Politika

Onlar cenin değil, çekmecede CV!

Başar Başaran devlet korkusuyla doğurulacak çocukları yazdı

07 Haziran 2012 22:45

 

Başar Başaran

Birgün

 

Başkalarıyla aynı gezegende olmamız, onlarla aynı dünyada yaşadığımız anlamına gelmez. Bunun farkına vardığım yaşlarda apartmanların pencerelerine bakıp, ne çok dünya derdim. Lambaların altında kaygısı, neşesi, geleceği, mazisi birbirinden farklı gölgeler vardı. Bir an için birbirimize teğet geçsek de kimsenin çarşambası diğerininkine benzemiyordu. Bana öyle gelir ki; insan bunu anlamakla başkaları adına ahkâm kesmeyi bırakabilir ve onlar hakkında merakla ama saygıyla düşünmeyi öğrenir. Şartlar ve şans nedir, farkına varır.  Böylece ağzından çıkanı kulağı duymaya başlar.  

Kürtaj yasağını savunanların anlayışsızlığında başkalarının lambalarına bakmayan bir hoyratlık var. Tüme vardıkları yol değil, tüm sandıkları bütün değil. Meseleye diğeri üzerine kafa yormayan, hazırda yargılarına uygun kodladıkça rahatlayan ve bunun dışındaki her durumu kolaylıkla marjinal sayabilen bir anlayışla yaklaşıyorlar. İncelikli bir akıl edişten vazgeçtim, vasat bir duyarlılığı dahi olmayan, perspektifsiz, kendi sınırlı hayat tecrübesini dünyaya mal eden bir pervasızlık içindeler. Çocuklarını iyi okullarda okutabilmiş, onlara hayatları boyunca yetecek kadar servet bırakabilmiş muhkem bir aile babasının, tecavüzcüsünden hamile kalan bir kadının doğurma hakkı üzerine kendi örneğinden yola çıkarak konuşabilmesinden söz ediyorum. Bağlamlarından koparılmış mevzular kariyer hedeflerine uygun biçimlenen tavırlarla tartışılırken bu ülkenin kadınları, istemedikleri çocukları doğurup doğurmayacaklarına karar vermeye kalkan müzekker bir otoritenin nefesini enselerinde duyuyorlar. Ne hakla, hangi amaçla birileri onlara bunu yapmak istiyor? 

YASAK ARZUSU DİNİ DEĞİL İKTİSADİDİR.

İster din olsun ister ideoloji kendisi dışındaki bir iradeyi mutlak kabul edip ona hayatını kıyı bucak belirleme müsaadesi veren kişilerin muktedir oldukları yerde o iradeye benzeme çabasına girmelerine aşinayız. Ne var ki, bu tuhaf ve tehlikeli özdeşliğin tarihin cinnetlerine payandalık ettiği açıktır.  Dindar bir babanın evlatlarının hayatlarını belirleme keyfiyetinde, faşizan ideolojilerin ya da yobaz ruhbanlığın başkalarının kaderi adına karar verme pervasızlığında bu ilişkiyi tersten de kurabilmiş olmalarının etkisi vardır. Kendi iradesini bir otoriteye bırakabilmiş birisinin, başkasının iradesine yönelik otoriteryen bir müdahaleyi daha kolay içselleştirmesinden bahsediyorum. Başımızdaki sınır tanımayan idareciler sorununun kökleri böyle marazi bir anlayışta yatmaktadır.

Bunu bilmekle beraber, kürtaj için İslam adına bir yasaklama girişiminin de tartışmaya açık olduğunu zannediyorum. Sınırlı bilgimle anlayanlara sormak isterim; İslam dinine göre ruhun bedenden önce yaratıldığı, insanın değişmez kaderinin de o anda belirlendiği doğru değil midir? O halde ruhu üflenmiş, doğacağı belli olmuş bir çocuğun önüne kürtajla geçmek mümkün olabilir mi? Başka bir deyişle kürtajla alınan bir ceninin doğmayacağı önceden yazılı değil midir? Kul kadere nasıl müdahale edebilir? Bilmiyorum, tamamen yanlış da olabilir. Ancak böyle baktığımda din açısından başka yaklaşımların da olacağını tahmin ediyorum. Keza muhafazakâr kesimin içinde de kürtaj yasağına karşı itirazların buna benzer temelleri var, okuyorum. Önemi var mı? Konunun bugünkü bağlamında olmadığını düşünüyorum. Zira hükümetin kürtajı yasaklama niyetini dini açıdan okumanın meseleyi asıl kaidesinden koparmak olacağını görüyorum.

 Çünkü bu yasak düşüncesi tamamen dünyevi bir nedenden ortaya çıkmaktadır.  Kürtaj meselesinin genç nüfusun azalması ve muhtemel işçi ihtiyacı gibi ‘sorun’larla birlikte telaffuz edilmesi bize yasak koyucunun asıl meramını söylemektedir. Üstelik o bunu inkâr etmiş yahut bizden gizlemiş değildir.  Yasak arzusu dini değil iktisadidir. Amaç kendinin olmayan bir tavuğu yemektir meşruiyet, bunu iftar saatine denk getirerek sağlanmaktadır. Olan biten budur. İnsanlara, ‘Bize ileride işçi lazım olacak, istemediğiniz çocukları da doğurun’ denmektedir.

DEVLET KORKUSUYLA DOĞURULMUŞ ÇOCUKLAR…

Çünkü annesinin devlet korkusuyla doğurduğu çocuklar büyüdüklerinde genelde işçi olurlar. Zira cin gibi zeki sermayedar bal gibi bilmektedir ki; kürtaj artığı çocuklar özel okullarda okuyamazlar, baleye gidemezler, bir türlü İngilizce öğrenemezler. Onların özel öğretmenleri olmaz, amcaları işe sokmaz, yurtdışına gidemezler. Ülkenin sınırsız fırsatlarından yararlanamaz, özgür düşünemez, karın tokluğuna yaşar giderler. Oylarını çabucak alabilir, onları işten hemen çıkarabilirsiniz. ‘’Annesi bakmazsa, doğursun devlet bakar’’ diyenlerin rahatlığı buradadır. Talebin mahiyeti bellidir, sipariş ona göredir.

 Demek ki bu konuştuklarımız cenin değil, çekmecede CV’dirler. Ne kadar çok olurlarsa o kadar iyidir. Onlar uzak semtlerde oturup, ’işten eve iskelet gibi’ gelirler. Dükkân kapısında bekler, iş yoksa araba yıkarlar. Bir ömür taksitle camekânlara yapışırlar. Çalışan on kişinin yerinde yüz kişinin gözü olursa patron rahatlar. İş bekleyen bin kişi patronu oligark yapar. Bakmayın şimdi ana rahminde embriyo olduklarına onlar çok işe yararlar. On maaşlarına cep telefonu, yirmi maaşlarına yenisini alırlar. Sermayeye böylesi lazımdır. Çocukları beş yaşında okula koyar, ceninlere bordro yazmak için ellerini ovuştururlar. Doğmuş, doğmamış çocuklar bu ülkenin aktifleridir. Yok sayamazlar.

Tutulan hesaplar doğrudur, ancak mutsuzluğu yazmaz. Kendilerine yer olmayan bir dünyaya getirilmiş çocukların psikolojileri iktidarları ilgilendirmez. Anne baba şefkatinden yoksunluğun kahrı Excel tablolarında gösterilmez. Bakan haklıdır. Genç nüfus istatistiktir, tecavüzcünün çocuğu olması fark etmez ama yine de ekonomik büyümenin içinde devletin bakım evlerinde akşamın nasıl olduğu yoktur. Altına kaçıran çocukların, ranza gıcırtısının, başkasının babasından dayak yemenin kaydı tutulmaz. Neoliberal genişlemenin gelip ana rahmine dayanması kendi adına başarıdır ama çocuğuna hazır olmayan bir annenin çıkışsızlığını karşılamaz. Maddi imkânsızlığına rağmen sahip olmak zorunda kaldığı evladını sefil etmiş bir babanın utancını bilmez.  İnsanı kaynak olarak gören iktisadın emrine girmiş bir eşref-i mahluk anlayışı olamaz. Hangisinin kaygısı güdülüyor, karar vermek gerekir. Bak bu lambalar kadar çok dert vardır, hepsine tek bir yorum getirilemez.

 O halde kavga vicdan ile sermaye arasındadır. İtirazın yığınağını yanlış yere yapmamak gerekir.

Başar Başaran

nobasaran/twitter.com

[email protected]