Çevre

Orhan Gencebay: Doğayı korumak kendimizi korumaktır

Orhan Gencebay, HES'lerden Allianoi'ye çevre hakkında konuştu...

27 Nisan 2011 03:00

T24- Orhan Gencebay, HES'lerden Allianoi'ye çevre hakkında konuştu...

Serkan Ocak'ın Radikal gazetesinde yayımlanan (27 Nisan 2011) röportajı şöyle:




Orhan Gencebay, duyarlı yönünü Hasankeyf'e desteği ve Tarkan'la çektiği 'Uyan' klibiyle göstermişti. "İnsan doğanın bir parçası" diyen Gencebay'dan, HES'lerden Allianoi'ye çevrecilik dersleri aldık.

Orhan Gencebay'ı bulmuşken bırakmak olur mu? Muhabbet yetmedi, bir de karşılıklı vurduk sazın tellerine...

Çevre konusundaki hassas sanatçılardan birisiniz, özel bir nedeni var mı?

Belki de en başta gelenlerden biriyim. Çevre iyi olmazsa yaşamak mümkün olmaz. ‘Değer’ dediğimiz ne varsa, hepsi birbiriyle bağlantılı. Çevre de öyle. İnsanlar bu değerlere müdahale eder; ya güzelleştirir ya da bozar. Önemli olan bu değerlerden, bozmadan koruyarak yararlanılması. Hepimiz bir bütünün parçasıyız, insan da doğanın bir parçası. Doğayı korumak aslında kendimizi korumaktır. Hasankeyf’in geçmişini, tarihini, kültürünü korumak lazım. Gönül bunu ister.

Hasankeyf kampanyası bilinçli bir tercih miydi?

Bir gün Tarkan beni aradı. “Baba, ben Hasankeyf’le ilgili beste yaptım. Bu konuda yardımcı olmaya çalışıyorum, bana destek verir misin?” dedi. “Tabii evlat, memnuniyetle” dedim. Bu hepimizin görevi. Beraber stüdyoya girdik. Ben kendime uygun yerleri seçtim. ‘Uyan’ isimli besteyi değerlendirdik.

Klip bir imaj tazelemek miydi? Bu yönde eleştiriler vardı...

Bunu reklam yapmak isteyenler olabilir. Var olanı korumak gerekir. Bunun için herkes seferber olmalı. Bilim adamları ‘15-20 yıl sonra dünyanın altıda beşi içme suyu bulamayacak’ diyor. Hoş olmayan senaryolar yazılıyor. Nükleer enerji sorunu var. Çernobil ve Japonların durumu ortada. Bence başka yöntemler olabilir. Fakat 1990’lı yıllarda ‘bor’ ile ilgili tespit yapılmıştı. ‘Gelecekte uranyumun yerini alacağı’ söylenmişti. Radyoaktif korkusu da yok. Dünyayı bozmadan yapılabilecek ne varsa yapılmalı. Bence var. Gittikçe doğal kaynakları tüketiyoruz. Bir gün bitecek.

Türkiye’de akarsular özelleştiriliyor, hidroelektrik santral (HES) yatırımları doğru bir politika mı?

Doğu Karadeniz en çok yağış alan, en şansı olan yöremiz. Doğal bir cennet. Suların çok dikkatli kullanılması gerekir. Sorumluluğu alan kimler? Ticaret mi yoksa hizmet için mi kullanıyor? Gereği gibi bozmadan yararlanabileceği sistemi kuruyorsa saygı duyarım, sırf ticaret yapmak istiyorsa tabii ki kötü. Çok dikkatli olunması konusunda ısrarlıyım.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “Sanatçı sanatına baksın, yanlış bilgilendiriliyorlar” demişti.

Özel ilgimden dolayı yeterli bilgiye sahibim. Bir yanlışlığı da düzeltmek istiyorum. Özellikle ‘Uyan’ bestesini okuduktan sonra Bakan’ın bizi dava edeceğiyle ilgili söylentiler çıktı. Bu doğru değildi. Çünkü o sıralarda Bakan beyin bana gönderdiği mektupta şunlar yazılıydı: ‘Sayın Orhan Gencebay, size sevgimiz, saygımız sonsuzdur. Etrafta söylenen birtakım sözlere inanmayın. Ben sizin göstermiş olduğunuz sanata ve duyarlılığa son derece teşekkür ediyorum.’

