T24- Sibel Eraslan, Ayşe Böhürler ve Fatma Barbarosoğlu'nun ardından Yenişafak Yazarı Özlem Albayrak da hükümeti eleştiren Hürriyet ve Radikal Yazarı Nuray Mert'e destek verdi. Özlem Albayrak'ın bugün (12 Ocak 2010) yayımlanan 'Nuray Mert'e bir hak teslimi' başlıklı yazısı şöyle:
Bu yazıyı yazmayı borç addettim; kendisiyle teşrik-i mesaim olduğundan değil, yani dost makamından söz alıyor değilim, Nuray Mert'i uzaktan severim. “Örtülü kadın yazarlar yazmış, ben de gireyim topa” türü bir heveskarlığa kapıldığım da söylenemez, açıkçası derdim vefa duygusunu hatırlatmak, hatırda tutmaya davet etmek de değil…
Gerçi, herkeslerin sus pus olduğu, camdan başını çıkarmaya korktuğu 28 Şubat'ın, moda tabirle o ufunetli günlerinde arenalara çıkıp yalın kalem başörtülülerin haklarını savunan, sistemin ve konjonktürün yanında değil karşısında yer almakla belki de, muhtemel pek çok “getiri”yi elinin tersiyle itmiş olan Nuray Mert'e, başörtülüler-imam hatipliler dediğimiz o devasa kitle adına vefa hissi duymayı, bırakın gazeteciliği insaniyet namına şık bulmuyor değilim. Bunu, haniyse farz-ı kifaye mesabesinde görüyorum.
Çünkü, o dönemi inancını damga gibi üzerlerinde taşıdıkları için “suçlular ve potansiyel suçlular” olarak yaşayanlar bilir ki, o linç yumruklarının altındayken, senin gibi olmayandan gelecek minicik bir destek, ufacık bir şefkat belirtisi haniyse yaşam iksiri etkisi oluştururdu. Nihal Bengisu Karaca, Ayşe Böhürler ve Sibel Eraslan gayet etkileyici metinlerle zaten durumu özetlediler.
Gelgelelim, Nuray Mert'e vefaya gelmeden önce de hesabına teslim etmemiz gereken paylar olduğu düşüncesindeyim. Bir kere 28 Şubat döneminde, dönemin şartlarına “uygun” davranıp/konuşup/yazıp keyfine bakma ihtimali varken, doğru bildiğini söylemeyi tercih etmiş bir yazardan sözediyoruz.
Bu dönem için de aynı durum geçerli. Bu eleştirel pozisyon alışın Mert'e hiçbir getirisi olduğunu sanmadığım gibi, belki alıp götürdükleri çoktur ve bu gidenler önemli şeylerdir. Bu duruş, Mert'in ifadelerinde samimi olduğunu gösterir ki, kanaatimce önemli olan, konumuzun can damarı olan da budur.
Derinlikli bir siyaset teorisi ve sıkı bir tahlil yeteneğiyle, eğer ki niyetinde sahici ve samimiyse, eğer ki belden aşağı vuran gizli ajanda erbabı yazarlardan değilse, -ki Nuray Mert'in niyetinden kazancı olmayan duruşu nedeniyle şüphe duyamayız- bir yazarın eleştirileri, hükümet için de, muhalefet için de, iktidar odağındaki herhangi bir kurum için de ufuk açıcıdır, gereklidir, hatta şarttır.
İki satır siyaset sosyolojisi okuyanlar bilir ki; iktidar ve otorite ancak meşruiyetle işler hale gelebilir.
Doğrusu, hala toplumun karar verici durumdaki tüm kurumlarından ortak mutabakat alamamış, Cumhuriyet'in zinde kuvvetlerine de, elit bürokrasisine de, Yargıtay'ına, Danıştay'ına da akılcı-yasal otoritesini kabul ettirememiş, hala sözgelimi bir Anayasa Mahkemesi'nden meşruiyet beratı alamamış bir hükümetin bırakın tek parti diktasını, olması gereken gücün tasarrufu konusunda bile fazladan efor sarfetmek durumunda kaldığı dönemler olduğunu düşünüyorum. Ve bunun enerji kaybına sebebiyet verdiğini…
Diktayı sorgulayacaksak, Cumhuriyet'in başından bu yana tek parti diktası muhibbi kesilegelmiş kesimlerden başlamamızı, lider sultası konusunda da muhalefet liderliği konusunda doktora seviyesine erişmiş Deniz Baykal'ı görmeyi yeğlerim. Ama Nuray Mert'i de, farklı argümanlarla farklı fikirler öne sürüyor diye kınamam.
Gerçi muhafazakar kesimden bazı kalemlerin Nuray Mert'i eleştirmesinin sebebini de “piyasadan silmek” gibi düşmanca hislere bağlıyor değilim. Olsa olsa, şaşkınlığın bir tür dışavurumu…
Gelgelelim, vakt-i zamanında aslında tam şu anda da, başörtülüleri “bizim kız kontenjanı”ndan, nasılsa gidecek yeri olmadığı pekala bilindiğinden “üç de versek gider, beş de” hesaplarıyla hak ettiğinin çok altında ücretlerle istihdam eden, kimileri onu bile yapmayan dindar camiadan çok daha değerlidir Nuray Mert'in duruşu…
Mesleki rikkate abla sevecenliğini ekleyerek elinden tutmaya çalıştıklarını, başörtülülerden vebadan kaçılır gibi kaçıldığı dönemlerde, onlarla “fotoğraf vermekten” yüksünmediğini çok duyduk sözgelimi. Mert, iki tane örtülü kadını mesleğe kazandırmışsa, bu değerlidir.
Eğer meselenin anlamını toplumsal açıdan görebiliyorsanız ve başörtüsü konusuna, kişisel kariyerin basamak yükselticisi olarak bakmaktan daha geniş çerçeveliyse perspektifiniz, bu yardımın size yapılmış olması gerekmez.
Tek bir kadının, ama tek birinin elinden tutmuş olması yeterlidir onu sevmenize… Kimi muktedir erkekler çünkü, tutmamayı seçmişti o dönemde, tutmamayı seçiyor günümüzde, çevrenize bakın göreceksiniz siz de…