Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Dolmabahçe ve Maçka Parkı'nda eş zamanlı olarak düzenlenen terör saldırılarıyla ilgili olarak "Sivillerin de öldüğü anlaşılınca eylemi PKK üstlenmedi, o işi TAK’a bıraktı. Sadece polisler ölseydi sorun yoktu, PKK göğsünü gere gere bu eyleme imza atacaktı" iddiasını ileri sürdü.
Nihal Bengisu Karaca'nın "‘Polisleri’ değil; Adem’i, Okan’ı, İlker’i..." başlığıyla yayımlanan (13 Aralık 2016) yazısı şöyle:
“Sozün bittiği yer...” sözü kadar hızlı eskimiş başka bir söz daha var mıdır? Bilmiyorum. Bildiğim şeyleri, bugünleri bile arayacak hale gelmemek için ettiğim duaların sayısına kilitledim.
Yaşanan acıları sığdırabileceğimiz kaplar giderek azalıyor. 10 Aralık günü saat 22.30 civarında evimin pencereleri içe doğru esneyip semaya siyah dumanlar yükseldiğinde anladım, “Eyvah”, -galiba çok insanın canı yandı yine “eyvah”- gerçeğini... Vitrin şangır şungur oynadı yerinden; en son 15 Temmuz gecesi böyle, “Bırak bizi gidelim” diyordu fincanlar, pasta tabakları. Greve gidiyorlardı evin bütün camları. Sinsice yaklaşıp katletmenin sonuç elde etme aracı haline geldiği bir dünyaya tek lokma ağız tadı sunacak değillerdi. Onları anladım ve hak verdim. Kapıları açacak olsam aklımı da alıp kaçacaklarından emindim.
Hangisine yanalım?
Kalleş saldırıya Taksim’e giden dolmuşta yakalanan Selin Çelik’e mi? Biten vize sınavlarından sonra biraz rahatlamak için Ankara’dan İstanbul’a gelen Tıp Fakültesi öğrencisi M.Berkay Akbaş’a mı? Fanatik Beşiktaşlı Tunç Uncu’ya mı? Kıyamete yakalandığında şoförlüğünü yaptığı minibüsün koltuğunda olan ve kırmızı ışıkta durmaktan başka günahı olmayan Velat Demiroğlu’na mı?
Vodafone Arena Stadı önü ve Maçka Parkı’nda polisleri yakmak istediler.
Stadyumdan sorumlu Özel Güvenlik Şube Emniyet Müdürü Vefa Karakurdu az sonra saldırıda can vereceğinden habersiz Habertürk muhabirine, “Ya görüyor musun, 1500 Bursalı taraftar geldi. Bak olaysız bitti” diye seviniyordu.
Çoğu terütaze genç polislerdi.
Konyalı şehit polis Nazif Emre Horoz 24 yaşındaydı. İki yıl olmuştu evleneli.
Şehit polis Ali Aksoy göreve başlayalı 3 yıl olmuştu.
Şehit polis Adem Serin daha 24 yaşındaydı. Babası temizlik işçisiydi ve bir ay sonra nişan töreni için Gaziantep’e gelecek oğlunun mürüvvetini görmek için gün sayıyordu.
Şehit polis Okan Doğan 23 yaşındaydı. 2 yıldır polis olarak görev yapıyordu.
Şehit polis İlker Uylaş dört ay önce evlenmişti. Sadece 27 yaşındaydı. Babası Hatay Emniyet Müdürlüğü’nde bekçiydi. Oğluyla gurur duyuyordu.
Şehit polis Oğuzhan Duyar sadece 2 aydır polisti. 21 yaşındaydı. Annesi Nurhan Duyar, “Oğlum hep şehit olmak istiyordu” diyerek içimizi bir kez daha kanattı.
Şehit polis Süleyman Sorkut henüz 6 aylık polis memuruydu. Cenazesinde Kürtçe ağıtlar yakıldı.
Şehit Soner İdil’in memleketi Van’a da ateş düştü. Çünkü sadece 27 yaşındaydı Soner ve 3 ay önce göreve başlamıştı.
Şehit Hüseyin Akyüz’ün Bursa’daki evinde gözyaşı var. İstanbul Çevik Kuvvet Özel Tim Amirliği’nde görev yapan Hüseyin sadece 24 yaşındaydı ve göreve başlayalı 5 ay olmuştu.
Şehit polis Mustafa Öztürk’ün 27 yıl yaşamış naaşı ise Samsun’a gitti. 2.5 yıllık polisti.
Şehit polis Murat Yılmaz için Muş’taki bir ev bayraklarla donatıldı. 2 yıldır görevdeydi.
Şehit polis Metin Düzgün 1.5 yıllık polisti.
Hasan Bilgin şehit olduğunda polis olalı 1 yıl olmuştu.
***
Sivillerin de öldüğü anlaşılınca eylemi PKK üstlenmedi, o işi TAK’a bıraktı. Sadece polisler ölseydi sorun yoktu, PKK göğsünü gere gere bu eyleme imza atacaktı.
Polis-sivil ayrımı, ölen polisin anısını “devlet” kavramının mutlakiyet ve tahakküm içeren loşluğunda görünmez kılmak ve onları öldüren teröristle empatiyi sürdürmek için yapılıyor.
PKK’nın hedef aldığı, yok ettiği polislerin bazılarının isimlerini, yaşlarını bu yüzden sıraladım. Yarın bir gün, bu olay “Polisler öldü” cümlesiyle paketlendiğinde, itiraz edelim diye. Unutmayalım: Onlar Robocop değil, insandı.
Yumurtanın sayıyla piştiği evlerden gelen çocuklardı onlar; düzgün bir yaşam sürmek ve hizmet ettikleri vatanın teşekkürüyle itibar kazanmak istemişlerdi. Onları polis olmaya sevk eden motivasyon, vatan evladının en doğal, en insani arzusuydu.
Hayatlarını topun ağzına koyan bir mesleği seçmiş olmaları, ölümlerinin sivillerinkinden daha az acı vermesini gerektirmiyor. Bir katliama kurban gittikleri gerçeğini değiştirmiyor.
Her birinin bir adı var. Ve izin verilseydi, yaşayacakları bir hayatları da olacaktı.