Gündem

Orhan Miroğlu'nun Taraf'ı utandıran yazısı

'O gerillalar hak ediyor, ama Kürdistani Şerafettin, Diyarbakır’dan milletvekili olmayı hak etmiyor!'

05 Eylül 2012 13:42

Orhan Miroğlu

Taraf (09 Şubat 2012)
 

Herkes onu Şerafettin Elçi olarak bilir. Ama ben ona Kürdistani Şerafettin diyeceğim. Çünkü yeryüzünde onun kadar Kürt ve Kürdistan âşığı biri olduğuna hayatı boyunca hiç inanmadı.

Hep bu yanılsamayla yaşadı durdu.

Nefret ederken sevdiğini sandı.

Bakan oldu, siyasi iklimi ve gelmekte olanı iyi okudu doğrusu, ve inkârın devletin resmî politikası olduğu bir dönemde, Kürt olduğunu söyledi.

Bu sözün söylendiği zamanın üzerinden koskoca bir tarih geçti.

Kürt gençleri Kürt ve Kürdistan için dağa çıktılar, öldüler ve öldürüldüler, ama Kürdistani Şerafettin, o gün bugündür bütün siyasi hayatını, Kürt halkından bu sözün diyetini talep etmekle geçirdi.

Kürt siyasetine düşünsel ve pratik anlamda bu sözün dışında kattığı ve bedelini ödediği hiç bir şey yok.

Kürdistani Şerafettin kanserle boğuşuyor bugün, ona uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.

İnançlı bir adamdır o.

Bildiğim kadarıyla Tanrı’ya inanır, ve insanoğlunun bu dünyada geçici bir fani olduğuna iman eder..

Hepimiz fani, hepimiz ölümlüyüz.

Bu dünyadan göçüp giderken geride kalan fanilerin arkamızdan iyi şeyler düşünüp iyi şeyler söylemesini isteriz.

Basit ve insani bir istektir bu..

Ama ömrünü bakanken, “ben Kürdüm” dediği için, Kürt halkının kendisine vefa borcu olduğuna inanarak tüketmiş, ve Kürt halkının onu hep yükseklere taşımasını bir çeşit vatan ve namus borcu olarak bellemiş, bu borcun karşılıksız kaldığı zamanlarda da halktan iliklerine kadar nefret etmiş, Elçi gibileri bu insani istekle yetinmez sadece.

Elçi gibileri, bütün fanilerin bir gün tadacağı o mukadder son yolculuk gününde, o son yolculuğa uğurlanırken dahi, gücü, iktidarı, şânı ve şöhreti, içine konuldukları bir karış kefenin içinde hissetmek ve duymak isterler.

Kürdistani Şerafettin’in son siyasi hamlesi, yaşarken fazlasıyla yitirilmiş bir saygınlığı hiç değilse o son yolculuk gününde, PKK’den satın almaktan başka bir şeye yaramıyor doğrusu.

Hayatı boyunca onu terk etmemiş, ruhundan ve insanlığından çok şey alıp götürmüş iktidar ve statü arzusu, PKK’nin hiçbir zaman gündeminde olmayan ama son zamanlarda önemser göründüğü, “Kürtlerarası ulusal birlik siyaseti” için kurulan milletvekili pazarında nihayet işe yaradı ve Kürdistani Şerafettin, Diyarbakır’dan milletvekili oldu.

Keşke onun yerine Diyarbakırlılar oy verecek yasal hakları mevcut, eski bir gerilla isteselerdi!

O gerillalar hak ediyor, ama Kürdistani Şerafettin, Diyarbakır’dan milletvekili olmayı hak etmiyor!

Onun istediğinin PKK’nin desteğiyle milletvekili olmak olmadığından eminim.

Ama ne yapsın başka?

Kürdistani Şerefattin’in, PKK’den başka kapısını çalan olmadı ki!

AK Parti’de hatta CHP’de dahi yer bulsa, kuşkunuz olmasın, şimdi o partilerin mebusu olacaktı.

Bu onun siyasi karakterine ve kariyerine en çok yakışandı aslında.

Geçmişte AP’ den milletvekili oldu. Derken, bu partiyi terk etti CHP’li oldu.

