Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin
20 Temmuz 2016 18:28
Hükümet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Genelkurmay 15 Temmuz darbe girişiminden kendi ifadeleriyle Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) olarak niteledikleri Gülen Cemaati'ni sorumlu tutuyor.
Fethullah Gülen ise, suçlamaları reddediyor. Şimdilerde Türkiye'nin iadesi için ABD'ye baskı yaptığı Gülen, 'darbeyi binlerce kez lanetlediğini, demokratik usullerle iktidara gelmiş olanların anti-demokratik yollarla bertaraf edilmelerini hiçbir zaman düşünmediğini' söyledi.
Ancak 16 Temmuz sabahından bu yana yaşananlar soruşturmanın odağında Gülen hareketinin olduğunu gösteriyor.
Darbe girişimi soruşturması, yüksek yargı, MİT, emniyet ve çok sayıda kamu kuruluşunda cemaatle ilgili olduğu söylenen kişilerin açığa alınması ya da gözaltı veya tutuklanmalarıyla derinleşti.
Ergenekon - Balyoz sürecinde tasfiye edilenlerin yerine getirilenlerin generallerin bir kısmının adı bugün darbe girişiminde geçiyor.
Tutuklanan ve kalkışmanın önde gelen isimlerinden sayılan Orgeneral Akın Öztürk de 2011'de Balyoz soruşturmasıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na getirilmesi beklenen tarihten üç ay önce tutuklanarak cezaevine gönderilen Orgeneral Bilgin Balanlı'nın yerine hava kuvvetleri komutanlığı görevine getirilmişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen yıl Harp Akademileri Komutanlığı'nı ziyareti sırasında genç subaylara seslenirken sürece ilişkin yapılan hataları kabullenip 'Türkiye'yi ele geçirmeye çalışanların ülkeyi yanlış yönlendirildiğini' söyleyip "Aldatıldık" dedi.
Ankara'da gözlemciler, Balyoz soruşturması sanıklarına yönelik suçlamalardan birinin 'camileri bombalama' planı olduğuna dikkat çekerek, 15 Temmuz'da TBMM'nin bombalandığını hatırlatıyor.
Ordu, siyaset ve cemaat ilişkilerinin iç içe geçtiği iddiaları tartışılırken Türk Silahlı Kuvvetleri'nde darbe girişimine kalkışan yapıyı emekli askerlerle konuştuk.
Kim yaptı?
Aslında bu son darbe girişiminde önce de, 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tutulan Gülen hareketinin 'orduya sızma planları' olduğu 1980'lerden bu yana sıklıkla tartışılıyor.
Mecliste görüştüğüm muhalif partilerin milletvekilleri soruşturmanın somut delillere dayandırılmadan kesin hükme varmaktan kaçındıklarını söylüyor.
Emekli askerler arasında ise farklı görüşler var.
Pekin: Ana merkezinde Cemaat var ama ikinci bir grup da var
'İnternet Andıcı' soruşturması kapsamında dönemin Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ'la birlikte tutuklanıp yargılanan üst düzey askerlerden eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin'e göre darbe girişiminin ana merkezinde Fethullah Gülen'e yakın isimler var.
Şimdi Vatan Partisi'nde genel başkan yardımcısı olarak görev yapan Pekin, girişimde Gülen Cemaati'ne yakın isimlerin yanı sıra 'Vatan elden gidiyor' düşüncesiyle hareket edenler olduğunu da söylüyor ve tutuklanan 2. Ordu Komutanı Adem Huduti'yi bu gruptan bir isim olarak gösteriyor:
"Ben Adem Huduti'yi epeydir tanıyorum. Fethullah'la ilgisi olduğunu hiç görmedim."
Pekin'e göre bir diğer grup da 'ikbal, gelecek bekleyen bir grup.'
Darbe girişimi hareketine katılıp 'Rant elde edebilir miyim' düşüncesinde olanlar vardır' diyor Pekin ve darbe girişiminde suçlanan en kıdemli askerlerden eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk'ün de 'büyük ihtimalle ikbalci' olduğunu söylüyor:
"Genelkurmay Başkanı olmak isteyen birisiydi. Kumpas davalarıyla önü açılmasaydı, ne Hava Kuvvetleri Komutanı olurdu ne de orgeneral. İkbal ve istikbal için bir yerlere yanaşacak bir adamdır, ama damadı cemaatçi."
