Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden Albay Sait Ertürk'ün vurulduktan sonra telefonla Kurmay Albay Nedim Ulusan'ı arayarak, "Vuruldum Nedim, ölüyorum, kan kaybediyorum, çocuklarım sana emanet" dediğini aktardı.
Bursalı, "...Ama çatışa çatışa tugay komutanlığına giriyorlar. Saat gece 02’yi geçiyor. Komutanlık boş, Davut Albay, Nedim Albay’a “Bu hain kaçmış, burada yok” diye sesleniyor telefonda. Cemaatçi komutan, darbenin başarısızlığını görünce, bu iş bitti diyerek, çocuklarını da alıp arabasıyla kayıplara karışmış, halen aranıyor. Ama içeride çatışma sürüyor. Davut Albay ateş altında kalıyor. Bir kurşun karnına, bir kurşun koluna giriyor, biri de parmağını uçuruyor. Düştüğü yerden Nedim Albay’a telefonla 'Vuruldum Nedim, ölüyorum, kan kaybediyorum, çocuklarım sana emanet...' diye sesleniyor" ifadelerini kullandı.
Orhan Bursalı'nın, "Nedim vuruldum, ölüyorum, çocuklarım sana emanet!" başlığıyla yayımlanan (21 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Darbecilerin köprü işgali ve arkasındaki büyük kahramanlık öyküsü
“Bunlar benim tanklarım birliklerim, köprü üzerinde ne arıyorlar...” Yavuz Türkgenci, tümen komutanı, evinde, bizler gibi ekranda köprüler üzerinde trafiğin kesildiğini seyrederken askerlerini görüyor. Hey ne oluyor orada diye ayağa fırlıyor, birden fark ediyor ki tümeni neredeyse elinden gitmiş, bazı birlikleri harekete geçmiş... “Askerlerimin ne işi var köprüde, yol kesmelerinde!” Belli ki bir kalkışma yaşanıyor, hemen silahını kuşanıyor, telefona sarılıyor ve Balmumcu’daki lojmanından koşarak köprüye iniyor...
Ki ordu komutanı ise çoktan köprüde, olay yerinde. Acil telefon konuşmalarından anlaşılıyor ki tümenine ait iki tugay elden gitmiş. Tulum halinde darbe harekâtına katılmışlar. Cemaatçi bir kalkışma ile karşı karşıya oldukları üzerinde fikir birliğindeler.
Güvendiğin komutanları ara
O sırada Sapanca’da bir kurmay albay. Nedim Ulusan. 66. Mekanize Tugayda komutan yardımcısı. O sırada görevli değil. Yurtdışına görevlendirilmiş ama henüz gitmemiş. Balyoz’da yargılanıp orduya dönen subaylardan. Tugayı darbe halinde. Tümen komutanı Türkgenci’yi arıyor, Cemaatçiler darbe yapıyor komutanım diyor. Kalkıp İstanbul’a gelmek için izin istiyor. Ama zaman yok. Komutan, orada kal ve güvendiğin kim varsa ara, emirlerimi bekle. İki tugay geri alınmalı, bununörgütlenmesinde çalış, diyor.
Birinci Ordu’nun komutanı Ümit Dündar, Türkgenci, Vali ve Emniyet Müdürü ile birlikte. İsyancıları ikna etmeye çalışıyorlar.
Sait Ertürk Albay vuruluyor
Nedim Ulusan ise güvendiği arkadaşlarını arıyor. Herkes, tüm darbe karşıtı cemaatçi olmayan subaylar ilişki içinde müdahale için harekete geçiyorlar.
İki kurmay albay, Sait Ertürk ve Davut Ala. Emniyetten aldıkları araba ile 66. Mekanize Tugay’a yollanıyorlar. O sırada bir otobüs dolu silahlı asker kışlaya girmek istiyorlar. Üstleriyle konuşuyorlar “Sokmayın içeri, vurun, gerekeni yapın” talimatı alıyorlar. Daha sonra oradan bir zırhlı araçla esas isyan merkezi Topkule Kışlası’na gidiyorlar. Nizamiyedekileri de yanlarına alıp içeri girmeye çalışıyorlar.
