Gündem

Onur Yaser Can davasında iki polise 15 yıla kadar hapis istemi

İki polise "Resmi belgede sahtecilik" ve "Resmi belgeyi bozma" suçlarından ceza istendi

02 Nisan 2019 13:16

2010 yılında İstanbul Narkotik Şube’de gözaltına alınarak çıplak aramaya maruz kalıp sözlü ve fiziki polis şiddetine uğramasının ardından hayatına son veren ODTÜ mezunu mimar Onur Yaser Can'ın gözaltı tutanaklarında değişiklik yaptıkları iddiasıyla yargılanan Narkotik Şube Müdürlüğü'nde görevli iki polis memurunun  "Resmi belgede sahtecilik" ve "Resmi belgeyi bozma" suçlarından ayrı ayrı 6 yıldan 15 yıl 6 aya kadar hapisleri istendi.

TIKLAYIN-Onur Yaser Can'a işkence yapan polise 'FETÖ'den hapis cezası


İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 14'üncü görülen duruşmaya  baba Mevlüt Can ve kızı Ezgi Sevgi Can ile taraf avukatları katıldı. Tutuksuz yargılanan sanık polisler ise duruşmaya katılmadı. 

Duruşmada savcı Yaşar Fatih Mengüç, mütalaasını açıkladı. Mütaalada, Onur Yaser Can'ın 2 Haziran 2010 tarihinde, saat 22.20 sıralarında "uyuşturucu madde bulundurmak" suçundan Narkotik Şube Mücadele Şube ekiplerince gözaltına alındığı, Beyoğlu savcısı tarafından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılması talimatı verildiği ve 3 Haziran'da serbest bırakıldığı hatırlattıldı.

Düzenlenen bir kısım belgelerin yeniden düzenlenip imzalatılması ile ilgili soruşturmaya başlandığı, bu kapsamda Narkotik Şube'de kullanılan bilgisayarlarda alınan imajın bilirkişi tarafından incelenerek hazırlanan raporda Onur Yaser ile ilgili word belgesine rastlandığı, kriminal adlı dosyada, hastaneye giriş dosyasında, salıverme dosyasında, Onur Yaser'in ifade dosyasında, savcı görüşme tutanağında değişiklik yapıldığı anlatıldı.


Mütalaada, Onur Yaser'in bırakılmasından yaklaşık 13 saat sonra tutanaklarda değişikliklerin düzenlendiği kaydedilerek olay tarihinde görevli polisler Salih Bahar ve Soner Gündoğdu'nun "Resmi belgede sahtecilik" ve "Resmi belgeyi bozma" suçlarından 6 yıldan 15 yıl 6 aya kadar hapisleri talep edildi. 

"Geciken adalet adalet değil"

Duruşmaya katılan  baba Mevlüt Can ve kızı Ezgi Sevgi Can'ın avukatı Ercan Kanar, mütalaaya kısmen katıldıklarını belirterek sanıkların "Resmi belgede sahtecilik" suçundan daha ağır şekilde cezalandırılmasını ve sanık polislerin amirleri ve diğer görevliler hakkında da suç duyurusunda bulunulmasını talep etti. Söz alan Ezgi Sevgi Can ise yapılan sahteciliğin ağabeyini ölüme sürüklediğini belirterek "Bizler yapılan sahteciliği örtbas etmek için yapılan sahteciliği kanıtlamaya çalışıyoruz. Bunun adı zulümdür. Bu ülkede halen bir şeyler yapmaya çalışan bir insan olarak sizden adaleti geciktirmemenizi talep ediyorum. Dava zaman aşımına uğramadan ulaşılabilecek tüm ipuçlarına ulaşmanızı istiyorum. Geciken adalet adalet değildir" dedi.


Son savunmalar için duruşmalar ertelendi


Mahkeme heyeti, Narkotik Şube'ye yazı yazılarak bilgisayarın hangi görevliler tarafından kullanıldığı, katılanlar avukatının suç duyurusunda bulunulması talebinin hükümle birlikte karara bağlanmasına karar verdi. Sanıklar hakkında ceza artırımı olabileceğinden ek savunmalarının alınması için haklarında zorla getirilmeleri için yazı yazılmasına ve son savunmalarını yapmaları için de süre veren heyet duruşmayı erteledi. 

Ne olmuştu?

28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi.

Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti.

Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu.

Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. Anne Hatice Can, üç buçuk yıl hukuk mücadelesi vermesinin ardından dayanamayarak intihar etmişti.