'Bu olaya sadece Fethullahçı yapı olarak bakmamak gerekir' diyen isimlerden biri de emekli Tuğgeneral Mehmet Tevfik Bedük.
Kendi görevi süresince Gülen cemaatine yakın isimlerin özellikle askeri okullara girmek isteyenlerle subay, astsubaylara mani olduğu durumlar yaşandığını, Harp Okulları'nda, askeri liselerde okuyan subay ve astsubayların uzaklaştırılması için çaba harcandığını hissettiğini söylüyor.
'Fethullahçı yapıda olanların yüzde 10-15 olabileceğini' ifade eden Bedük' e göre yine 'vatan' ve 'ülke' için böyle bir hareketlenmeye dahil olanlar da vardır:
"Hazırlamış oldukları bildiride, Atatürk ilke ve inkılaplarından bahsediyorlar. Dolayısıyla halkın da öyle olduğunu kabulleniyorlar ki öyle bir bildiri hazırlıyorlar. Halkı o şekilde yanlarına çekebileceklerini düşünüyorlar. Dolayısıyla bu düşünce yapısı içerisinde olan, bu işe iştirak edenlerin de olduğuna inanıyorum."
Ergenekon sanıklarından eski Jandarma İstihbarat Daire başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ise sorumluların "Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızdırılmış olan malum grubun elemanları" olduklarına dair herhangi bir şüphenin olmadığı görüşünde:
"Örgüt bunu yapmak adına çok uzun yıllar bir çalışmanın içerisindeydi. Bunu 1980'li yıllara kadar götürebilirsiniz. 80 darbesinden sonra özellikle örgütlenerek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içerisine, emniyet teşkilatlarının içerisinde siyaset ve hukuk, yargı çevresine yerleştirdiği bu elemanlarla oya gibi işleyerek girdiler."
Ersöz, cemaate yakın olmayıp 'Vatan uğruna veya rütbe uğruna' böyle bir işe kalkışanlar olacağına inanmıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örf ve adetlerin kurallarıyla, yasayla düzenlenmiş hiyerarşik yapı içerisinde kimsenin hak etmediği mevkilere gelemeyeceğini söylüyor.
Peki ama o zaman gözaltına alınan, tasfiye edilen, görevden alınan binlerce askerin hepsi Gülen Cemaati'ne yakın isimler mi?
"Burada da aynen daha önceki dava süreçlerinde (Balyoz, Ergenekon) yaşandığı gibi, tabiri caizse 'sulandırma' veya 'sapla samanı karıştırma' gibi bir takım sıkıntılar yaşanabilir" diyor Ersöz ve ekliyor: "Bu kadar ordu mensubunun, generalin tamamının bu örgütün mensubu olduğunu söylemek mümkün değil (...) Haksız yere gözaltına alınmış, tutuklanmış insanlar da vardır."
Eski ordu mensupları Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinde Gülen Cemaati'ne yakın isimler olduğunun bilindiğini söylüyor.
Öyleyse böyle bir yapılanmaya karşı neden daha önceden harekete geçilmedi?
Eski Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral Pekin, bunun sebebini 'devam eden iç güvenlik harekâtına, PKK'yla mücadeleye ve kumpas operasyonlarıyla yapılan tasfiyelere' bağlıyor.
Pekin, 2013'te cezaevinden çıktıktan sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'i ziyarete gitmiş.
Bu ziyarette Gülen Cemaati gündeme geldiğinde de Necdet Özel'in kendisine şunları söylediğini aktarıyor Pekin:
"İsmail, 1200-1300 kişilik bir liste verdiler. Bu listede ismi yazanların Fethullahçı oldukları söyleniyor. Ama bu konuda bir bilgi belge yok, hata yapmaktan çekiniyoruz. Tasfiyeye neden olmayalım, TSK'nın moralini bozmayalım."
Ankara'da 28 Şubat süreci sırasında ve sonrasında dönemin komuta kademesinin Yüksek Askeri Şura toplantılarında cemaatle ilgili subayların orduyla ilişiğinin kesilmesi konusunda yoğun bir çaba gösterdiği hatırlanıyor şimdilerde.
Hatırlatılan bir başka olay da, AKP işbaşına geldikten sonra, önce Abdullah Gül'ün sonra da Erdoğan'ın başbakanlıkları dönemlerinde YAŞ ihraçlarına şerh koymaları, ihraçları zorlaştırmaları.
Bazı gözlemcilere göre, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin de destek verdiği Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarında Cemaat ile hükümet arasında karşılıklı bir çıkar ortaklığı vardı. Bir süre sonra ise, bu işbirliği iktidar savaşına dönüştü.
Emekli Korgeneral Pekin, Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı döneminde Silahlı Kuvvetler içinde cemaat yapılanmasını incelediğini söylüyor.
Araştırmaları polis, jandarma ve özellikle MİT'te yoğunlaşmış. Fakat 2007 - 2011 yılları arasında MİT'ten Fethullah Gülen ile ilgili araştırmalarda hiç yardım görmediğini söylüyor. Buna örnek olarak bir anekdot anlatıyor.
"Bir ara belge hazırlıyorduk Emre Bey'le (Eski MİT müsteşarı Emre Taner). Cumhurbaşkanlığından yeni gelmişti bana, 'Bu adamla niye uğraşıyoruz, bu adam yaşlı bir adam, size ne zararı var?' gibi laflar etmişti. Bazı olaylar hafife alınmıştı o dönem."
Ama Silahlı Kuvvetler bunu hafife almalı mıydı?
Bunun sebebinin de Silahlı Kuvvetler içindeki mekanizmaların yeterli olmaması ve istihbarat yapma, değerlendirme, araştırma gibi yasal bir görevi ve sorumluluğu olmamasıyla açıklıyor: "Silahlı Kuvvetlere yasal sorumluluk verilmeyince, mecburen MİT yapıyor."
Milli İstihbarat Teşkilatı da 15 Temmuz sonrası tasfiye sürecine dahil edilen kurumlardan oldu. Darbe teşebbüsünden dört gün sonra en az 100 MİT personeli görevden alındı.
Neden savaş stratejisi uygulandı?
Bu darbe girişimi, 15 Temmuz'da en az 240 kişinin ölümü, binlerce tasfiye, toplumda travma, huzursuzluk ve kaygı yarattı.
Önceki darbelerden bir diğer ayırıcı özelliği de, darbecilerin kullandıkları şiddetin boyutları.
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde insan hakları ihlalleri, işkence uygulamaları ve hukuksuzluklar darbeciler hedeflerine ulaştıktan sonra gelmişti.
Bu darbe girişiminde ise, savaş uçakları, tanklar, helikopterler sanki bir tür savaştaymışçasına kullanıldı.
İsmail Hakkı Pekin'e göre bunun nedeni "terör, şiddet yaratarak insanları korkutup 'karışmayalım' demelerini sağlamak ve kendi tarafına çekmek".
Pekin, "Yani siz, iktidarı ele geçirmek veya rejimi değiştirmek istiyorsanız ve yeteri kadar gücünüz yoksa şiddete başvurarak algı operasyonu yapmak suretiyle insanları korkutarak kendi tarafınıza çekersiniz. Veya insanları seslerini çıkaramayacak duruma getirirsiniz" diyor.
Birçok uzmana göre darbe girişimi amacına ulaşamadı bunun sebepleri arasında da komuta kademesinin ikna edilememesi, Silahlı Kuvvetler içinde yeterli desteği almaması ve halkın direnişi gösteriliyor.
İsmail Hakkı Pekin, halkın meydanlara akıp kendilerini tankların önüne atmasını da "darbeye karşı post modern bir karşı duruşu" olarak tanımlıyor.
Darbe girişiminin ülkede ciddi etkilerinin olacağı, püskürtülmesinden hemen bir gün sonra yaşananlarla görülmeye başladı.
Generallerinin üçte birine yakını darbe girişimi nedeniyle cezaevinde tutuklu.
Tasfiyeler Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yapısında da değişikliğe gidilebileceğine işaret ediyor.
Pekin, YAŞ'la (Yüksek Askeri Şura) birlikte, Silahlı Kuvvetlerin emir-komuta heyetinin, MİT ile askeri istihbaratın da değişebileceği ve 'astlar tarafından kolayca örgütlenen darbeye fırsat veren sistemden başka bir sisteme geçebileceği' yorumunu yapıyor.
Ordunun yanı sıra yargı, emniyet ve kamu kuruluşlarındaki tasfiyeler de devletin 15 Temmuz sonrası şekillenmesinde belirleyici olacak gibi görünüyor.
© Tüm hakları saklıdır.