Gündem

ODTÜ'de yaşananlar 'gelenek' mi? 'şiddetin kutsanması' mı?

ODTÜ'de yaşanan olaylar kimi köşe yazarlarına göre 'gelenek' kimi yazarlara göre şiddetin kutsanması

24 Aralık 2012 11:22

 

Göktürk 2 uydusunun fırlatılması sırasında yaşanan olaylar ve ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ODTÜ ile ilgili açıklamaları köşe yazılarının gündeminden düşmedi. Bugün bir çok köşe yazısında hem yaşanan olayların  nedeni sorgulandı hem de "ODTÜ geleneği" eleştirildi
 
Ahmet Hakan (Hürriyet)
 
Yetkililerimiz ODTÜ’deki protestoya tepki gösterirken şunları söylüyorlar:
“Öğrenciler lastik yaktılar, cam kırdılar, saldırgan davrandılar.”
Yani şunu demeye getiriyorlar:
“Adam gibi protestoya eyvallah... Ama kardeşim böyle protesto olmaz ki... Lastik yakarak, cam kırarak falan...”
Duyan da şunu sanacak:
Memleketin her köşesinde isteyen istediği gibi protesto gösterisi yapabiliyor... 
...
- Sanki burası “yıllık biber gazı masrafı” giderek arttığı için “Kendi gazımızı kendimiz yapalım” kampanyasının başlatılmadığı bir ülke...
- Sanki burası Maraş’ta katledilenleri anmak isteyenlerin kent girişinde durdurulmadıkları bir ülke...
Öyle inandırıcı konuşuyorlar ki...
Yaşamasak ve sadece işitsek inanacağız.
*
Ama yaşıyoruz ve şunu biliyoruz:
Yetkililerimiz açısından protesto gösterilerinin şiddet içermesi ya da içermemesi değildir mesele...
Mesele şudur:
Yetkililerimiz protesto edilmek istemiyorlar.
“İster şiddet içersin, ister barışçı olsun fark etmez, bu araba buraya park etmez” diyorlar, başka da bir şey demiyorlar aslında.
 
Can Dündar (Milliyet)
 
...
40 sene sonra ODTÜ geçen hafta bir kez daha bir güvenlik işgali yaşadı.
Yine protesto etti; yine çatışma çıktı.
Yine bir öğrenci ölümcül yara aldı, öğrenciler tutuklandı, diğer üniversiteler ayağa kalktı.
Ve yine Başbakan, -tıpkı 12 Mart’ın Başbakanı gibi- üniversiteyi isyan çıkmış bir cezaevi gibi kuşatarak savaş alanına çeviren güvenlik güçlerini değil, öğrencileri ve onları yetiştiren öğretim üyelerini suçladı.
Bu kısa tarihçeden alacağımız iki ders şudur:
Öğrenciye şiddet, ülke için felakettir.
ODTÜ, aşırı güçle dize getirilemez. Oraya kışla kapısından değil, ancak öğrencinin kalbinden girilebilir.
....
Geçen hafta Başbakan’ın 3 bin polisle ODTÜ’ye girmesi ve kampüsün gaza boğulmasıyla, üniversitenin maceralı tarihine yeni bir baskı sayfası eklenmiş oldu.
Ama o tarihi bilenlerin açıkça görebileceği gibi, ODTÜ’ye bulaşmak, yöneticilere pek hayır getirmemiş, buna karşın ODTÜ’nün üniversiteyi savunma azmini ve özgür üniversite direncini perçinlemiştir.
 
Gülay Göktürk (Bugün)
 
