Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliğine ilişkin yapılacak referandumla ilgili olarak "'Hayır’a aklı yattığı halde maslahat gereği 'Evet' diyecek gibi davrananlar, kem küm edenler, bazılarının deyimi ile 'gönülsüz evet diyenler'in, korkaklıkları, çıkarcılıkları, ufuksuzlukları yüzünden bu ülkeye yaptıkları kötülüğü hiç unutmayacağım" dedi.
Nuray Mert, "aydın, siyasetçi, yazar, çizer diye geçinip işi gücü toplum ve siyaset üzerine düşünmekten, kılı kırk yarmak durumunda olanların göz göre göre, böylesi bir sistem değişimini onaylamasını ya özgürlük düşmanlığı ya da samimiyetsizlik olarak görmekten kendini alamadığını" söyledi.
Nuray Mert'in "Sorun ‘Hayır’ değil, ‘Evet’ diyenler" başlığıyla yayımlanan (13 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş bir süreç yaşanıyor, tüm olan bitenler bir yana, referandum tam bir göstermelik seçime dönüştü. “İhsası rey” de değil, makbul sayılacak vatandaşların “evet” demesinin beklendiği en yüksek makam dahil, tüm iktidar ve devlet çevresi tarafından ilan edildi. Otoriter ülkelerde, seçimlerde yönetimin dediğinin göstermelik olarak oylanmasından bile tuhaf bir durum bu. Zira, güya Cumhurbaşkanlığı sistemi önerisi milletin reyine sunuluyor, güya iki seçenek var, ama bu iki seçenekten hayır’ı seçenler şimdiden suçlu ilan edilmiş vaziyette. Hem de teröristler ile aynı tarafta olmak suçlamasıyla! AK Parti gerçekten de bizim hayal edemediklerimizi gerçekleştirdi, zira böyle akıl almaz, vicdan kaldırmaz bir şeyi hayal etmek, bizler için imkânsızdı.
Doğrusu, bu seçim en başından, hepimiz için, diğerlerinden çok farklı bir seçim; zira kuvvetler ayrımını, yargı bağımsızlığını, yönetimin denetlenmesi ve şeffaflığını ortadan kaldıran, yani demokrasiden tümüyle vazgeçmek anlamına gelecek bir sistem/rejim değişikliğini onaylayanlar ile onaylamayanlar, bu kez, sıradan bir seçimde farklı partilere, görüşlere oy verenlerden daha farklı biçimde ayrışıyoruz. Bu ayrım, demokratik zeminde yaşanan siyasal görüş ayrımından çok daha derin bir ayırım. Bu kez, ülkemizin geleceğine yönelik hayallerimiz, topluma, siyasete bakışımız genel olarak uzlaşmaz biçimde birbirinden ayrılmış oluyor, belli ki bundan sonra aynı ülkede yaşayacağız ama ayrı dünyaların insanları olarak. Cumhurbaşkanlığı sistemi kurulursa, kuşkusuz yasal olana tabi olacağız, o çerçevede hareket edeceğiz ama biz hayır diyenler, bu sistemin hakkaniyetine inanmayacağız. Dahası “evet” diyenlerin biz hayır diyenlerin, daha seçim sürecinde uğradığı haksız muameleyi bile sorun etmediklerini hiç unutamayacağız. Veya kendi adıma konuşayım, en azından ben bu duygu ve düşünceler içinde olacağım.
2010 referandumu da çok gerilimli geçmişti, ancak o dönem ve tartışması, bu seferki ile kıyas kabul etmez. Hakkımda yayılan tüm tevatürlere rağmen ben “yetmez ama evet”çi falan değildim, tam tersine, pek çok demokrat arkadaşımızın husumeti, son derece kırıcı ve yıpratıcı söylemlerine karşın “iki kere hayır” dedim, pek çok panel ve toplantıda bu görüşü savundum, isteyenler en azından yazı arşivlerime bakabilir. Ama o günden sonra, kimseyi, her vesile ile “evet” veya “yetmez ama evet” dedi diye eleştirmedim, tam da bu nedenle bana “yetmez ama evet”çi diye yöneltilen eleştiri ve yıpratmalara karşı “hayır dedim” diye savunma yapmayı zul saydım. Zira, o dönemde hâlâ, bence öngörüsüzlük de olsa “yeter veya yetmez evet” oyu adına demokrasi tartışması yapmak makul sayılabilirdi. Ama artık, durum çok farklı; söz konusu olan, göz göre göre özgürlüklerden, demokrasiden uzak bir sistem dönüşümüne onay vermek veya karşı çıkmak.
Ben bir vatandaş olarak, demokrasi açısından bir felaket olacağını düşündüğüm bir sistem değişikliğine “hayır” diyeceğim, oyumu bu şekilde kullanacağım. Bu seçimimin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsıyla hiç alakası yok, kime o yetkiler verilecek olursa olsun benim için durum fark etmez, tarif edilen sistem benim açımdan antidemokratik bir sistemdir. Büyük bir ihtimalle, sistem değişimi gerçekleşirse, her zamanki gibi yasal çerçeve içinde davranmaya özen göstereceğim, ama artık bu ülkede birlikte yaşadığım diğerleri ile aramda aşılmaz bir uçurum olacak, umarım hayatlarımız hiç kesişmeyecek. “Diğerleri”nden kastettiğim, tabii daha ziyade siyaset üzerine yazıp çizen, görüş beyan eden, aydın denilen zümreye mensup “evet” diyenler. Yok, “halk en doğrusunu bilir” diye kestirmeden popülizm yapmak adına, “evet”çiler arasında ayırım yapmak istemiyorum. Daha basit ve sade bir gerekçem var; aşla, işle, hayat gailesi ile meşgul, sevdikleri liderin yönetmesinin en doğrusu olduğuna inanan insanların masumiyetine, samimiyetine inanıyorum, geçmiş dönemlerde yaşadıkları kırgınlıkların hafızasını dikkate almak ihtiyacı duyuyorum, pek çoklarının nezdinde “birbaşörtüsü yasağının kalkmasının bile kırk yıllık hatrı var”, bunu yok sayamıyorum.
Buna karşın, aydın, siyasetçi, yazar, çizer diye geçinip, işi gücü toplum ve siyaset üzerine düşünmekten, kılı kırk yarmak durumunda olanların göz göre göre, böylesi bir sistem değişimini onaylamasını ya özgürlük düşmanlığı ya da samimiyetsizlik olarak görmekten kendimi alamıyorum. Hele hele, hayır’a aklı yattığı halde maslahat gereği “evet” diyecek gibi davrananlar, kem küm edenler, bazılarının deyimi ile “gönülsüz evet diyenler”in, korkaklıkları, çıkarcılıkları, ufuksuzlukları yüzünden bu ülkeye yaptıkları kötülüğü hiç unutmayacağım.