Bakıyorlar ki kışlaya konan bir helikopterden silahlı akademi öğrencileri iniyor. Bekliyorlar, kuvvet istiyorlar. Daha önce gittikleri tugaydan gelen çevik kuvvet polisleriyle birlikte içeri giriyorlar ve çatışma başlıyor. Önce bir polis memuru vurulup şehit oluyor. Arkasından Sait Ertürk Albay vurulup düşüyor ve orada şehitoluyor.
‘Vuruldum Nedim!’
Ama çatışa çatışa tugay komutanlığına giriyorlar. Saat gece 02’yi geçiyor. Komutanlık boş, Davut Albay, Nedim Albay’a “Bu hain kaçmış, burada yok” diye sesleniyor telefonda. Cemaatçi komutan, darbenin başarısızlığını görünce, bu iş bitti diyerek, çocuklarını da alıp arabasıyla kayıplara karışmış, halen aranıyor.
Ama içeride çatışma sürüyor. Davut Albay ateş altında kalıyor. Bir kurşun karnına, bir kurşun koluna giriyor, biri de parmağını uçuruyor. Düştüğü yerden Nedim Albay’a telefonla “Vuruldum Nedim, ölüyorum, kan kaybediyorum, çocuklarım sana emanet..” diye sesleniyor.
‘Tutuklayın haini’
Bu arada diğer isyancı tugayda da çatışma var. Tümen komutanı Kurmay BaşkanıErkan Olgay ve komutan yardımcısı Hançeri Sayat güvendikleri adamlarla ve polis desteğiyle tugayı basıyorlar. Orada da omuz omuza savaşıyorlar ve bu ikinci tugay komutanını yakalıyorlar.
Komutanlarına telefon ediyorlar, aldıkları emir: “Tutuklayın haini”.
***
Eşzamanlı olarak köprü üzerinde cemaatçi tank ve birliklerin teslim olmaları için uğraşlar sürüyor. Tutuklanan komutanın görüntülü resimlerini gösteriyorlar: “Tugay komutanlarınız elimizde, artık teslim olun, yoksa hepinizi havaya uçururuz” diye sesleniyorlar.
Gün ışımış köprü üzerinde, insanlar öldürülmüş. Orayı işgal için gelmişler ama fare kapanına sıkışıp kalmışlar. Darbe girişimi bitmiş.
Başından itibaren darbeye karşı dimdik ayakta duran ordu komutanı ve tümen komutanının son teslim olun çağrısına uymaktan başka çareleri kalmıyor.
***
Biz evde saat 22.15’ten itibaren birinci köprü üzerinde trafiğin kapatılması üzerine görüntüleri izler ve haberlere kulak verirken, kimimiz Ankara’daki bombalamaları seyrederken, İstanbul’daki girişim de yurtsever subaylar tarafından inlerinde böyle bastırılıyordu. Tugaylar ele geçirilmeseydi, İstanbul çok büyük olaylar yaşayacaktı.
Balyoz’dan yargılanıp orduya geri dönen subaylar, jandarma albaylar ve generaller, bilinen 5’i de darbenin bastırılmasında fiilen görev alıyor. '45mekli olanlar da beylik tabancalarıyla isyan edenleri ikna için gece yollara dökülüyor.
İstanbul isyanının bastırılmasında büyük katkısı olanlardan bazı isimler: Erkan Olgay, Hançeri Sayat.. Yavuz Türkgenci.. Sait Ertürk, şehit. Davut Ala, kahramanlardan, hastanede durumu iyi gidiyor.
Ahmet Yavuz, Balyoz emeklisi tümgeneral, Anadolu yakasında sahilde darbeci birlikleri ikna etmek için çabaladığını biliyordum. Öykünün kısasını ondan dinledim, ama ayrıntılarını başkalarından.
Geride şehit Sait Ertürk’ün kızının “İki gün önce babamı aldılar benden” diye başlayan yürekleri darmadağın eden mektubu kalıyor, okuyunuz: (www.ulusalkanal. com.tr/m/?id=112556)