ODTÜ'lü gençlere kızmaya hakkımız yok.
Onlar ODTÜ geleneğinin esiri. Okullarının geçmişinin baskısı altında, o geleneğe layık olmaya çalışıyorlar...
Asıl suçlu bizleriz; o geleneği onların başına biz musallat ettik. Aradan geçen 45 yılda başka hiçbir kimlik edinemeyip hâlâ 68'li kimliğiyle idare etmeye çalışan bir grup başta olmak üzere, bunca yıldır o geleneği pohpohlaya pohpohlaya göklere çıkaran herkes...
Unutmayalım ki, çocukluklarını 68 masalları dinleyerek geçiren bir kuşak okuyor bugün ODTÜ'de. Ehh, 68 gençliğini yıllardır bu kadar kahramanlaştırır, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının İstanbul Üniversitesi işgalini efsanelere dönüştürüp anlatır, ODTÜ işgali üzerine bir külliyat oluşturur, bu da yetmezmiş gibi her Allah'ın günü bugünkü gençlerin ne kadar "apolitik" ve "sümsük" olduklarını başlarına kakar durursak, olacağı budur işte.
Onlar da, Mc Commer'in arabasının yakıldığı yerde, araba yakamıyorlarsa araba lastiği yakarak hem şanlı geçmişlerine gönderme yapmaya hem de yarın kendi çocuklarına anlatacak bir efsaneye sahip olmaya çalışırlar. Solcu gençler bu şekilde rüştlerini ispatlamaya çalışırken arka plandaki kimi terörist örgütler de bu kargaşada güç toplamaya koyulur.
 
Mustafa Akyol (Star)
...
 
İşin vahim tarafı, bu şiddet kültürünün kimi yazar-çizerler tarafından romantize edilip göklere çıkarılması. Örneğin bir köşe yazarı dünkü yazısında gururla anlatıyor:
“ODTÜ direnişleriyle anılmıştır. İşgaller, boykotlar, çatışmalar... ODTÜ tarihi mücadelelerle doludur.”
Aman ne büyük marifet...
Bu haşin protesto kültürünün örneklerine ben de kendi ölçeğimde rastladım ve altında  yatan şeyin Marksist solun bildik totaliterizmi olduğunu gördüm.
Örneğin iki yıl kadar önce Galatasaray Üniversitesinde konuşmak için çağrıldığımda,
ODTÜ’deki “yoldaşları”nı aratmayan bir grup Marksist-ulusalcı öğrenci, “defol  üniversiteden” diye tempo tutarak 15 dakika konuşturmadı beni.
 
Demiray Oral (Taraf)
 
Polisin inanılmaz öfkesinden nasibini başından gaz bombasıyla vurularak alan ve beyin kanaması geçiren Barış Barışık adlı öğrenci kendine gelince, “Tayyip Erdoğan’ı protesto edemeyecek miyiz? Erdoğan’ı sevmek zorunda değiliz. Protesto anayasal hakkımız” demiş.
Herhalde Hukuk 2. sınıf öğrencisi olduğundan, 1. sınıfta okuduğu Anayasa Hukuku dersinin etkisiyle böyle konuşmuş Barış.
Türk tipi demokrasi modelinde Erdoğan’ı protesto etmek yasaktır.
En iyisi bu, yeni anayasaya bir madde olarak eklensin, olsun bitsin. Hiç olmazsa teori ile pratik çelişmesin.
 
Ahmet Kekeç (Star)
 
Bir Hürriyet yazarı “Üniversiteler ilk kez ses veriyor” diye yazmış...
Bunun “beklenen” ve “olması gereken” bir gelişme olduğunu eklemeyi de ihmal etmemiş.
Üniversiteli elbette protesto hakkını kullansın...
Polis elbette şiddete başvurmasın...
Üniversite yönetimi elbette açıklama yapsın...
 
...
 
Üniversite yönetiminin açıklama yapması Hürriyet yazarını sevindirmiş, daha doğrusu umutlandırmış...
Muhalefetsizlikten kırılan cennet vatanımızda “üniversitelerin ses vermiş olması”, üstelik bunun “ilk” olması, Türk siyasi hayatında beklenen ve özlenen “yarılmaya” yol açar mı?
...
Şiddet şiddeti doğuracağı için, hesapta olmayan (daha doğrusu hesapta olan) birtakım “kanlı olaylar” karşısında “sıkıyönetim” seçeneği devreye sokulur mu?
...
Genç Çetin Altan’lar “Kahraman ordumuz, ileri” yazıları yazar mı?
Dışarıdaki Ergenekoncular“durumdan vazife çıkarma” yoluna gider mi?
Bunlar olur mu?
Devrimin soluğu yakın mı?
Bekleyelim mi?