Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen 'FETÖ/PDY' soruşturması kapsamında, tutuklandıktan sonra etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak, itirafçı olan HSYK eski Başkanvekili Ahmet Hamsici’nin ifadeleriyle ilgili olarak 12 Ekim 2010'da Radikal'de "Yargıda boşalan koltuklar doldurulmaya başladı" başlığıyla yayımlanan yazısını hatırlattı. "Orada referandum sonrası düzenlemeler çerçevesinde Adalet Bakanına bağlı olarak HSYK’da oluşturulacak üç yeni dairenin başına getirilecek isimlerin daha açıklanmadan belirlendiğini ileri sürmüştüm. Tesadüf bu ya, isimlerinin baş harfleri A, B ve İ harfleriyle başlıyordu; yani ABİ’ler geliyordu" diyen Yetkin, bu isimleri Ahmet Hamsici, Birol Erdem ve İbrahim Okur olarak sıraladı. 'ABİ'lerin 'İ'si olarak nitelendirdiği İbrahim Okur'un tutuklu olduğunu belirten Yetkin, "ABİ’nin B’si Birol Erdem, önce Ahmet Kahraman’ın yerine Adalet Bakanlığı Müsteşarı oldu. Bekir Bozdağ Adalet Bakanı olunca müsteşarlıktan alındı. Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Başbakanlık başdanışmanı oldu. Halen Başbakan Binali Yıldırım’ın başdanışmanları arasında" ifadesini kullandı.
Murat Yetkin'in "Nerede o ABİ'ler şimdi?" başlığıyla yayımlanan (18 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Hayır, bu yazı yalnızca Fethullahçı örgütlenmenin abileri, ablaları üzerine bir yazı değil.
Aynı zamanda dört bir yanından dökülen, adalet dağıtmaktan maalesef uzunca bir süredir sınıfta kalan Türk yargı sistemi üzerine de bir yazı.
Türkiye’yi 15 Temmuz darbe girişiminin eşiğine getiren ve hala daha iyi bir yere götüremeyen yargı sisteminin nasıl yozlaştırıldığını örnekleriyle anlatan bir yazı…
Oraya geleceğiz ve o abilere tek tek bakacağız birazdan.
Ama önce, yargı sisteminden söz ederken bugün zihnimde dönüp duran ve halen hapiste olan birkaç ismi anmaktan kendimi alamıyorum.
Bunu yargıyı etkilemek için filan değil, sadece şahsi tanışıklığım nedeniyle içinde bulundukları durumdan üzüntü duyduğum için yazıyorum.
Birisi, otuz yıldır tanıdığım sevgili arkadaşım ve meslektaşım Kadri Gürsel. Aynı zamanda Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI Türkiye şubesi başkanı. Cumhuriyet yazarı iken şimdi –meslek hayatı boyunca karşısında durduğu Fethullahçılar (FETÖ) ve PKK’ya yardımcı olmakla suçlanıyor.
Bir diğeri Cumhuriyet Genel yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, o da içeride, o da sol-Kemalist bir gazetenin yönetiminde hem PKK, hem FETÖ propagandasına yardımcı olmakla suçlanıyor.
Bir diğeri Necmiye Alpay. Keşke dışarıda olsa da, Türkçe yanlışlarımızı o sivri diliyle yüzümüze vursa. Ama romancı Aslı Erdoğan ile birlikte müebbet isteniyor hakkında PKK propagandası nedeniyle.
Ve Selahattin Demirtaş. Siyaseten HDP çizgisinde birisi değilim. Hem Demirtaş’ı, hem HDP’yi PKK’nın terör eylemleriyle aralarına kalın ve net bir çizgi çekmemiş olduğu için sık sık eleştiren birisiyim. Benim aklımdaki ise Diyarbakırlı genç bir avukat olarak tanıştığım, bir dönem insan hakları mücadelesinde yan yana durduğumuz Selahattin’dir. Avukatı dün hakkındaki iddianame kendisine verilmediği için mahkemeye ifade vermeyi reddettiğini söyledi.
Ümit ediyorum, en kısa zamanda suçlamalardan aklanır, tahliye olurlar.
Ben daha önce başka davalarda, mesela Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, OdaTV vb davalarda olduğu gibi bu dönemde de bu olgunlaşmamış tutuklu yargılama kararlarından dolayı adalet dağıtmaktan uzun yıllardır uzaklaşmakta olan yargı sistemimizi sorumlu tutuyor, onu suçluyorum.
Birkaç gündür Mesut Hasan Benli’nin Hürriyet’te pişmanlık yasasından yararlanıp gizli Fethullahçı örgütlenmeden olduklarını ve nasıl çalıştıklarını itiraf eden yüksek yargı üyelerinin söylediklerini okuyoruz.
Aslında yıllardır iddia edilen ve hep yalanlanan duyumların teyidini almış oluyoruz.
