Kültür-Sanat

'Önce Gomidas'ı sonra Hrant'ı götürdüler'

Çalışlar: Önce Gomidas’ı götürdüler sonra da Hrant’ı... Hayatın kırılgan ve soğuk müziğini ve kendine özgü kurgusunu bize hatırlatan iki kader…

18 Aralık 2010 02:00

T24 - Türkiye'de doğan Ermeni müzisyen Gomidas, 1925'teki Ermeni tehciri sonrası müzik yaşantısını devam ettirememesi ve Ermeni yazar ve Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesi üzerine Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar, "Önce Gomidas’ı götürdüler sonra da Hrant’ı... Hayatın kırılgan ve soğuk müziğini ve kendine özgü kurgusunu bize hatırlatan iki kader…" yorumunu yaptı.

Oral Çalışlar'ın Radikal gazetesinde "Gomidas'ı susturduk... Sonra Hrant'ı" başlığıyla yayımlanan (18 Aralık 2010) yazısı şöyle:


Gomidas'ı susturduk... Sonra Hrant'ı

Gomidas bu toprakların yetiştirdiği büyük müzik insanlarından birisiydi. 1869 yılında Kütahya’da doğmuş, küçük yaşta annesini ve babasını kaybettiği için amcası tarafından Ermenilerin dinsel merkezi sayılan Eçmiyadzin Kilisesi’ne rahip olarak yetiştirilmesi için teslim edilmişti.

‘International Music Society’ye (Uluslararası Müzik Topluluğu) kabul edilen müzisyenler arasındaki ilk Avrupalı olmayan müzisyendi. Çağdaş Ermeni klasik müziğinin kurucusu olarak da değerlendirilen Gomidas, Ermeni kilise müziğini tekseslilikten çoksesliliğe taşımasıyla öne çıktı.

Müzik aşkıyla dolu bir çocuktu. Anadolu’nun değişik yörelerinden gelen okul arkadaşlarından dinlediği şarkıları, türküleri derlemeye başladı. 1896 yılında Berlin’e gitti, estetik eğitimi aldı, müzikoloji okudu.

1899’da döndüğü Eçmiyadzin’de Anadolu’nun değişik kentlerine yönelik derleme çalışmalarını sürdürdü. Ermeni, Türk, Kürt halk şarkılarını ve danslarını topladı, notalara döktü. 1910’da kilise hiyerarşisine eleştiriler yöneltmesi nedeniyle çıkan gerginlik sonrası İstanbul’a geldi.

İstanbul’da konserler verdi, müzisyenler yetiştirdi, elindeki derlemeleri kayda geçirdi. O dönemin Osmanlı aydınları içinde yetenekleriyle ve müzik bilgisiyle özel bir yere sahipti. Bir ‘Ermeni Müzik Akademisi’ kurmaya hazırlanıyordu ki, ünlü 24 Nisan 1915 geldi. (200’den fazla Ermeni aydının Anadolu’ya sürgüne gönderildiği bu tarih, Ermeni Tehciri’nin başlangıcı olarak kabul edildi.)

Sürgüne gönderilenler arasında Gomidas da vardı. Onu kurtarmak amacıyla Osmanlı aydınları harekete geçti. Bir süre sonra İstanbul’a yalnız başına dönebildiğinde birlikte sürgüne gittiği bütün Ermeni aydını arkadaşları öldürülmüşlerdi.

Bir daha kendine gelemedi. Derin bir psikolojik bunalıma girdi. Bir süre sonra tedavisini sürdürmek için Paris’e gönderildiyse de düzelmedi. O günden sonra tek satır bir nota daha yazamadı. 1935 yılında Paris’te yaşamını yitirdi.


Bu toprağın şarkılarıydı

Gomidas, belki de uzun yıllardan sonra ilk kez ömrünün önemli bir bölümünü geçirdiği İstanbul’da müziğiyle, yaşadığı acılı yaşamöyküsüyle anıldı. O yok edilen bir tarihin, bizim bilmediğimiz, tarih kitaplarında yazmayan bir tarihin içinden çıkıp geldi.

İzleyenler arasında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da yer alıyordu. Konserin adı ‘Gomidas’a Saygı-Bu Toprağın Şarkıları’ydı. Ermeni ve Türk sanatçılar onun eserlerini seslendirdiler.


Sonra da Hrant’ı götürdüler

Gomidas ilk gidenlerdendi. Hrant, Gomidas’ın öyküsünü hatırlatanlardandı.

Sevgili arkadaşım Tûba Çandar, özenli bir çalışmayla Hrant’ın yaşamöyküsünü kalıcılaştırdı (Everest Yayınları). Hrant, 24 Nisan’da Ermeni aydınlarının bu yolculuğunu nasıl bir ruh haliyle andığını şöyle dile getirmişti:

“‘Gelecek’ ve ‘çocuk’ ne de güzel buluşturulmuştur öyle. Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir yıllar sonra 23 Nisan’ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp bütün dünyanın çocuklarıyla paylaşma düşüncesi. Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.

“Yeryüzünün dört bir yanına ‘savrulmuş’ Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir kara gündür 24 Nisan. Üç-beş Ermeni yan yana gelmeyegörsünler. Alırlar ellerine pankartları dökülürler sokaklara hemen. Nedir bütün bunların sebebi, niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan’da?

“Tarih, 24 Nisan 1915’in şafak vakti. Özellikle İstanbul’daki Ermeni aydınları, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden götürülürler... ve bir daha da geri dönmezler. İşte, birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen ‘tarihsel Ermeni dramı’nın başlangıcıdır bu tarih.

“Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak hem Türkiyeli hem 23 Nisan’ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle. Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay ne de anlatması. Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha.”

Önce Gomidas’ı götürdüler sonra da Hrant’ı... Hayatın kırılgan ve soğuk müziğini ve kendine özgü kurgusunu bize hatırlatan iki kader…