Gündem
BBC Türkçe

OHAL’de anayasa tartışmaları: Zamanlama doğru mu?

AKP ve MHP'nin uzlaşı sağladığı anayasa değişikliği teklifi yarın TBMM Anayasa Komisyonu'nda görüşülecek. Ardından Genel Kurul'da oylama ve sonrasında da referandum ihtimali var. Peki OHAL varken anayasa değişikliğini tartışmak doğru mu? BBC Türkçe'den Re

19 Aralık 2016 17:41

Türkiye, anayasada yapılması teklif edilen değişiklikle tarihinin kritik eşiklerinden birine tanık olmaya hazırlanıyor.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve muhalefetteki Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) kamuoyuna kapalı olarak yürüttükleri anayasa teklifi görüşmeleri sonlandı ve iki parti teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sundu.

Salı günü TBMM Anayasa Komisyonu'na getirilecek ve görüşülecek teklif, Komisyondan geçmesi sonrası Meclis Genel Kurulu'nda oylanacak.

Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişi öngören ancak içeriğinde "Başkan" yerine "Cumhurbaşkanı" ifadesi kullanılan anayasa değişikliği teklifinin referanduma götürülmesi için TBMM'de en az 330 oyla kabul edilmesi gerekiyor.

Teklifle anayasanın tamamının değiştirilmesi öngörülmüyor ancak anayasanın belli maddelerinde yapılan bu değişiklik, tüm süreçler sonrası yürürlüğe girmesi halinde, kimilerine göre hükümet sisteminin değişmesi, kimilerine göre ise bir rejim değişikliği anlamına geliyor.

Başbakan Binali Yıldırım geçen ay yaptığı bir açıklamada "Referandum öncesi OHAL kaldırılır diye düşünüyorum" demişti.

Hukukçular bir genel doğru olarak, teklifin referanduma taşınması durumunda, Türkiye'de 15 Temmuz'daki darbe girişiminden bu yana uygulanan OHAL'in kaldırılması gerektiği görüşüne katılıyor.

Ancak bazı hukukçular, bu teklifin Meclis'e sunulması, teklifi sürecinde bile OHAL'in kaldırılmış olması gerektiğini; bir başka deyişle OHAL varken anayasa değişikliğini sağlıklı bir şekilde tartışmanın mümkün olmadığı kanısında.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu aynı zamanda son aylarda birbiri ardına gerçekleşen saldırılara değiniyor ve "Türkiye şiddet ve terör sarmalında ve aynı zamanda 4-5 aydır da OHAL ortamında. Bu açıdan bakıldığı zaman, böyle bir ortamda karşılaştırmalı Anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerine göre zaten anayasa ele alınmaz" diyor.

Bu yargısını 'yapılması öngörülen içerikten tamamen bağımsız olarak' söylediğini vurgulayan Kaboğlu şöyle devam ediyor:

"İçinde bulunduğumuz ortam ve koşullar bir anayasa değişikliği için kamuoyunun oluşmasına elverişli değildir. Anayasa değişikliği serbest ortam ve koşullarda ele alınacak bir konudur. Olağan olmalıdır. Bu sürecin sürdürülmesi olağan dönemi gerekli kılmaktadır. Referandum ortamı da olağan dönemi gerekli kılmaktadır."

Bu ortamda anayasa tartışmanın ve bir değişikliği hayata geçirmenin meşruluk tartışmaları yaratacağını düşünen Kaboğlu şöyle diyor:

"[Darbeye] karşıt aktörün Anayasa yapmaya kalkışması, onu 15 Temmuz Anayasası damgasını taşımaktan alıkoyamaz. Bu yaftayı taşır. Bu da ciddi bir meşruluk sorununu beraberinde getirir."

Kaboğlu, bunun nedenlerini ise OHAL'in beraberinde getirdiği bazı durumlarla açıklıyor ve genel sorunlarını bile "serbestçe konuşma imkân ve olanağı bulunmamaktadır" diyor.

"Toplu özgürlükler meydanlarda ve caddelerde kullanılamamaktadır. Demokratik muhalefet yapma hakkı ileri derecede sınırlanmış bulunuyor. Asgari bir özgürlük bulunmamaktadır. Özellikle medya yoluyla tartışma yolu yok" diye ekliyor.

