Habertürk gazetesi yazarı Nagehan Alçı, müftülerin de nikâh kıyabilmesini öngören düzenlemeyle ilgili "Ha nikâh memuru, ha müftü kıymış, kıyılacak olan aynı nikâh!" yorumunu yaptı.
"Müftünün resmi nikâh kıyması özellikle Doğu’da sadece dini nikâh kıyanları için caydırıcı olacaktır, bir müftünün nikâh kıyması onları resmi nikâh konusunda teşvik edecektir." diyen Alçı, "2 gündür asılsız korkuları pompalayanları biraz Türkiye sosyolojisini anlamaya davet ediyorum..." diye yazdı.
Alçı'nın Müftülük Paranoyası başlığıyla Habertürk'te yayımlanan yazısı şöyle:
İl ve ilçe müftülerinin de nikâh kıyabilmesine olanak sağlayan bir tasarının TBMM Başkanlığı’na sunulması yine birtakım bildik tepkileri ortaya çıkardı. “Müftü nikâh kıyacak! Çocuk gelinler iyice artacak! İşte din devletine döndüğümüzün kanıtı!” cümleleriyle özetlenebilecek tepkiler...
Bunları söyleyenler bir kez olsun paranoyalarından kurtulup ne olup bittiğine bakmayı deneseler... Müftülerin kıyacağı nikâhın dini nikâh değil, resmi nikâh olacağını, bu değişikliğin resmi nikâh işlemlerini kolaylaştırmak için düşünüldüğünü görseler...
Ha nikâh memuru, ha müftü kıymış, kıyılacak olan aynı nikâh! Hatta müftünün resmi nikâh kıyması özellikle Doğu’da sadece dini nikâh kıyanları için caydırıcı olacaktır, bir müftünün nikâh kıyması onları resmi nikâh konusunda teşvik edecektir... 2 gündür asılsız korkuları pompalayanları biraz Türkiye sosyolojisini anlamaya davet ediyorum...
13 yaşında evlenilebilen ülkeyi duyunca çok şaşıracaksınız
ABD’de de çocuk gelin meselesi çok tartışılan bir mesele. Ülkenin birçok eyaletinde 13 yaşından itibaren evlenilebildiğini biliyor muydunuz? Ebeveyn izni olduğu takdirde kanun bu evliliklere izin veriyor.
Cassandra Levesque adlı 18 yaşındaki New Hampshire’lı bir kız, geçtiğimiz yıl bu kanunu değiştirmeyi ve çocuk evlilikleri yasaklatmayı kafasına koydu ve evlilik yaşını 13’ten 18’e çekmeyi amaçlayan bir kanun tasarısı için kolları sıvadı.
Bir imza kampanyası başlatarak eyalet milletvekillerine gitti. Ancak mart ayında Cumhuriyetçi New Hampshire vekilleri tarafından geri püskürtüldü.
Tasarıya karşı kampanya yapan Cumhuriyetçiler, tanıdık gerekçeler sundular. Dediler ki: “Ya kız hamile kalmışsa? Çocuğunun babasıyla evlenemeyecek mi? 17 yaşındaki erkekler askere giderken, ‘Tamam savaşmak için yeterince büyüdün ama evlenmek için büyümedin’ mi diyeceğiz?” Kısacası bu karşı çıkışlar sebebiyle tasarı sonuca ulaşamadı.
Time Dergisi’nin 12 Haziran tarihli sayısında bu konuyla ilgili bir istatistik okumuştum. ABD’nin 38 eyaletinde 2000- 2010 yılları arasında 167 bin kişi 17 yaşından küçük evlenmiş ve bunların çoğu kız çocuğu imiş. Bugün Amerika’da 27 eyalette evlilik için yaş sınırı yok, 9 eyalette ise 16 yaşın altı evlilikler yasal olarak belirtilmiş. Bu da 18 yaşın altında tecavüze uğrayanların tecavüzcüsü ile evlenince suçlanmasının çok zorlaşması anlamına geliyor. Evet, tüm bu problemler ABD’de konuşuluyor. İsimleri değiştirecek olsak kolaylıkla Türkiye’den bahsettiğimizi düşünebiliriz değil mi?
Kısacası maalesef “Çocuk gelin” deyince evrensel bir sorundan bahsediyoruz. Bu sorunu aşmak için kâğıt üzerinde düzenleme yapmak yetmiyor, kafaları düzenlemek gerekiyor.
İspanya’da evlilik yaşı
Çocuk gelinlerin bu yolla artması iddiasının da hiçbir temeli yok, zira dediğim gibi nikâh aynı nikâh... Ancak erken evlilik meselesini ayrıca konuşmamız gerek. Bu maalesef sadece İslam coğrafyasına özgü bir sorunmuş gibi sunulsa da evrensel bir problem. Batı’da evlilik yaşı ortalaması yükselmiş olsa da yasal evlilik yaşı tartışmaları sürüyor.
Örneğin İspanya’da daha 2015’e kadar asgari evlilik yaşı 14’tü! Bir AB üyesi ülkede 14 yaşında evlenilebiliyordu! Temmuz 2015’te bunu 16’ya çektiler. Yani değişikliğe rağmen hâlâ İspanya bu konuda Türkiye’nin gerisinde. Türkiye’de biliyorsunuz ancak anne-baba izniyle belli şartlarda 16’da evlenilebiliyor. Normal koşullarda 17’yi bitirmek şart...
Bu ülkede meteorolog var mı?
Perşembe günü biz İstanbulluların yaşadığına “Facia” demek yetmez. “Utanç tablosu” denebilir. “Rezillik” denebilir. Hatta “Skandal”denebilir. Göz göre göre 15 milyonluk kent bir afete itildi. Sular altında kalan köprü altları, sele kapılan arabalar, trafikte camları patlayan araçlar, sefil otobüs durakları, perişan insanlar... Birçok şey izlediniz ama ben de kendi evimden çektiğim dolu kâbusunu HT Dokun’a ekliyorum, bir göz atın...
Utanç duyuyorum! Yahu bu ülkede gelecek felaketi tespit edebilen bilim insanları ve onların uyarılarını dikkate alan kamu otoritesi yok mu? Yağışın İstanbul’da bu derece kuvvetli olacağı, tepemize adeta taş yağacağı söylendi de biz mi duymadık? Ben nedense her yerde çok kuvvetli yağışın sadece Trakya’da etkili olacağını okudum, üstelik orasıyla ilgili de bir kamusal önlem işitmedim.
Mesai erken bitirilemez mi?
Halbuki daha 1 hafta önce zaten rezil rüsva olmuş bir kentte aynı hataya düşmemek için daha dikkatli olunamaz mıydı? Onca meteorolog sürekli konuşup bu kadar mı havaya atış yapabilirler? Perşembe günü İstanbul’da mesainin erken bitmesi, trafikte gerekli önlemlerin alınması, bazı yerlerin boşaltılması gibi tedbirler gerekmiyor muydu? Dün akşamki faciadan önce Selçuk’la (Tepeli) konuşuyorduk. “Aman dikkat, araçla çıkma, camı kırılabilir” diye beni yağış başlamadan uyarmış, ben de “Yok artık” diye dalga geçmiştim. Çıkmadım ama hakikaten evin önünde duran arabanın camı kırıldı. Ne yaptım? Tabii ki beyaz bayrağı çektim ve yağmur durduktan sonra Selçuk’tan uzun uzun bu dolunun neden geldiğini ve geleceğinin günler öncesinden nasıl belli olduğunu dinledim. Memlekette en azından bir meteorolog varmış. Bu da iyi bir şey..."
Tuğçe Tatari'den Alçı'ya tepki