ABD'li ekonomi profesörü Paul Krugman, ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında çok sayıda benzerlik olduğunu ve Türkiye'de yaşanan bazı şeylerin ABD'de olabileceklerin "bir önizlemesi" niteliği taşıdığını yazdı.
Krugman, her iki liderin de uzmanlaşmayı "hor gördüğünü" ve etraflarını "cahillikleri ve tuhaf görüşleriyle tanınan kişilerle" doldurduklarını ifade ederek, "liderlik kalitesinin" ise kriz anlarında birdenbire önem kazandığını belirtti.
Şu anda City University of New York'ta öğretim üyeliği yapan Krugman, dünyanın en etkin ekonomistleri arasında gösteriliyor ve özellikle likidite sorunları, döviz krizleri ve uluslararası ekonomi alanındaki çalışmalarıyla tanınıyor.
Krugman, New York Times'da yayınlanan "Türkiye'nin Trump'ı çalkantılı bir dönemden geçiyor" başlıklı yazısına şu cümlelerle başladı:
"Kıran kırana geçen bir seçimin ardından müesses nizam karşıtı bir lider iktidarı ele geçirir. Kısa bir süre içerisinde kurduğu hükümetin yolsuzluklara bulaştığı ortaya çıkar ancak yargı sistemini çökertmeyi ve yalnızca hakkında açılan ve destekçileri tarafından 'cadı avı' olarak isimlendirilen yolsuzluk soruşturmalarını sümen altı etmekle kalmaz, aynı zamanda gücünü pekiştirmeyi ve gücünü sınırlayan kurumları ("derin devleti") zayıflatmayı da başarır.
"Bahsettiğim kişi Donald Trump olabilir mi? Olabilir. Ama kastettiğim kişi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
"Erdoğan'ın yargıyı siyasallaştırarak yolsuzluklardan da yakasını kurtarma konusundaki başarısı, Trump'ın da olmak istediği gibi otoriter bir lidere dönüşmesi halinde neler yaşanabileceğinin de rahatsız edici bir önizlemesi niteliği taşıyor.
"Beklenebileceği gibi, genel olarak diktatörlerden hoşlanıyormuş gibi görünen Trump, Erdoğan ve rejimine duyduğu hayranlığı dile getiriyor.
"Otoriterleşme güdüsü ve hukukun üstünlüğünü aşağılamaları Erdoğan ve Trump'ın ortak tek yönü değil. Her ikisi de uzmanlaşmayı hor görüyor.
"Dahası, her ikisi de etraflarını cahillikleri ve tuhaf görüşleriyle bilinen kişilerle doldurdu. Erdoğan'ın telekinezi yöntemiyle öldürülmeye çalışıldığını düşünen danışmanları var; Trump'ın da dış seyahatlerde bağıra çağıra küfürlü kavga eden."
Krugman, tüm bu etkenlerin belli bir noktaya kadar önem taşımayabileceğini ve işlerin herhangi bir sıkıntılı durum olmadan yolunda gidebileceğini aktardı.
Bununla birlikte Krugman yazısında, kriz anlarında "liderlik kalitesinin" birdenbire önem taşımaya başladığını belirterek, şunları söyledi:
"Ancak ne zaman büyük şoklar vurmaya başlar, işte o zaman liderlik kalitesi de birdenbire büyük önem kazanır. Türkiye'de şu anda tam olarak bunu görüyoruz.
"Türkiye'de olan şey döviz ve borç krizinin Asya ve Latin Amerika'da defalarca gördüğümüz tipik bir örneği. Önce bir ülke uluslararası yatırımcıların gözdesi olur ve hızla dış borçlanmaya gider. Türkiye'de özel sektörün yüklü döviz borcu var.
"Sonra da bir nedenden dolayı cazibesini kaybetmeye başlar. Şu anda doların değerlenmesi ve ABD'de faizlerin artırılacağı beklentisi nedeniyle genel olarak zaten gelişmekte olan piyasalar aşağı yönlü baskı altında bulunuyor.
"Böyle durumlarda, liderlik kalitesi büyük önem taşır. Neler olup bittiğini anlayan, bunlara verilebilecek karşılıkları geliştiren ve piyasalar tarafından güven duyulan yetkililere ihtiyaç duyulur.
"Bazı gelişmekte olan ülkelerde bu özellikleri taşıyan isimler var ve bu çalkantıyı nispeten daha hafif atlatıyorlar. Erdoğan rejiminde ise bunların hiçbiri yok."
Krugman yazısını şu görüşlerle sona erdirdi:
"Peki Türkiye'de yaşanan çalkantı, Trump yönetimi altında ekonomide yaşayacaklarımızın bir önizlemesi mi? Ayrıntılara inince yanıtın hayır olduğu görülüyor. Her ne kadar Amerika'da yüklü miktarda dış borçlanmaya gidiyor olsa da, sonuçta kendi para biriminden borçlanıyor.
"Ancak dış politika krizlerinden ticaret savaşlarına kadar birçok şey ters gidebilir ve Trump ekibinin bu ihtimallerin hiçbirine hazırlıklı olmadığını söylemek mümkün. Belki de hiçbir zaman çok ciddi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmaz. Peki ama ya kalırsa?"