Ancak özellikle zamanlama ve anayasanın yeterince tartışılmadığı ile ilgili bu görüşlere katılmayan hukukçulardan biri İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve bir önceki anayasa çalışmalarına katılmış hukukçulardan biri olan Prof. Dr. Adem Sözüer.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Sözüer, Türkiye'nin yaklaşık 40 yıldır olağanüstü dönemlerden geçtiğini söylüyor ve 1973'ten bu yana ülkenin içinde geçtiği süreçleri sıralayarak ekliyor:

"Demek biz hiç olağan halde olmamışız. Güneşli günler gelecek diye beklersek bazı konuları hep ertelememiz gerek."

Uzun yıllardır 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından yapılan 1982 Anayasası'nın değişmesi konusunda uzun zamandır bir fikir birliği olduğunu vurgulayan Sözüer, yeterince tartışılmasına olanak veren bir ortam olmadığı görüşlerine de katılmıyor.

Sözüer, "[Anayasayı] hep konuşuyoruz aslında. Yeni anayasa tartışmasının olmadığı zaman da yok. Mesela 2011'de partiler en ciddi çalışmasını yapmıştı. Ondan önce de bazı taslaklar ortaya çıkmıştı" diyor.

OHAL sırasında anayasa yapılmasının sakıncalarını dile getirenler olduğunu hatırlattığımız Sözüer, anayasa taslağının bu süreçte hazırlanmasının özel bir sakıncası olduğunu düşünmüyor ancak referandum sürecinde OHAL'in kesinlikle kaldırılmış olması gerektiğini söylüyor.

Burada referandum süreci ifadesini özellikle vurgulayan Sözüer, "Referandum günü OHAL'i kaldırırsanız da olmaz" diyor ve ekliyor: "O yüzden referandum sürecinde olağanüstü hal olmamalı."

Bununla ilgili görüşlerini şöyle ifade ediyor:

"Net olarak ortaya koymaz lazım. Türkiye, eğer referandum olursa Olağanüstü Hal ilan edilmiş bir süreçte referanduma gitmemelidir. Çünkü ne olursa olsun, referandum daha farklı bir siyasi ortamı gerektirir. Aynı zamanda hukuki ortamı gerektirir. Biz kimseye müdahale etmiyoruz dense bile, o referandumun içeriği çok doğru olduğu söylenebilse bile, o referandum bir gölge taşıyacaktır. O yüzden referandum sürecinde olağanüstü hal olmamalı."

Sözüer, anayasa taslağının AKP ve MHP arasında kapalı kapılar ardından hazırlandığı ve toplum önünde tartışılmadığı yönündeki eleştirilere de katılıyor. Anayasa Komisyonu görüşmeleri boyunca katılımın sağlanabileceğini, eleştirilerin dinlenebileceğini söylüyor.

Bu eleştirilerin komisyon tarafından dikkate alınması, incelenmesi ve uzlaşılarak değişiklikler yapılmasının, katılımı sağlayacak adımlardan biri olduğu görüşünde Sözüer. Bununla birlikte herkesin hemfikir olacağı bir metnin ortaya çıkmasının mümkün olmadığını vurguluyor ve ekliyor:

"Ancak bu tür önemli bir hükümet değişikliğinde bu konuları hiç bilmeyen bir ses olsa da, o bile dinlenmelidir. Dinlemek önemli bir katılımdır. Herkesin onayını alalım anlamına gelmez. Ama eleştirilerin dikkate alınıp bunların makul ve mantıklı şekilde cevaplanması katılım için birinci şarttır. Biz bu eleştirileri dikkate alıyoruz. O zaman katılım sağlanmış oluyor" diyor.

Anayasanın TBMM'ye sunulduğu 10 Aralık'ta günü Türkiye, 44 kişinin hayatını kaybettiği İstanbul-Beşiktaş'taki saldırılarla sarsıldı. Cumartesi günü Kayseri'de düzenlenen saldırıda da hafta sonu iznine çıkan 14 asker yaşamını yitirdi.

15 Temmuz darbe girişiminin etkilerini hâlâ hisseden Türkiye için anayasa teklifini tartışmak, ilk haftasında diğer büyük gündemin gerisinde kaldı. Ancak hukukçuların anayasanın içeriğinden bağımsız olarak zamanlaması ile ilgili tartışmaları bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir