Kültür-Sanat

Nâzım’ın bilinmeyen tablosu!

Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde yaptığı tablo gün ışığına çıktı.

30 Eylül 2008 03:00

Geçtiğimiz aylarda dünyaca ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in bilinmeyen bir şiiri ve yarım kalmış üç roman taslağı bulunmuştu. Eşi Pirâye’nin arşivinde bulunan bu eserler hepimizi heyecanlandırmış ve merak içinde bırakmıştı.

Bu kez onun 5 Aralık 1940-8 Nisan 1950 yılları arasında kesintisiz olarak yaklaşık 10 yıl hapis yattığı Bursa Cezaevi’nde yaptığı, daha önce gün ışığına çıkmamış, tuval üzerine yağlıboya bir tablosunu ortaya çıkarmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Bir süredir Bursa’daki ayak izini sürdüğüm Nâzım Hikmet’in şu ana kadar birçok tanığıyla karşılaşmış ve bu tanıklıkları belgelemiştim. Usta ozan Nâzım Hikmet’in 1942 yılında kendi elleriyle yaptığı bu tablonun diğerlerinden önemli bir farkı var: Bu tablodaki portre ünlü şairin “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserinde adı geçen o yılların İnegöl Güneykestane (Çerkez) Köyü Muhtarı Sarı Seyfettin’e ait...
...
Eskişehirli arabacı Selim:
‘- Nafiledir Alaman’ın encamı’, diyordu,
‘nasıl olsa bir yerde devrilip kalacak.
Eli bıçaklı, vuran kıran adamın sonu
Ya köpek ölümüdür, ya pezevenklik
Yahut da mahalle bekçiliği’.
İtiraz etti Sarı Seyfettin
(Çerkez köyünün muhtarı):
‘- Bilemem Alamanları
Ama vurucu olan pezevenk olmaz’.
Arabacı Selim haykırdı adeta:
‘- Beter olur’. (1)
...
Sarı Seyfettin (Durmaz), tek kızı olan Yüksel Durmaz’ın (Elbir) ve torunları Dilber Turan ve Rakım Elbir’in anlatımlarına göre 1940’lı yılların başında ormancılıkla ilgili bir sorun nedeniyle içeri girer. Bursa Cezaevi’nde Nâzım’la kalır ve yağlıboya tablonun sağ alt köşesindeki tarihten de anlaşılacağı gibi 1942 yılında Nâzım’a portresini yaptırır.
Sarı Seyfettin’in kızı ve torunlarının anlatımına göre Nâzım, Seyfettin’in portresini yapmadan önce şöyle demiş: “Senin resmini yapacağım ve bu senin elinde ölümsüz bir eser olarak kalacak”.

1911 doğumlu olan Sarı Seyfettin 1974 yılında vefat eder. Vefatından kısa bir süre önce o, Nâzım’dan duyduğu bu sözleri ikinci eşi olan Fehime’ye söyler. İkinci eşi Fehime’nin ölümüyle birlikte bu, gün ışığına çıkmamış yağlıboya tablo yeniden Yüksel Durmaz’da (Elbir) kalır.
Ünlü ozanımız Nâzım Hikmet’in tuval üzerine yağlıboya ile yaptığı ve onun imzasını taşıyan tablo Bursa’da Sarı Seyfettin’in kızı ve torunlarının elinde. Kendileriyle geçtiğimiz günlerde görüşme olanağı bulduğum bu güzel insanlar, tabloya canları gibi bakıyor ve ne kadar değerli bir eserin sahibi olduklarının gururunu ve bilincini yaşıyorlar.

Fazla söze gerek yok... Mimarî yönden tek benzeri İstanbul Erkek Lisesi olan, Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, İbrahim Balaban gibi aydınlarımızın, sanatçılarımızın ve Deniz Gezmiş gibi bir döneme damgasını vuran gençlik önderinin hapis yattığı Bursa Cezaevi yıkılmayıp bir müzeye çevrilseydi kim ne kaybederdi?

Bunun için hâlâ geç değil. Bursa’da Nâzım Hikmet adına bir müze olması, onun bilinmeyen birçok eserini ortaya çıkaracaktır...

GÜNEY ÖZKILINÇ: Bursa Yazın ve Sanat Derneği üyesi

1. Memleketimden İnsan Manzaraları, Nâzım Hikmet, Sayfa: 46

İlgili haberler:

Bir dilde daha Nâzım