Yaşam

'Nihat Erim'in katilleri öğrencilerimdi'

Prof. Dr. Mustafa İsen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olmasıyla birlikte üniversiteden bürokrasiye yönelen hayat hikayesini anlatıyor.

08 Kasım 2009 02:00

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, 2002’de Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olmasıyla birlikte üniversiteden bürokrasiye yönelen hayat hikayesini anlatıyor. Türk Edebiyatı ve Balkanlarda Türk kültürü ile ilgili yayınlanmış çok sayıda çalışması bulunan İsen, askerliği sonrası öğretmelik yaptığı lisedeki öğrencilerinin bir kısmının daha sonra Nihat Erim’in katili olduğunu söylüyor.

Hürriyet gazetesi muhabiri Faruk Bildiricinin,
Prof. Dr. Mustafa İsen ile gerçekleştirdiği söyleşi şöyle:

Çankaya sofralarının mimarı


Bakmayın Prof. Dr. Mustafa İsen’in Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olduğuna. O bürokrasinin değil edebiyat dünyasının insanı. Daha doğru bir tanımla kültür araştırmacısı bir akademisyen. Hayatının rotası 2002’de Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olmasıyla birlikte üniversiteden bürokrasiye yöneldi. O tarihten itibaren dört bakan değişti, o müsteşarlıkta kaldı.

Ta ki Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olana değin. Gül, İsen’i yanına aldı. İsen de farklı işlere imza attı, “Çankaya sofraları” gibi...

CUMHURBAŞKANLIĞI’NA GEÇİŞİM

Başım göğe erdi

2007 seçimlerinden önce Atilla Bey (Koç) geldi, “Başbakan’ın talimatı var, istifa edip milletvekilliğine başvurmanızı söylüyor” dedi. Ben de başvurdum. Listeler açıklandığında ismim yoktu. Bana bir dosya karışıklığı olduğu söylendi. Abdullah Gül’le Refah-Yol hükümetinde Türk dünyasından sorumlu devlet bakanıyken tanıştık. Cumhurbaşkanı seçildiğinin ertesi günü beni Köşk’e çağırdı, “Genel Sekreterlik için sizin üzerinizde karar kıldık.” dedi. Kendisine şu cevabı verdim: “Öyle bir görev teklif ettiniz ki, başım göğe erdi.” Genel Sekreter Yardımcım Emin Kuz, YÖK üyesiydi. Temdit etmek istemeyince Sayın Cumhurbaşkanı bu görevi de benim üstlenmemi istedi.

ANKARA’YA GELİŞİM

Milli Eğitim’de müşavirlik yaptım

Belgrad’dan sonra yeniden Erzurum’a döndüm. 1988’de Hasan Celal Güzel döneminde Milli Eğitim Bakanlığı Müşaviri olunca Ankara’ya geldim. Aile Araştırma Kurumu’nda da bir süre müşavirliğim var. Ankara’yı sevdim, kadromu Gazi Üniversitesi’ne getirdim. Sonra Başkent Üniversitesi’nde Türkoloji bölümünü kurduk.

GURMELİĞİM

Sayılı peynir uzmanlarından biriyim

Kendimi birinci sınıf gurme olarak tanımlarım. En sevdiğim yemek, kuru fasulye. Ama farklı yemekler denemek hayatımın amaçlarından biri. Peynirde Türkiye’nin sayılı uzmanlarındanım. Keçi peyniri birinci tercihim. Hayatımın en güzel keçi peynirini Ohri’de yedim.

MİSYONUM

Gri de güzel bir renktir

Hayatın siyah-beyaz olmadığı kanaatindeyim. Gri de güzel bir renktir. Kültür Bakanlığı’nda müsteşarlık yapan birisinin Türkiye gerçeğini iyi fark etmek için Doğan Hızlan’la da iyi ilişkileri olmalıdır, Mehmet Şevket Eygi ile de. İlla birinden yana, birine karşı olmak gibi bir durum söz konusu değil.

İLKOKUL ÖĞRETMENİM

Farklı olduğumu görmüş

Köyümüze genç bir öğretmen geldi. Beni okutması için babamın çok üzerine gitti. Çorum İmam Hatip Lisesi’ni kazandım. Oradan Erzurum Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne. Ancak öğretmen olmayı hayal ediyordum.Ufkum orasıydı. Fakat her ufuk çizgisine vardığımda ötesinde ne olduğunu merak ettim. Maceracı ruhuma eşim Reyhan hep destek oldu. Asistanlık sınavını kazandığımda henüz 1.5 yıllık evliydik. Erzurum’a gelmeyi kabullenir mi diye endişeliydim. Kabul etti. Belgrad’a giderken de yine tereddüt etmeden istifa etti, benimle geldi.

