HaberTürk yazarı Nagehan Alçı, Afganistan ziyaretinden notları kaleme almaya devam ediyor. Afganistan kendilerine eşlik eden şoför ve rehberle gittikleri köyden izlenimlerini aktaran Alçı, "Un ve su dışında hiçbir şeyi olmayan milyonların ülkesi Afganistan…" yorumunu yaptı.
Alçı yazısında, "Bir süre sonra köyün gençleri geldi. Birini gururla karşımıza çıkardılar. Geçen hafta tek bir gün Kabil’de çalışmış, bunu büyük bir başarı olarak anlatıyorlar. Şöyle dedi o genç: “Bir gün çalışınca beş gün aileme bakabiliyorum”. Peki ya çalışmazsa? “Un var, su var ekmeğimizi yapıyoruz…” (Bu arada bir günde sadece 4 dolar kazandığı notunu düşeyim…) İşte o un ve su ile bize de tandır ekmeği hazırladıklarını söyledi evin hanımı. Ne varsa hatta yoksa paylaşmak için bekliyorlarmış." ifadesini kullandı.
Alçı şunları kaydetti:
"O an Kabil’de geçen yıl Raşid Dostum’un Taliban tarafından işgal edilen evinde gördüğüm ihtişamı, Ekber Han’da anlatıla anlatıla bitirilemeyen ev partilerini, ABD’nin Afganistan’a akıttığı milyonlarca doları düşündüm… Un ve su dışında hiçbir şeyi olmayan milyonların ülkesi Afganistan.. Kasalardan milyon dolarlar fışkıranların ülkesi… Dronelarla yok edilen ve bunun için "Yanlışlık oldu, özür dileriz" denilerek geçilenlerin… İşini polise, askere paralar saçarak halledenlerin… Günlüklerinde Eyfel Kulesi’ni görüp, pizza yiyip en sevdiği yazar olan Elif Şafak’la tanışma hayalleri kurarken canlı bomba ile paramparça olan kız öğrencilerin… Mezar taşlarında ismi yazılmayanların ülkesi Afganistan…
Köyden çıkmadan çocuklara getirdiğimiz kurabiye ve bisküvi kutusunu usulca köşeye bıraktık. O ana kadar etrafımıza toplanıp bizim evlerinde misafir olmamız konusunda ısrarcı olan köylüler kutuyu gördüler ve hızla yanımızdan uzaklaştılar. Hayat durdu… O an, o köyde her şey sadece o bisküvi kutusu oldu. İçinde kurabiye ve bisküvi dışında bir şey olmayan küçük kutu o köyün hayatı oldu…
Mahcubiyet, isyan, suçluluk… Afganistan’a yolu düşen herkesin en yoğun yaşadığı duygular bunlar olsa gerek. En azından benim öyle… İşte bu duygularla köyden çıkarken rehberimiz Sohrab şöyle diyordu: “Abla, Afganistan’da çoğunlukla ölünür ama bazen de yaşanır. Ne mutlu ki biz şimdi yaşayanları ardımızda bıraktık…”