HaberTürk yazarı Nagehan Alçı, hakkında takipsizlik kararı verilen oyuncu Talat Bulut ile ilgili taciz iddialarına kadın bir savcının bakmasını söyledi. Basın sektöründe de tacizlerin yaşandığını söyleyen Alçı, "İğneyi kendimize yani gazetecilik ve televizyonculuk ile uğraşan kadınlara da batıralım" diyerek "Birileri kıvılcımı çakacak olursa, Türkiye’de kadın devrimi yönünde büyük bir ateş patlamak üzere. Bunu biliyorum" ifadesini kullandı.
Alçı'nın "Talat Bulut dosyası bir kadın savcıya verilmeli" başlığıyla (17 Ağustos 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Bugüne kadar oyuncu Talat Bulut’la ilgili taciz iddialarına hiç girmedim. Çünkü o hadise tamamen kişisel bir lince ve bilakis taciz edilen kadının nasıl taciz edildiğiyle ilgili magazinel fantezi nesnesine dönüşmüştü. Özünden uzaklamıştı.
Fakat bir erkek savcı tarafından verilen takipsizlik kararından sonra bu konuda yazmak istiyorum. Ben, Türkiye için de artık Time’s Up kampanyasının başlaması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda Habertürk sütunumda epey yazı yazdım ve sektörden bir çok ünlü kadınla off-the-record konuştum. Zaten medya sektöründeki erkek tahakkümünü ve kadınların nasıl boyunduruk altında olduklarını sektörün içinde olan kadınların hepsi biliyor. Durum felaket…
Şimdi Talat Bulut hadisesi ile ilgili gençlerin tabiriyle ‘duyarlılık kasan’ ve kadınların yanında gibi gözüken kimi anlı şanlı köşe yazarları kendi geçmişleriyle yüzleşmeye hazır mı acaba? Asistanlarına ve kendilerine bağlı çalışan kadın gazetecilere nasıl davrandılar? Bence yakında bunlar da ortaya çıkacak. O yüzden bazı erkek gazeteciler de ortak menfaatleri gereği Talat Bulut’u koruyorlar ve bu takipsizlik kararına çok seviniyorlar.
Gerçeklerle hesaplaşmaya Türk medyasının ve özellikle Türk erkek aydınının hala hazır olduğuna inanmıyorum. Fakat her sektördeki kadınların patlamaya hazır yanardağ gibi olduğuna da yürekten inanıyorum.
Erkekler bu işe karışmayacak!
Time’s Up ile ilgili yazılarımda da belirtmiştim: Bu meselede Türkiye kadınlarının hangi siyasi görüşte olursa olsun birleşmesi lazım. Ülkenin mevcut saçma kutuplaşmasını kadınlar olarak en azından bu meselede aşmak zorundayız. Ya hakkımızı söke söke alacağız ya da bu erkek tahakkümü düzeni artarak devam edecek.
Kadın mücadelesinin yakın dönem tarihini bilen bir yazar olarak söylüyorum : Erkeklerin bu işe kesinlikle karışmaması lazım. ‘Kadınları özgürleştiren erkekler’ diye bir olgu olamaz. Bu oksimorondan başka bir şey değil. Modern dünya tarihine bakın, kadınlar haklarını kendileri söke söke almadıkça ve mücadele etmedikçe gerçek bir ilerleme sağlanmıyor. Erkeklerin, ‘ilericilik’ olsun diye kadın haklarını savunmasının altı çoğu zaman boş oluyor. Cinsiyetler arası menfaat çatışması gerçeği ortada duruyor.
Batı ülkelerinde de taciz ve tecavüz olaylarıyla ilgili adaletli kararlar, bu davaların kadın savcılara ve hakimlere verilmesiyle başladı. Yine bir kadın mücadelesi neticesinde o ülkelerde, kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakalarının kadın savcılara ve hakimlere verilmesi teamül halini aldı. Çünkü hangi görüşte olursa olsun kadın hukukçular bu konuda gerçek bir hassasiyet içinde oluyor. Mesela Talat Bulut’la ilgili taciz iddiasının bulunduğu dosya, onca şahit varken, bir kadın savcıya verilse, takipsizlik alır mıydı?
Bulut’un bağnaz açıklamaları
Ayrıca senelerdir ilerici ve çağdaş geçinen Talat Bulut’un taciz iddiaları ile ilgili açıklamalarını hepimiz gördük. Cengiz Semercioğlu ve Seren Serengil’in programında Bulut, taciz ettiği iddia edilen genç kız için ‘Bu kız nasıl evlenecek ileride ve kocasının yüzüne nasıl bakacak’ gibi sözler söyledi. Yani adı ‘Taciz edilmiş ve ellenmiş kadın’ olarak geçen biriyle erkekler evlenmezmiş ve o kadın da ‘evde kalmış kız’ olurmuş. Bu konuda cesurca mücadele eden o genç kadına bakış açısına bakar mısınız? Bağnazlık sadece din ile alakalı bir konu değildir. Gördüğünüz gibi laik görünümlü bağnazlık da bol ülkemizde.
Fatih Aksoy’a bir soru
Bence sevgili Özay Şendir’e konuşan yapımcı Fatih Aksoy, olayın nasıl, ne yaparak olduğu gibi fantezilerden ziyade özrü kabahatinden büyük bu berbat açıklamalara bakmalıydı. Zira bu açıklamalar aslında bir zihniyeti ortaya döküyor.
Aksoy’un söylediği bazı şeyler çok makul ve mantıklı ama diğer yandan kendisine şunu sormak isterim: Eğer bir oyuncusu, ‘Kadınların ağzını burnunu kırarak dövmek lazım’ dese, bu kişinin bu eylemi yapıp yapmadığına dair savcılık soruşturmasını mı bekler yoksa bu beyan üzerine gereğini mi yapar? Üstelik benim bildiğim kadarıyla, o dizide başta Şevval Şam olmak üzere bütün kadınlar Talat Bulut aleyhine konuştu. ‘Devam’ kararı alınınca da set çalışanları isyan etti. Bunlar nasıl şimdi aynı ortamda çalışacaklar?
Bir de Fatih Aksoy şurada yanılıyor: Hukuki süreç henüz bitmedi. Bu takipsizlğe itiraz yapılacak ve eğer ilgili mahkeme uygun görmezse karar bozulacak, yeniden başka bir savcı konuyu soruşturacak. Böyle bir durumda bu dosya kesinlikle bir kadın savcıya verilmeli.
Hande Ataizi’ne de aynısını yaptılar
Aslında Talat Bulut ortalama erkek-egemen zihniyeti yansıtıyor. Mesela Hande Ataizi, Ömer Kavur’un filmini çekerken, Bulut’un kendisine çırılçıplak gölde yüzme teklif ettiğini söyledikten sonra sosyal medyadaki iğrenç erkek tepkilerini hatırlayın. Ataizi zaten hafifmeşrep kadınmış da, filmlere, dergilere çırılçıplak soyunmuş ve birçok erkekle her haltı yemiş de, o yüzden gölde çırılçıplak yüzelim teklifi gibi bir taciz de normalmiş vs…
Aslında Türkiye’deki yönetmenlerin ve yapımcıların da Ataizi gibi kadınlara bakış açısı genel olarak budur. Hiç kimse birbirini kandırmasın. Sinema-dizi sektöründeki tüm kadınlar siyasi görüşleri ne olursa olsun birleşip bu erkek tahakkümü zihniyetiyle beraber omuz omuza savaşmadıkça hiçbirşey değişmez.
Beren Saat’in söyleşisinin hakkı verilmedi
Aynı şekilde Beren Saat’in Fransız medyasına verdiği söyleşinin de bu ülkede hakkı verilmedi. Saat açık açık bir yapımcının kendisine tacizini ve cinsel zorlamasını isim vermeden anlattı. O yapımcının kim olduğu doğru düzgün araştırılmadı. Yine bir erkek oyuncunun bir partide Saat’i tuvalette sıkıştırdığını dudağından öpmeye zorladığını söyledi. O erkek oyuncunun da kim olduğu ortaya çıkmadı. Sanırım Beren Saat de söylese bile birşey değişmeyeceğini düşünüyor.
Peki ya medyadaki tacizler?
İğneyi kendimize yani gazetecilik ve televizyonculuk ile uğraşan kadınlara da batıralım…Kaç kadın gazeteci, yaşadığı tacizi Beren Saat gibi dürüstçe anlatıyor? Gazetecilik sektöründe bölüm şefi ya da daha üst makamlardaki erkekler tarafından tacize uğrayan gazeteci kadın yok mu? Üstelik köşe yazarları bir ülkenin aydın sınıfından sayılır. Bir toplumda aydın kadınlar bile bu cesareti gösteremeyecekse kim gösterecek?
Mesela Ayşe Özyılmazel bir yazısında, kendisine röportajları yaparken mini etek giymesini dayatan bir şefinden bahsetmişti. Kimdi o şef? Şayet açıklamazsa da Özyılmazel’i bu konuda eleştirmem. Muhtemelen o da Beren Saat gibi düşünerek söylemiyordur. Ama eğer birileri kıvılcımı çakacak olursa, Türkiye’de kadın devrimi yönünde büyük bir ateş patlamak üzere. Bunu biliyorum.