ÇOCUKLUK ANIM

Perdenin altından ayakları gördüm

Üç-dört yaşındayken bir gün perdenin altından çok sayıda yürüyen ayak gördüm. Merakla perdeyi araladım ve insanların bir tabut taşıdıklarına şahit oldum. Komşularımızdan birinin oğlunun cenazesiydi. O ölüm hadisesi hayatımda öyle ciddi izler bırakmış olmalı ki, beni ölümle sanat ilişkisi konusunda bir doçentlik tezine götürdü. “Acıyı Bal Eylemek” kitabım, klasik kültürdeki ölüm anlayışı ve ölüm-sanat ilişkisini anlatan bir çalışmadır. Hâlâ çok mecbur kalmadıkça cenazelere gitmekten kaçınırım. Kendi ölümüme ise artık çok hazırım. Gelecekten tek korkum Alzheimer’a yakalanmak.

HAYATIMIN YOL AYRIMI

Balkanlar beni hiç bırakmadı

Belgrad Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliği, hayatımda çok ufuk açmıştır. Zaten Balkan kökenli bir ailenin çocuğuyum. Orada geçen 2.5 yıl içinde Belgrad’la yetinmedim, eski Yugoslavya’yı adım adım gezdim. Balkanlardaki kültürel mirasımız bildiğimin fersah fersah ötesinde bir tabloydu. Balkanlar bir daha beni bırakmadı. TRT’de “Dünden Bugüne Balkanlar” adlı dizinin danışmanlığını yaptım. Balkanlara yönelik bir gezi rehberi hazırladım.

HOBİM

Kitap okumak hayatımın parçası

Çorum İmam Hatip Lisesi’nde 6 yıl kaldım. Üçüncü sınıftayken bir etüd ağabeyi kolumdan tuttu, okulun kütüphanesine götürdü. Ondan sonra kitap okumak hayatımın bir parçası oldu. Okuma düzenini hiç kesmedim, çok şükür akşamları okuyorum. Bir hafta vakit ayırsam bitirebileceğim “Şiirlerin Sultanları, Sultanların Şiirleri” adını vereceğim bir kitabım var. Biyografiyle ilgili makalelerimi toplayacağım, adı da “Türk Biyografi Geleneği Üzerine Notlar” olacak. Bir yaşamöykümü yazmak istiyorum. Hani çocukların sünnet arabalarının önünde “Ucundan azıcık” yazar ya, kitabımın adı da “Ortaçağın Ucundan Azıcık” olacak. Çünkü 53 doğumluyum, toplumun 70’lerden itibaren yaşadığı müthiş değişime tanık oldum.

MÜSTEŞARLIK

Hüseyin Çelik önerdi

Erzurum’da doçentken Van’a üniversite yeni kuruluyordu, iki yıl oraya derse gittim. Hüseyin Çelik’le orada tanıştık. O zaman genç bir okutmandı. Sonra alakamız hep devam etti. 2002’de bakan olduğunda tebrik için telefon ettim. Beni görüşmeye çağırdı. “Kültür Bakanlığı’nı aldık üstümüze, herhalde bize yardım edeceksin” dedi. “Elbette, müsteşar önemli. Kafanda bir isim var mı?” dedim. “Evet” dedi. “Mahzuru yoksa öğrenebilir miyim?” deyince “Yok mahzuru, Mustafa İsen’i düşünüyoruz” cevabını verdi. Ben asla beklenti içinde değildim.

ÖĞRETMENLİK GÜNLERİM

Nihat Erim’in katilleri öğrencimdi

Öğretmenlik hatıralarım maalesef çok olumlu değil. İstanbul’da Çatalca Lisesi’nde üç ay öğretmenlik yaptım. 75 mezunuyum, bizi hemen askere aldılar. Askerliğimi bitirince Bakırköy’de bir liseye edebiyat öğretmeni oldum. İstanbul’un en sorunlu liselerinden birisiydi. Üzülerek belirteyim ki, oradaki öğrencilerimin bir kısmı daha sonra Nihat Erim’in katili oldular. Hayatımda ilk defa bir işe giderken ayaklarım geri geri gidiyordu. Her gün olay oluyordu. Erzurum Üniversitesi’ne asistan olarak o ortamdan da kurtulmuş oldum.

MİT RAPORU

Tarikatlarla ilişkim olmaz

Müsteşarlığa atanırken MİT’in hakkımda olumsuz yazılar yazdığını duydum. Neden öyle yazdıklarını öğrenebilecek konumdayım. Merak etmedim. Dini değerlere önem veren birisiyim ama özgürlüğüm her şeyin önünde. Ne bir tarikatla, ne bir cemaatle hayatımın hiçbir aşamasında bağlantım olmamıştır.

ÇOCUKLUK HAYALİM

Çocukluğumda hep bir atmacayı yuvasından alıp ehlileştirmeyi hayal ettim. Bunu duyan bir köşk görevlisi Artvin’den atmaca getirmiş. Bir hafta baktık, sonra doğaya bırakılmak kaydıyla Artvin’e geri gönderdim. Çünkü atmaca bu iklimde kalamaz.