'in Seyahatleri', 52'nci sırada yer alan ve bir Salinger eseri olan 'Gönülçelen', Alexander Dumas'ın 84. sırada yer alan 'Üç Silahşörler'i ve listeyi sonlandıran 100 numarayla Tolkien'in 'Yüzüklerin Efendisi'.
BENİM ADIM KIRMIZI
Orhan Pamuk'un 'en renkli ve en iyimser romanım', dediği 'Benim Adım Kırmızı',1591 yılında İstanbul'da karlı dokuz kış gününde geçiyor. İki küçük oğlu birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını saklandığı yerden seyreder.
Eve gelen usta nakkaşlar, babasının denetimi altında Osmanlı Padişahı'nın gizlice yaptırttığı bir kitap için Frenk etkisi taşıyan tehlikeli resimler yapmaktadırlar. Aralarından biri öldürülünce, Şeküre'ye aşık, teyzesinin oğlu Kara devreye girer.
İstanbul'da bir vaizin etrafında toplanmış, tekkelere karşı bir çevrenin baskıları, pahalılık ve korku hüküm sürerken, geceleri bir kahvede toplanan nakkaşlar ve hattatlar sivri dilli bir meddahın anlattığı hikayelerle eğlenirler.
Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt.