Cumhuriyet yazarı Zeynep Oral, yazar Yazgülü Aldoğan'ın attığı bir 'tweet' nedeniyle bölücülükten, devleti yıkmaya teşebbüs ve tahrikten yargılandığını, duruşmada hâkimin Aldoğan'a, "Emirzade Yazgülü Aldoğan sen misin?" sorusunu yönelttiğini kaydetti. Oral yazısında, "Sen misin' sözüyle yerimden sıçradım. Ne zamandır hâkimler sanık kürsüsündekine sen diye hitap ediyordu..." vurgusu yaptı.
Zeynep Oral "Eyyy Sen!" başlığıyla (4 Kasım 2018) yayımlanan yazısında, Yazgülü Aldoğan'ın davasına İçişleri Bakanlığı'nın da müdahil olmak istediğini bu sebeple sonraki duruşmanın aralık ayına ertelendiğini bildirdi. "O 140 vuruş için hazırlanan dosyayı görseniz dudağınız uçuklar" diyen Oral yazısında şu noktalara dikkati çekti:
"Emirzade Yazgülü Aldoğan sen misin?"
"SEN MİSİN! SEN MİSİN!! SEN MİSİN!
İmdaaaaat! “Sen misin” sözcüğü kafamı zonk zonk zonk zonklatıyor. Gözlerimden, kulaklarımdan, ağzımdan, burnumdan içeri “SEN MİSİN” sözcüğü doluyor. “Sen misin” sözcüğü kafamın içinde büyüdükçe büyüyor! (Kendine gel Zeynep! Bu ne biçim yazı girişi... Elimde değil, sadece o “Sen misin”i düşünüyorum!)
İstanbul Çağlayan’da “Adliye Sarayı”ndayım. 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nin minicik duruşma salonunda oturuyorum. Gazetemiz yazarı, PEN Yazarlar Derneği üyemiz, arkadaşım Yazgülü Aldoğan attığı bir “tweet” nedeniyle yargılanıyor. Bölücülükten, devleti yıkmaya teşebbüs ve tahrikten... (O “tweet”te ne dediğini tekrarlamayacağım... Artık o durumdayız!)
Sanık kürsüsünde Yazgülü... Mahkeme heyeti yerini aldı. Ve o minicik odada çınlayan ilk ses hâkimin sesi: “Emirzade YazgülüAldoğan sen misin?”
“Sen misin” sözüyle yerimden sıçradım. Ne zamandır hâkimler sanık kürsüsündekine sen diye hitap ediyordu... Biraz önce adliye koridorlarında sıra beklerken şu meslek yaşamımda izlediğim tüm duruşmalar ve öznesi olduğum tüm soruşturmalar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu...
68 üniversite olaylarında Sultanahmet’teki adliye binasında yargılananları Vasfiye Abla’yla (Özkoçak) izleyişim... 12 Mart 1971 muhtırasıyla tiyatro ve kitap yasaklarıyla açılan davalar... 12 Eylül faşist darbesi sonrasında bitmeyen duruşmalar: Dev spor salonlarının mahkeme salonuna dönüştürülmesi... Tek tip üniformaya karşı çıkan gençlerin atlet ve donla getirilip götürülmesi... Barış Derneği davaları... Tepeden tırnağa aranmalar... İşkence gören “Manisalı Çocuklar” davası için Manisa’yı mesken edinmek... Dinleyicilerin tepkisinden korkulduğu için önce Aydın’a, sonra Afyon’a taşınan Metin Göktepe’yi öldüren polislerin duruşmaları... Ankara’da, sanıkların saldırısına uğradığımız Sivas Katliamı sanıklarının duruşmaları... Derken Silivri seferleri... FETÖ kumpasları... Ergenekon... Orduya kurulan komplo duruşmalar... KCK duruşmaları... Özgür Gündem ve Cumhuriyet gazetelerine karşı duruşmalar... Bir zamanlar sarmaş dolaş olunan FETÖ’ye karşı duruşmalar...
Çok tehlikeli 140 vuruş
Bir çırpıda ilk aklıma gelenler bunlar... Daha ne çok, ne çok duruşma... Hepsinde hâkim “Sen” mi diyordu sanıklara?
Hayır, hiç sanmıyorum... Katil zanlısı, katliam zanlısı, işkenceci, insanlıktan nasibini almamış kişilere bile duruşmada “Siz” diye hitap ederdi savcılar, yargıçlar...
Aklıma güvenemeyip sordum. “Sen buna şükret, hiç olmazsa sanığa söz hakkı verdi, savunmayı bile dinlemeden, ‘Yazılı ifaden var, otur’ deyip geçebilirdi” dedi avukatlar.
Ve hâkim, “çok iyi bir hâkim” olduğu için, 50 yıllık gazeteci, yazar, sosyolog, iletişim doktorası sahibi Yazgülü Aldoğan, kendini savundu. Daha doğrusu iddianamede “Bu yazında şunu şunu yapmışsın” dendikçe, bunun bir “yazı” olmadığını, “tweet” olduğunu, “tweet”in özelliklerini (biçemini, stilini, dinamizmini, hızını, anlık oluşunu, ironisini, klavyede 140 vuruş, vb.) güzel güzel anlattı.
Sonuç: İçişleri Bakanlığı da davaya müdahil olmak istediğinden, bir sonraki duruşma aralık ayına ertelendi...
O 140 vuruş için hazırlanan dosyayı görseniz dudağınız uçuklar. Bugüne dek attığı tüm tweet’ler, yıllar öncesinden günümüze kendi fotoğrafları, evinin, ailesinin fotoğrafları... Yani devletin işi çok zor. İçişleri ve Adalet bakanlıklarının işleri çok, çok zor! Yazgülü bir kişi ama milyonlar var Twitter kullanan. Ve o “140 vuruş” için binlercesi hapiste! Bütün o tweet’leri okuyanlara, okuyup ihbar edenlere, gözlere, emeğe yazık... Yazıktan öte, günah!
Twitter’la ilgisi olmayanlara 140 vuruşun ne olduğunu anlatmak için bu yazıyı “140 vuruşla” bitiriyorum:
Aynı sözü eden binlerce kişiden kimi zirvede; kimi hücrede, hapiste, işkencede. Ben ise “sen - siz” meselesine takılmışım. Deli miyim neyim!"