Sonra Kürtlerin sokaklarda boğazlandığı ve Kürdistan için binlerce Kürt gencinin dağın yolunu tuttuğu bir zamanda, yeniden Şırnak’tan ve CHP’den milletvekili olmak istedi.

O da olmadı.

Bu sefer Barzanilerin kapısını çalıp, akıllarını çelmeye çalıştı.

PKK’ye karşı mücadelede onlardan siyasi destek talep edip durdu. Bu da boş çıktı. Çünkü Mesut Barzani, babası Mustafa Barzani’nin yolunda gidiyordu ve Türkiye Kürtlerinin iç işlerine ve siyasetlerine karışmak niyetinde değildi.

Kürdistani Şerafettin, yıllarca müteahhitliği ve siyaseti birarada götürdü. Erbil’de şurada burada ona para kazandıran şantiyeleri oldu, hâlâ da var, ama siyasi itibarı hiçbir zaman olmadı.

Çok koşturdu çok yoruldu. Ama 12 Eylül’den sonra bir türlü dikiş tutmadı.

PKK’den ve Öcalan’dan hayatı boyunca nefret etti, Öcalan ve Partisi olmasa, Kürdistan Kralı olabileceğine bile inanıyordu!

İşte devletin elinden tuttuğu Urfalı bir köylü yanına topladığı başka köylülerle onun yoluna çıkmış ve her şeyi berbat etmişti!

Onun kadar Öcalan ve PKK’den nefret etmiş bir başka Kürt zor bulunur..

Öcalan, bu özel ‘düşmanını’ uzaktan da olsa hep takip etti, sayısız defa onun ajan ve işbirlikçi olduğunu söyledi.

Fikirlerinin PKK’de anlayışla karşılandığını söylemesi tamamen yalandır.

Onu PKK’nin elinden Stockholm’de zor kurtardılar.

Hayatı boyunca, Kürtlüğü de siyaseti de PKK ve Öcalan’a karşıtlık ve nefret olarak gördü ve insanları her defasında bu nefrete davet edip durdu.

Ezgi Başaran’a verdiği söyleşide, bu tutumunu bu sefer ters istikamette, ama özünde sürdürüyor.

Siyaseti dün PKK ve Öcalan’a mutlak bir karşıtlık ve nefret olarak anlıyordu.

Diyarbakır’dan milletvekili olunca, şimdi de siyaseti, PKK’ye karşı olmak ya da olmamak gibi bir şey olarak anlıyor.

Onun ancak bir aşiret toplumunda geçerli olabilecek siyaset anlayışında, siyasi tutum karşı olmak veya taraf olmaktan ibaret bir durum, bir kazanç kapısıdır çünkü.

Dolayısıyla, Kürdistani Şerafettin ve PKK madem ki ulusal ittifak yaptılar, bizim gibi aydınların payına sadece susmak düşer!.

Burkay, Miroğlu, Kızılkaya, Fırat ve diğerleri susacak!

Şıvan ve Rojin’in stranlarını söyleyecekleri mekânları seçme özgürlüğü dahi olmayacak!

Geçmişi unutacağız, bugünü tartışmayacağız!

Devletle, hükümetle teması o ve onun gibileri yaparsa iyidir ve Kürt çıkarlarına uygundur, ama başkaları yaparsa ulusal ihanettir!.

Kimin hain kimin olmadığına şimdiye kadar PKK karar veriyordu, “ihanet nedir, kime hain denir, ihanetin cezası nedir, hainler nasıl cezalandırılmalıdır” diye anlaşılan bundan böyle Kürdistani Şerafettin’e sormak ve fikrini almak gerekecek!

Hainlere ceza kesenlerin bundan böyle ondan öğreneceği çok şey var anlaşılan, ama hakkını yemeyelim, onun ihanet tanımına PKK dahi yetişemez!

Kürdistani Şerafettin, hiçbir utanç duymadan, gözlerimizin içine bakarak, Türk-Kürt binlerce sivilin, PKK içinde ve dışında yüzlerce, belki de binlerce siyasetçinin öldürülmesinin sebebi ihanettir diyor, diyebiliyor!

Öcalan ve PKK dahi geçmişi bu şekilde ve bir kalemde ve bu kadar insafsızca silmemiş ve inkâr etmemişlerdi doğrusu!

Ah benim kadersiz halkım, ah!