Gündem

Nuray Mert: Totaliter rejime giden yolda sizinle neyi tartışalım?

"Yeni bir toplumsal sözleşmenin ifadesi olan yeni bir anayasa yapmanın imkânı yok"

08 Nisan 2016 13:11

 

"Otoriter rejimle yol aldığımız bir geçiş dönemi yaşıyoruz hiç şüpheniz olmasın, hedeflenen, anayasa değişikliği ile kritik eşiği aşıp totaliter bir düzenin inşası" diyen Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak "Şu anda yeni bir toplumsal sözleşmenin ifadesi olan yeni bir anayasa yapmanın imkânı yok. Çünkü toplumsal sözleşme metni kurgulamak için özgür bir toplumsal ve siyasal hayata ihtiyaç var. Özgürlüklerin bunca kısıtlandığı bir ortamda, neyi nasıl tartışacağız?" görüşünü dile getirdi. Nuray Mert, yazısında "İkna etmek zor, dayatmak kolay değil mi? Veya, asıl derdiniz doğru olduğuna inadığınız bir düzeni, anlayışı savunmak değil, işinizi yürütmek? Galiba, pek çoğunuz için, ikincisi değil mi? O halde, sizinle neden tartışalım? Sizinle neyi tartışalım?" ifadelerine yer verdi.

Nuray Mert'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (8 Nisan 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Otoriter rejimle yol aldığımız bir geçiş dönemi yaşıyoruz hiç şüpheniz olmasın, hedeflenen, anayasa değişikliği ile kritik eşiği aşıp totaliter bir düzenin inşası. Korkmayın, “askeri rejim anayasasının değişmesini istemiyorlar” ithamından. Bugüne bu tür laf cambazlıkları, ayak oyunları ile geldik. Mevcut anayasanın değişmesi gerekiyordu, ama amaç askerlerin kurguladığı otoriter yapıyı yıkmak, yerine demokratik bir anayasa kurgulamaktı. Şu anda, söz konusu olan bu değil, şu anda söz konusu olan milliyetçi-İslamcıdevletçi- militer bir totaliter rejimin kurumsallaşmasını tanımlayan bir anayasa çalışması. 

Öncelikle, şu anda yeni bir toplumsal sözleşmenin ifadesi olan yeni bir anayasa yapmanın imkânı yok. Çünkü toplumsal sözleşme metni kurgulamak için özgür bir toplumsal ve siyasal hayata ihtiyaç var. Özgürlüklerin bunca kısıtlandığı bir ortamda, neyi nasıl tartışacağız? “Kürtlerin hakları” deseniz “terörist”, “sivil vesayet sistemi” deseniz “darbeci”, “evrensel insan hakları” deseniz, “bize yabancı değerleri bahane edip iktidarı yıpratmak” ile itham olunmanız işten bile değil. İktidar çevresine siperlenmiş bir avuç “yarım yamalak okuryazar”, şimdiden totaliter rejimin çürük payandalarını inşa etmekle meşgul. Sanıyorlar ki, ucuz kurnazlığı “akıl”, pespaye bir dayatmacılığı “fikir” diye yutturabilirler. Bırakın bunlarla tartışmayı; tartışma eşit koşullarda olur, bir tarafın iktidarın her tür aracını kullanarak karşısındakini susturma imkânını kullandığı koşullarda tartışma olmaz. Biz kendi doğru bildiklerimizi söyleyelim. Şu anda en çok ihtiyacımız olan, doğru bildiklerimizin ardında sağlam durmak.

 

Dayatma var 

 

Başkanlık sistemi neden mi tartışılmasın? Çünkü ortada bir tartışma zemini yok, açık bir dayatma var. “Başkanlık sisteminde federatif yapı söz konusu olabilir” deseniz, “ayrılıkçı teröre destek” diye, başkanlık sisteminin tek başarılı uygulandığı yer ABD, orada kesin bir kuvvetler ayrılığı altyapısı var deseniz, “bizimki Türk tipi olacak” diye lafınız ağzınıza tıkılıyor. “Başkanlık sistemi dediğiniz,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorumluluksuz ve tek gerçek yetkili olacağı bir düzenin kurgulanması” deseniz, “şahsileştirmeyin” diyen bir babalanma. Siyaset alanının tümünü tek bir kişinin belirlediği, onunla da yetinmeyip bunu yasallaştırmak üzere formül yazdırdığı bir ortamda, “şahsileştirmeyin” demek, “fazla kurcalamayın, bu yutturmacaya gölge düşürmeyin” demekten başka hiçbir anlam taşımıyor.

 

Cahilliğin nobranlığı 

 

İkide bir “dillerinin sürçmesi”, dillerinin altındakinin zaman zaman dillerine dolanmasından başka bir şey değil. Diğer taraftan, bekçisiz köy bulmuş olmanın pervasızlığı, lafın ucunun nereye gittiğini hesap edemeyecek ölçekte bir cahilliğin nobranlığı. Aslında kimsenin kuvvetler ayrımı imiş, yargının bağımsızlığı imiş, kavradığı da aldırdığı da yok, sadece şimdilik nedense bu denli açık konuşulamıyor. Tıpkı, laikliği anayasadan çıkarmak istediklerini açıkça söyleyemedikleri gibi. Söylediğiniz gibi her şey kontrolünüz altında; daha neden çekiniyorsunuz, bari samimi olun belki oradan bir çıkış noktası buluruz. Belki de tüm dert, her çıkış noktasını tıkamak. İknaya, uzlaşıya mecaliniz yetmediği için şimdiye kadar her şeyi dayatma ile yaptınız, belli ki başka yol bilmiyorsunuz. 

Belli ki, açık olursanız, karşınıza çıkacak hiçbir soruyu cevaplayabileceğinize güveniniz yok. Bir süre önce, “laikliği istemiyorsanız, aklınızdaki bir tür İslam düzeni, hiç olmazsa güçlü iken delikanlı (bu terimi kadınları dahil ederek kullanıyorum) olun,onu da tartışalım” diye yazdım. Hadi ben önermiş olmayayım, siz kendiliğinizden bu tartışmayı başlatmış olun, neden bu sessizlik, insan doğru olduğuna inandığı şeyleri söylemekten neden çekinir? İkna etmek zor, dayatmak kolay değil mi? Veya, asıl derdiniz doğru olduğuna inadığınız bir düzeni, anlayışı savunmak değil, işinizi yürütmek? Galiba, pek çoğunuz için, ikincisi değil mi? O halde, sizinle neden tartışalım? Sizinle neyi tartışalım?

 

İlgili Haberler