Yaşam

'Ne ordu ne PKK'

22 Kürt genci vicdani retlerini açıklayarak Kürt Vicdani Ret Hareketi'ni oluşturdu.

09 Kasım 2010 02:00

T24- Kürt Vicdani Ret Hareketi geçen hafta 22 Kürt gencin vicdani retlerini açıklamasıyla oluştu. "Ne ordu ne PKK" diyen 22 Kürt gencinden Ahmet Demirsoy, “Elime silah alıp, bir gün akrabamı vurmak veya onun tarafından vurulmak istemiyorum” dedi.


Enis Tayman'ın Radikal gazetesinde yayımlanan (9 Kasım 2010) haberi şöyle:



'Ne Türk vuralım ne Kürt'


“30 senedir Kürt gençleri ya dağa çıkıp PKK’lı oluyor ya da askere gidip er oluyor. Birbirimizi öldürüyoruz. İnsanlar hep zarar görüyor. Savaşın en önemli kaynağı insan. Biz bunu durdurmak istiyoruz. Barışçıl bir ortam sağlamak istiyoruz” diyor 18 yaşındaki Bitlisli Kürt genci Süleyman Yılmaz.


Bir ilki başlattılar


Süleyman geçen hafta içinde ‘vicdani reddini’ açıklayan 22 Kürt gencinden biri ve yaşça en küçük olanı. İnsan Hakları Derneği (İHD) rakamlarına göre 1989’dan bugüne kadar Türkiye’de 219 genç vicdani retçi oldu. Ancak Süleyman ve 21 arkadaşı bir ilki başlattı ve Kürt gençleri olarak ‘ne PKK ne ordu’ deme cesaretini gösterdi. Kürt Vicdani Ret Hareketi’nin kurucusu Ahmet Demirsoy, hareketlerinin Türk ordusuna katılmama yönünde tavır sergilediğini ancak gerçeğin iki farklı yönü olduğunu söylüyor: “Biz ne PKK’ya ne ne Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katılacağız.”


Akrabayla karşı karşıya


Barışın sağlanması için harekete geçtiğini vurgulayan Demirsoy 27 yaşında ve Bitlisli. Ailesinde hem askerde hem PKK’da akrabaları var; ancak o 80 yaşında yatağında ölmek istiyor. “Elime silah alıp, bir gün akrabamı vurmak veya onun tarafından vurulmak istemiyorum” diyen Demirsoy, orduya ya da PKK’ya katılması durumunda Kürt sorununun bitmek bilmeyeceğini düşünüyor:

“Ben iki tarafın da silahlı gücüne karşı çıkıyorum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti silahın yalnızca bir tarafı. Sorunun ölümle çözülebileceğine inanmıyorum. Bu hareketi kurarken de insanları öldürerek çözüm olmayacağını söylüyorduk. 100 Kürt genci, 100 Türk genci daha ölebilir ama bu, acıları arttıracaktır. Barışa dair ne yapabiliriz diye konuşmamız gerekiyor. Elimize silah alıp ölmek ya da öldürülmek istemiyoruz. Biz kendi çocuğumuza, kardeşimize ne istiyorsak Türkiye’deki bir diğerine onu istemezsek insan olamamışız demektir. Ne Türkler ne de Kürtler askere gitsin diyoruz. Türk de Kürt de öldürmek istemiyoruz.”


‘Ne o taraf ne bu taraf’


Benzer gerekçelerle vicdani reddini açıklayan bir başka genç Ahmet Hezer ise bir Kürt olarak kendisini yaşamın her alanında baskı altında hissettiğini ve kimi zaman isyan noktasına geldiğini söylüyor. Hezer, “Bana askere gel diyorlar ama benim babamı gözaltına da aynı asker almıştı. 45 gün haber bile alamadık. Yani benim sığınmamı, teslim olmamı istedikleri ordu bu” diyor. Ancak Hezer’in ikilemi de tam burada başlıyor. “Çünkü” diyor Hezer ve şöyle devam ediyor:

“PKK’ya gitsem bu kez de Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana Kürtlerin de kurmayı hayal ettiği ülkeye karşı savaşmış olacağım. Biz Kürtler Kurtuluş Savaşı’nı anlatırken ‘Vurun bugün özgürlük günüdür’ deriz. Bu yüzden en iyisi ne o taraf, ne bu taraf!”

Ayrıca Ahmet Hezer’in şiddete karşı kafasına takılan önemli bir konu daha var:

“Şimdi vatan haini diyorlar. Ama Kürt olduğum için zaten doğar doğmaz vatan hainiyim. Kürtçe konuştuğum için bir otobüste dayak yemekten zor kurtuldum. Taksim’de iki Yunus polisten dayak yedim. Ama bunlara karşı hakkımı mahkemede savunmak istiyorum.”


‘Artık siyaset konuşsun’

Sorunların çözümü için silahların yerine günümüzde artık siyasetin konuşmasını isteyen Ahmet Hezer’in “Bir insan savaş istemiyorsa, kardeş kanı dökmek istemiyorsa, ne PKK saflarında ne TSK bünyesi altında insan öldürmemeli” sözleri PKK saflarına katılmama gerekçesini de özetliyor.


Türkiye vicdani retçilerle 1989’da tanıştı


Vicdani yada geçerli bağlılığından dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev almayı yada savaşlarda veya silahlı çatışmalarda doğrudan yada dolaylı görev yapmayı reddeden kişi olarak tanımlanan vicdani retçilik Türkiye’de 1989’da başladı.


Bu tarihte Sokak dergisinin kampanyasıyla vicdani retlerini açıklayan Tayfun Gönül ve Vedat Zencir bugün sayıları 219’a ulaşan vicdani retçilerin öncüleri oldu. Gönül bu süreçte ‘halkı askerlikten soğutma’ suçlamasıyla yapılan yargılama sonucu l3 ay ceza aldı. Cezası paraya çevrildi.


701 gün hapis


1995’te vicdani reddini açıklayan Osman Murat Ülke, Askeri Ceza Kanunu’nda yer alan ‘milli mukavemeti kırma’ gerekçesiyle tutuklandı. Ülke, toplam 701 gün hapis yattı. 2002’de askerlik yaparken vicdani reddini açıklayan Mehmet Bal, bir ay tutuklu kaldı. Ancak davadan beraat etti.
2004’te vicdani reddini açıklayan Halil Savda da 106 gün hapis cezasına çarptırıldı.


2001’de vicdani reddini açıklayan Mehmet Tarhan da tutuklandı. Eşcinsel olduğunu gizlemeyen ama bu nedenle askerlikten muaf olmayı da reddeden Tarhan, iki kez ‘toplu erat önünde emre itaatsizlikte ısrar ve askerlikten sıyırma’ suçlamasıyla 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ceza askeri Yargıtay tarafından ‘zorla muayene’ gerekçesiyle bozuldu.


Son olarak İnan Suver, vicdani retçi olduğu için tutuklandı.