Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, "Mevcut iktidar tüm hikâyesini tüketti, satın alabileceği her şeyi ve haysiyeti satılık herkesi satın aldı, sindireceği herkesi sindirdi, soytarısı, şakşakçısı en zengin, en azgın düzeni kurdu, ama dertlerine deva olmadı, bundan sonra da olmayacak" dedi.
Nuray Mert'in Cumhuriyet'te "Merak etmeyin, istedikleri düzeni kuramayacaklar" başlığıyla yayımlanan (31 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
Türkiye’nin geldiği noktada ister istemez kaygılar, endişeler, sorunlar, kriz öne çıkıyor. Ama bu arada, gözden kaçırılmaması gereken değişimleri de unutmamak lazım, yani korkmayın, sürüklemeye çalışanlara rağmen Türkiye “faşizm”e sürüklenemez. Hatırlarsanız, Marx, “tarih kendini önce trajedi, sonra fars (maskaralık) olarak tekrar eder” demişti.
Türkiye, geçen yirmi yıl içinde büyük değişimler yaşadı; postmodern darbeye maruz kalan muhafazakâr-İslamcı kesim merkez siyasete yöneldi, tüm baskılara rağmen iktidar olmayı başardı, bu arada eskimiş iktidar bloku bile idam cezasının kaldırılması başta olmak üzere demokratik adımlar atmak zorunda kalmıştı. AK Parti, kendisine tehdit olarak gördüğü askeri vesayeti yıkma sürecine vesile oldu, askerin sivil siyasete müdahalesi siyasi tarihimizde ilk kez ciddi bir tartışma ve itiraz konusu oldu. Yaşanan tüm zikzaklara rağmen Kürt meselesinin çözümü, siyasetin ana konularından biri haline geldi. Geldiği nokta muhafazakârlığı dayatma da olsa, katı laiklik anlayışı yerini, büyük ölçüde demokratik laiklik anlayışına bıraktı, bunun sonucunda değil üniversiyete, başörtülü milletvekillerinin Meclis’e girmesi kıyamet koparmadı. Ekonomik büyüme siyaseti bir yandan “vahşi kapitalizm” çizgisinde ilerleyip verdiği tüm kurbanlara karşın, liberal hayat tarzı, bireyselleşme, farklılaşma özellikleriyle bir orta sınıf toplumu yarattı. Her şey bir yana, yirmi yılda beklentileri daha yüksek, daha özgürlükçü yeni nesiller yetişti.
Aslında otoriterleşme ve faşizan savruluşlar bir yanıyla böylesi hızlı değişimlerin, sonuçlarından biri olarak görülebilir. Avrupa’da faşizm, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarının olduğu kadar, modernleşmenin baş edilmesi zor, tedirgin edici sonuçlarına karşı bir ters tepmeydi. Değişim süreçlerinde pek çok toplum benzer ters tepmeler yaşadı, halen yaşıyor. Şimdi AK Parti çevresi de, bir yönüyle, büyük ölçüde kendi iktidar sürecinde Türkiye’de yaşanan hızlı değişimin sonuçlarına katlanamadığı, karmaşıklaşan toplumu ve onun taleplerini yönetemediği için İslamcı otoriterliğe savruluyor. Demokrasi ile yönetemediği toplumu, benzer pek çok örnekte olduğu gibi, zapturapt ile sindirme yolunu tutuyor. Bu noktaya gelmiş bir toplumun sindirilerek yönetilemeyeceğinin farkında değiller. Evet, iktidarın Türkiye’yi sürüklediği mecranın tüm topluma bedeli ağır olacak, işin burası çok vahim, ama sonuçta, bu ülkeyi istedikleri kıvama getiremeyecekler. Tüm gazeteleri, televizyonları kapatsalar da, tüm muhalifleri hapse atsalar da, servet transferine, kamu talanına hız verip, zenginliklerini artırsalar, diğerlerini yoksullaştırsalar da, assalar da, kesseler de bir zorba rejimi kurmayı başaramayacaklar.
İktidar tüm hikâyesini tüketti
Ne şekilde olursa olsun, askeri vesayetin yıkılma sürecini yaşamış bir toplum, bir daha “asker millet”, “ordu-millet el ele” dayatmasına gelmez. İstedikleri kadar, kardeşinin tabutunun başında hesap soran yarbay- ağabeyi, insanlıktan uzaklaşma pahasına mahkûm etmeye çalışsınlar, asker-sivil herkes artık “emir demiri keser” robotluğundan uzaklaştı, “neden savaşıyoruz” sorusundan kaçamazlar.
Hiçbir iktidar, asker-sivil, kimseye “bana hesap sorma” diyemez. Türkiye toplumu, istedikleri kadar milliyetçi olsun, çözüm sürecinde verilen sözleri unutmaz, salak yerine konmayı hazmedemez. Anlı şanlı tarih, bu toplumun çoğunluğu için ne kadar övünç kaynağı olursa olsun, bugünün ayıplarını “tarihin parıltısı” ile örtmeye devam edemezler.
Mevcut iktidar tüm hikâyesini tüketti, satın alabileceği her şeyi ve haysiyeti satılık herkesi satın aldı, sindireceği herkesi sindirdi, soytarısı, şakşakçısı en zengin, en azgın düzeni kurdu, ama dertlerine deva olmadı, bundan sonra da olmayacak. İnsanı, insan hayatını, özgürlüklerini hiçe sayan, içinden insan geçmeyen, hiçbir “tarih, millet, din, dava” masalı artık kalıcı bir iktidarın ikna edici hikâyesi olamaz, olmayacak. Endişelenmek, kaygılanmak, geldiğimiz hale vahlanmak için çok sebep var, ama merak etmeyin istedikleri, özledikleri, dayattıkları olmayacak.