Eğitim-İş ve Birleşik Kamu İş Konfederasyonu tarafından hazırlanan, 2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılı Yarıyıl Değerlendirme Raporu yayımlandı. Raporda, imam hatip liselerinin başarısızlığından, öğretmenlerin yaşadıkları ekonomik sorunlardan, eğitimin protokollerle 'cemaatlerin arka bahçesi'ne dönüşmesinden bahsedildi. Ataması yapılmayan öğretmen sayısının yarım milyona yaklaştığı belirtilirken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) öğretmen ihtiyacına rağmen yeterli oranda atamalar yapmamasının altı çizildi.
Raporda, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un göreve geldiğinden beri vurguladığı ‘liyakat getireceğiz’ sözlerinin gerçekleştirilmediği KPSS'den çok yüksek puan alan öğretmen adaylarının dâhi açıkta kaldığı ifade edildi.
"İmam hatipler devamsızlıkta ilk sırada"
Raporda dikkat çekilen bir diğer konu ise AKP iktidarı döneminde sayısı artan imam hatiplerdeki, başarısızlık ve devamsızlık sorunu. MEB’in yayımladığı faaliyet raporuna göre, imam hatipler devamsızlık ve yıl sonu başarısızlığında diğer okul türlerini geride bırakarak ilk sıraya yerleştiği ifade edildi.
Eğitim-İş ve Birleşik Kamu İş Konfederasyonu tarafından hazırlanan raporun bir kısmı şöyle:
"Okullarda inatla çözülmeyen güvenlik problemi, şiddeti meşrulaştıran politikalar ve ticarileştirilen eğitim sistemi ağır sonuçlara yol açtı. Okul ve üniversitelerde şiddet olayları arttı. MEB'in şiddete yönelimin sosyolojik bir olgu olduğunu kabul edip buna göre politikalar geliştirmek yerine okullara polisiye tedbirler sunması, sorunu çözümsüzleştirdi.
"Ataması yapılmayan 9 öğretmen intihar etti"
Mesleğine kavuşturulmayan öğretmen sayısı, yarım milyona dayandı. MEB, kendi verilerindeki öğretmen ihtiyacına rağmen komik oranlarda atamalar yaparak tepki çekti. MEB'in bu vurdumduymazlığı can alır hale geldi. 2019'da ataması yapılmayan 9 öğretmen intihar etti. MEB'in öğretmen açığına dair açıkladığı rakamlar ile okullardan gelen bilgiler çelişti. MEB, adeta mikroskobik atamalar yaparak bu yarayı daha da kanattı.
"Eğitim, tarikatların, cemaatlerin arka bahçesi olmaya yaklaştı"
Diyanet, 4-6 yaş çocuklarına yönelik Kuran kurslarıyla yetinmeyerek gözünü MEB’e bağlı anaokullara dikti. Protokollerle ‘Kuran Kursları Öğretim Programı’nın anaokullarda uygulanmasının önü açıldı. Tarikatların yasal maskesi olan dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller, eğitimi tarikatların, cemaatlerin arka bahçesi yapmaya yaklaştırdı. Sendikamızın neredeyse tümünü yargıya taşıdığı, çağdaş, bilimsel, laik eğitimi savunanların sert tepkiler gösterdiği bu protokoller, inatla kapsamları genişletilerek tekrarlatıldı. Öyle ki; cinsel istismar skandallarıyla toplum vicdanında yara açan Ensar Vakfı, okullarda ‘ahlak’ dersi verebilir hale geldi. Adı yolsuzluklarla anılan Deniz Feneri Derneği’ne, okullarda iyilik öğretmesi görevi verildi.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarikatları bir kamu hizmeti olan eğitime dahil etmesinin, yurt ve okul açmama suretiyle yoksul çocukları tarikat kurumlarına mecbur bırakmasının bir acı sonucu da dönem sonunda Denizli'de yaşandı. Toplum vicdanı, hala Aladağ faciasıyla sızlarken, Denizli'de Süleymancılar tarikatına ait bir yurtta, belletmeni tarafından defalarca cinsel istismara uğrayan 12 yaşındaki bir erkek çocuğu intihar etmeye çalıştı.
"Apartman üniversiteler bir hastalık gibi türemeye devam etti"
Herhangi bir bilimsel başarısı, kütüphanesi, kampüsü olmayan apartman üniversiteleri bir hastalık gibi türemeye devam etti. Kamu eğitimine bütçe ayırmayan iktidar, özel üniversitelere ise teşvikleri artırdı. Uluslararası derecelendirme kuruluşu Quancquarelli Symonds’ın(QS) verileri, Türkiye’deki üniversitelerin eğitim kalitesindeki düşüşü gözler önüne serdi. Londra merkezli kuruluşun raporuna göre, Türkiye’den hiçbir devlet üniversitesi başarı sıralamasında ilk 500’e giremedi. İktidar, bu tabloyu daha da geriye götürecek adımlar atmayı sürdürdü
"Öğretmenler yoksulluğa mahkûm edildi"
Kamuda çalıştığı için yoksulluğa mahkum edilen öğretmenler, keyfi disiplin cezaları, fişlenmeler, sürgünler ve mobbingle yüz yüze kalmaya devam etti. Sözleşmeli, ücretli adı altında öğretmenlerin kategorilere bölünerek sömürülmesi 2019'da da sürdü. Öyle ki Gaziantep'te 25 yaşındaki sözleşmeli öğretmen Saadet H., okul yöneticisinin mobbingine dayanamayıp canına kıydı. Bakan Ziya Selçuk'un öğretmenlere dair attığı tek adım ise ‘öğretmen önlükleri’ diktirmek oldu.
Özel okullardaki öğretmenlerin durumu da 2019'da daha vahim hale geldi. Patronların keyfi sömürülerine terk edilen, yeri geldiğinde AVM'lerde okul tanıtımı bile yapmak zorunda bırakılan öğretmenlere maaşlarını ödememek adeta bir gelenek haline geldi.
"Taşımalı eğitim sürdü"
2019'da da taşımalı eğitim garabetini durdurmak için hiçbir adım atılmadı. Bu rezalet, özellikle Taşra'daki birçok yerleşim merkezinde yavrularımızın okula başlamamasına ya da tarikat yurtlarına mecbur kalmasına yol açtı.
"Öğrenciler eğitimden koparıldı"
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ülkede lise çağındaki gençlerin yüzde 50’ye yakını eğitimde yer almadığını ve bu gençlerin 1 milyon 375 bininin ise ne yaptığının bilinmediğini açıkladı. 2012 yılında getirilen 4+4+4 sisteminin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı 940 binden 1 milyon 389 bin'e yükselmişti. Aynı dönemde lise öğrenci sayısındaki artış oranı yüzde 15,8 olurken açık öğretim lisesinde okuyanların artış oranı yüzde 32,4 oldu.
"Eğitim sistemi bu dönemde de ülkemizi karanlığa taşıdı"
Özet olarak; 2019-2020 Eğitim ve Öğretim Dönemi, geçmişten ders çıkarmadıkça geleceğin aydınlanmayacağının, aynı hataları yaparak farklı sonuçlar ummanın saçma olduğunun vücut bulmuş hali oldu. Bilimden ve akılcılıktan uzak, siyasetin gaye ve emirleri doğrultusunda şekillenen, geleceğe uzanan bir merdiven değil gericiliğe inen basamaklar olarak döşenen, homojen olmayıp her yurttaşa eşit şekilde ulaştırılmayan eğitim sistemi, bu eğitim döneminde de ülkemizi biraz daha karanlığa taşıdı."