İçinizi sızlatan neler var?

Türkiye nüfusu 150 milyon olursa ne yapacağız? Mecbur kalırsak tarihi dokunun yok olmasına da karar verebiliriz. Mecburiyet bizi oraya götürürse çok üzücü. Alternatifler bence var. Benim asıl içimi sızlatan şu: Efes’i çok gezdim, muhteşem bir yer. Efes’e âşığım. Bir Roma kenti. Kazılan, ortaya çıkarılan Efes, gerçek Efes’in beşte biri. Bunları çıkarmamakla da aslında yok etmiş oluyoruz. Orada kaldıkça sanki Hasankeyf’in yok olmasına sebep olmuş gibi bir etki yaratıyor. Allianoi’nin üzeri kapatıldı. Bu daha da feci.

Peki neler yapmalıyız?

Biz duyarlı insanlarız. Doğa güzelliğini, tarihi değerleri korumaya çalışıyoruz. Türkiye her yıl doğal ya da insan faktörleri kaynaklı bir Kıbrıs büyüklüğünde toprak kaybediyor. Bununla en önemli mücadele ağaç dikmektir. Gelecekte çok daha fazla su lazım olacak. Barajlar yapmalıyız. Bazen tarihi dokuyu bozacağız. Şu ikilemde kalabiliriz: ‘Biz yaşayalım mı yoksa tarihi dokuya zarar mı verelim?’ Yaşama zarureti insanlara her şeyi yaptırabilir. Biz o durumlara düşmemek için şimdiden tedbirlerimizi almalıyız.

YSK’nın BDP’li aday milletvekilleri hakkındaki kararlarını nasıl yorumluyorsunuz?

Bu ortam son derece kötü. Neden bu olaylar buralara vardı? Yanlış bir şey var. Biz her şeyi bilmiyoruz belki ancak görünenler bizi ayağa kaldırıyor. Neden bunları yaşıyoruz? Olmamalı. Nedeni, YSK’daki çirkin olaylar. Burada görevin gereği gibi yapılamaması var.

Korsana rağmen yine de albüm hazırlığı var mı?

Korsanla hakkımız gasp ediliyor. Ancak asıl önemli gasp alanı internet. Yasal portalların dışında paylaşım sitelerini kullanan ‘canlarımız’ farkında olmadan sanata ve sanatçıya en büyük darbeyi vuruyor. Bilmiyorlar telif hakkının insan haklarında en ön safta olduğunu. Bilseler yapmazlar. Bizim ülkemizde yabancı müzik de yayımlanıyor. Onlar bizden telif haklarını istiyor. Onlarda muazzam bir sistem var. Bizim sistemimiz henüz istediğimiz gibi değil. Biz bu konuda dünyada ‘hırsız, korsan ülke’ olarak görünüyoruz.

Yeni albüm çalışmaları var mı?

Geçen yıl Türkiye’de 1150, İngiltere’de 26 bin, Amerika’da 35 bin albüm yapıldı. Şu anda üzerinde çalıştığım akademik yönü olan, halk müziğinin orijinali olan bazı ezgileri çalıp söyleyeceğim. Genelde enstrümantal ve atalardan kaldığı haliyle olacak. Bu benim boynumun borcu. Birkaç ay içinde çıkar. Albümde, ‘Eski Çarşamba’ diye yıllarca unutulmuş bir türkü var. Şu ana kadar olmamış bir ‘Köroğlu’ varyantı olacak. İkinci çalışma ise benim bestelerimi bazı popçu ve rock’çı arkadaşlar kendi serbestliği içinde seslendirmek istiyor. Bu benim için, bir şeref, onur albümü gibi olacak. Ardından da, klasikler içinden ‘Bunlara dikkat edin, farkında mısınız?’ diye seçtiğim 25 eseri söyleyeceğim.