Medya

Orhan Erinç, 11. ölüm yıldönümünde İlhan Selçuk'u yazdı: Her bugünün bir yarını var

"Önce Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine yükselmesi, ardından da Cumhuriyet gazetesinin yaşatılması için harcadığı çabalar yönünden İlhan Ağabey için ne söylense azdır."

21 Haziran 2021 14:38

T24 Haber Merkezi

Adını Atatürk'ün koyduğu Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı'nın bir önceki başkanı ve eski Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, gazetenin tarihi ile özdeşleşen İlhan Selçuk'u 11. ölüm yıldönümünde andı.

İlhan Selçuk, Ergenekon soruşturmaları kapsamında gözaltına alındıktan sonra sağlığı bozularak 21 Haziran 2010'da, 85 yaşındayken hayatını kaybetti.

Yaklaşık 50 yıl boyunca muhabirlik, yazı işleri müdürlüğü, yazarlık ve genel yayın yönetmenliği dahil Cumhuriyet gazetesinin her kademesinde çalışan ve "Ömrümün yarıdan ve eylemli yaşamımın üçte ikiden fazlasını Cumhuriyet gazetesinde geçirdim" diyen Orhan Erinç (85), Facebook'taki hesabında İlhan Selçuk'u anan bir yazı paylaştı. Cumhurtiyet Vakfı ve Cumhuriyet Yayın Kurulu başkanlıkları da yapan Selçuk'un, FETÖ soruşturmaları kapsamında dava edilen ve cemaatle özdeşleşen firari savcı Zekeriya Öz ile ilgili yazısını da paylaşan Orhan Erinç'in yazısı şöyle:

"Sonsuzluğa uğurlayışımızın 11’inci yılında İlhan Ağabey’i ( Selçuk), özlem, saygı ve sevgiyle anıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi ile Fethullah Gülen Cemaati’nin ortaklaşa düzenlediği kumpas olmasaydı aramızda olabilirdi gibi geliyor bana. Çünkü o kadar hayat doluydu ki.

***

Gazetecilikte en zor dönemlerin tabut başında ya da ölüm yıl dönümlerinde yapılan konuşmalar veya yazılar olduğuna inanırım.

Gazetecilikle bağdaşmasa da duygusallığın öne geçmesi kaçınılmazdır. Sözcüklerinizi seçerken özen göstermezseniz pek çok kişiyi kırmanız ya da küçümsemeniz kaçınılmaz olur.

Ama şu da bir gerçektir ki, önce Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine yükselmesi, ardından da Cumhuriyet Gazetesi’nin yaşatılması için harcadığı çabalar yönünden İlhan Ağabey için ne söylense azdır.

***

Önce 12 Mart 1971 ara ve kara rejiminin acımasızlığı ile karşılaştı.

Ziverbey Köşkü’nde işkencelerden geçti. Ardından AKP- Cemaat kumpası kapsamında ileri yaşına karşın dört gün iskemle üstünde bekleme işkencesine uğradı. 

Hepsinden de ayaklarının üstünde durmayı başararak, kimlik ve kişiliğinden ödün vermeden çıkmayı başardı. Başardı ama sağlığı, yaşatılan koşullardan etkilenince doğal son hızlandırılmış oldu.

***

Saygı, sevgi ve bana gösterdiği güven nedeniyle abartmadan, içtenlikle örneklediğim kanısındayım. Namık Kemal’in “Hürriyet Kasidesi” kendi düşünce ve çabalarını yansıtır. Ama bir ikiliğinin, yüzyıldan fazla bir süre sonra İlhan Ağabey’i de anlatmış olduğuna inanırım.

“Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten”

(Dünyanın güçlüleri eziyet edebilecekleri nedenleri toplayıp gelseler bile, millet yolunda görev yapmaktan dönersem sözümde durmamış olurum)

Evet, hiçbir güç İlhan Ağabey’i inandıklarını savunmaktan ve uygulanması için çaba harcamaktan vazgeçiremedi. 

Yaşam çevremde İlhan Ağabey kadar övülen ama “Ben neymişim” büyümsemesine kapılmayan başka bir örnek anımsamıyorum. Bazen denk geldiğimizde, daha gazetenin ana girişinde karşılayıp “Bugünkü yazınız bir harika” yağcılığına başlayanlara, belli etmemeye çalışarak gözlerinin ışıltısından anlaşılabilen gülümsemesi hiç aklımdan çıkmaz. Yağcılığın da tutarlısı olmalı diye düşünürdüm.