Bunlardan birisi de Ahmet Hamsici. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili görevinde de bulunmuş olan Hamsici’nin itiraflarına göre, 2010 yılında Gülencilerle hükümet arasında müthiş bir pazarlık yaşanmış.
2010 deyip geçmeyin. Bu, Fethullah Gülen’in “ölülerinizi bile sandığa götürün” talimatı verdiği 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği halk oylaması ardından mümkün olan bir süreçtir.
Hani şu ‘yetmez ama evet’ referandumu…
Fethullahçılar başında Adalet Bakanının (o dönem Sadullah Ergin) bulunduğu HSYK ve Adalet Müsteşarı’ndan (o dönem Ahmet Kahraman) Yargıtay’ın 160 sandalyesinden “en az 140’ını” istemişler.
Yine Hamsici’nin ifadesine göre Kahraman “Daha dört yıl var, ortaklığı bozmayın” deyince de 107 üyeliğe “razı olmuşlar”.
İnsan söyleyecek söz bulamıyor.
Çünkü o günlerde, 12 Ekim 2010’da o zaman hala yayınlanan Radikal’de “Yargıda boşalan koltuklar doldurulmaya başladı” diye bir yazı yazmıştım.
Orada referandum sonrası düzenlemeler çerçevesinde Adalet Bakanına bağlı olarak HSYK’da oluşturulacak üç yeni dairenin başına getirilecek isimlerin daha açıklanmadan belirlendiğini kaynaklarıma dayanarak ileri sürmüştüm.
Tesadüf bu ya, isimlerinin baş harfleri A, B ve İ harfleriyle başlıyordu; yani ABİ’ler geliyordu.
Adalet Bakanlığı sert tepki gösterdi. O yazı nedeniyle hem Cemaatçiler, hem hükümet tarafından sıkıntı yaşadım.
Ama tam bir hafta sonra, 19 Ekim 2010’da “ABİ’ler seçildi, sıra yerleştirmede” başlığıyla bir başka yazı yazdım.
Ne mi oldu sonrasında?
HSYK’nın Adalet Bakanına bağlı olarak oluşturulan ve hâkim ve savcıların atama. Nakil, yetki işlerine bakacak Birinci Dairesinin başına ABİ’nin İ’si olan İbrahim Okur getirildi.
Hakim ve savcıların mesleğe kabul, terfi ve disiplin işlerine bakacak İkinci Dairesi’nin başına ABİ’nin B’si, Birol Erdem getirildi.
Denetim, soruşturma ve izin işlerine bakacak Üçüncü Daire’nin başı ise ABİ’nin A’sı olan Ahmet Hamsici oldu.
Hepsinin altında Adalet Bakanının imzası, Tayyip Erdoğan başbakanlığındaki AK Parti hükümetinin onayı vardı.
Şimdi ne mi yapıyor o ABİ’ler?
Ta 1977’de lise öğrenciliğinden bu yana Fethulahçı olduğunu da söyleyen Ahmet Hamsici’yi biliyoruz; itirafçı oldu, serbest kaldı.
ABİ’nin B’si Birol Erdem, önce Ahmet Kahraman’ın yerine Adalet Bakanlığı Müsteşarı oldu. Bekir Bozdağ Adalet Bakanı olunca müsteşarlıktan alındı. Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Başbakanlık başdanışmanı oldu. Halen Başbakan Binali Yıldırım’ın başdanışmanları arasında.
ABİ’nin İ’si tutuklu, hapiste. A tarafından yapılan itiraflarda yargıdaki Fethullahçı örgütlenmenin en etkili elemanlarından olduğu öne sürülüyor; bakalım onun da katkısıyla kurulan mevcut yargı düzeni ne gösterecek?
Bugün AK Partili Yasin Aktay’ın “kandırılmadık” demesine karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kandırıldık” demesi, “Milletim ve Rabbimiz affetsin” demesi anlamlıdır.
Çünkü Fethullahçıların etkisine geçen o HSYK’nın atadığı savcı ve hâkimlerin profesörler, generaller, gazeteci ve yazarlar hakkında, bugün Fethullahçı polislerce uydurulduğu açıklanan sahte kanıtlar üzerinden verilen ağır cezalar, yine Fethullahçıların etkisindeki Yargıtay tarafından onaylandı 2010-2013 sürecinde.
Yıl 2012’ye geldiğinde, 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kurduğu Facetime bağlantısı sayesinde darbe girişiminin seyrinin değişmesinde büyük rol oynayan CNN Ankara Temsilcisi, o dönem editörü Hande Fırat, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a ne sormuş biliyor musunuz?
Polis ve yargıdaki Cemaat örgütlenmesini sormuş.
“Hayır” demiş Bozdağ, “Öyle bir şey olabilir mi?”
Olmuş işte. Bugün Bozdağ ABD’den AB’ye dek ülke ülke koşturup Gülen ve örgütünün iade edilip yargılanması için ter döküyor.