Yazdıkları bu günü de anlatmayı ve irdelemeyi sürdürüyor.Ruhu şad olsun.Turhan Ağabey’i Selçuk) de özlemle anıyorum.

***

Arkadaşları ile birlikte olmayı, tek başına kalmaya yeğlerdi.

O yüzden böyle bir fotoğrafı seçtim. 1973 ya da 1974 yılı Yunus Nadi Ödülleri Seçici Kurulu toplantısını izleyen dakikalar olmalı. Pencerelerinden anlaşıldığına göre Sultanahmet’deki Türk İslam Eserleri Müzesi’nin bir bölümündeyiz.

Seçici Kurul üyelerinden acelesi olanlar gitmiş, kalanlar Cumhuriyetçilerle sohbet halinde.

Prof. Dr. Yakut Irmak ÖzdenŞükran Soner, Üstat Elif NaciNadir Nadi, (Çok utanıyorum. Bir yıl birlikte olduğun hocanın adı unutulur mu diyenler haklıdırlar. Bildiren olursa eklerim) İhsan OnurDoğan Hızlan, hapishane arkadaşı Oktay Kurtböke ile İlhan Selçuk ve Orhan Erinç.

***

29 Şubat 2009 günü yazdığı "Pencere" yazısını da uzak görüşlülüğünün küçük bir örneği olarak sunuyorum. "Haklı çıktık" demek zorunluğunu duysa da hiç hoşlanmazdı.

SAVCININ GELECEĞİ PARLAK GÖRÜNMÜYOR

Zekeriya Öz adını artık bilmeyen yok...

Meşhur Ergenekon Savcısı...

Dün bizim gazetenin birinci sayfasında “Düzeltme ve Cevap” başlığı altında Öz’ün şu iki tümcesi yayımlandı...

Birinci tümce:

"... Cumhuriyet gazetesinin 8.10.2008 tarihli ilk sayfası ile 8. sayfasında yer alan ‘Savcı Hakkında Yeni İddialar’ ve ‘Savcının Karanlık 4 Yılı’ başlıklı yazılarla ilgili düzeltme ve cevabımdır."

İkinci tümce:

"... Şahsım ile alakalı iddiaların tamamı gerçek dışıdır. Bu asılsız isnatlara, yürütmekte olduğum bir soruşturma nedeniyle maruz bırakıldığım, tüm kamuoyu ve tarafınızca gayet iyi bilinmektedir."

*

Ne anladınız?..

Zekeriya Öz neye ‘cevap’ veriyor?..

Neyi ‘düzeltiyor’?..

Belli mi?..

Bay Zekeriya’nın iki tümcelik yazısı 2450 sayfalık iddianamesinden de daha beter olmuş...

 ***

Ne yazık ki Zekeriya Öz bu mantıkla ya da mantıksızlıkla hiçbir yere varamaz; savcımızın geleceği pek parlak görünmüyor...

Ergenekon’da birinci iddianame bir hukuk faciası...

İddianamede Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukuku değil, AKP iktidarının guguku geçerli...

Ya ikinci iddianame ne zaman çıkacak?..

Diyorlar ki:

- Zamanlama, ayarlama, koordinasyon tamam...

- Nasıl?..

- 2’nci iddianame, AKP’nin işine yarasın diye, yerel seçim öncesi piyasaya sürülecek...

 ***

1) Ergenekon tertibi daha ilk aşamasında çıkmaza saplanmış, daha şimdiden çökmüş, adaletsizlik ve hukuksuzluk anıtına dönüşmüştür...

2) 2450 sayfalık iddianame ve 400 klasörlük dava, hukuk ve yasalarla bağdaştırılması olanaksız bir romanın hiç bitmeyecek tefrikası içeriğindedir...

3) Yeni iddianameler de ilk iddianameye dayanacakları için daha şimdiden içi boşalmış bir davanın yeni ürünleri olmaya mahkûmdurlar...

4) Tutukevlerinde iddianameleri ve davaları bekleyen, kimlikleri toplumca çok iyi bilinen ve tanınan zanlılar daha ne kadar süre demir parmaklıklar arkasında tutulabilirler?..

***

Zekeriya Öz Cumhuriyet’e ne anlama geldiği belli olmayan iki tümcelik ‘tekzip’ yolluyor...

Oysa oturup kendisini gün geçtikçe daha çok sarıp sarmalayan koşulları düşünmeli...

Savcı Öz’ün hukuku ve yasaları hiçe sayıp çiğneyen uygulamalarına karşı, sayıları gittikçe artan Ergenekon sanıkları da elbette haklarını yasal yollardan arayacaklardır...

Her bugünün bir yarını var...