Habertürk yazarı Nagehan Alçı, Barcelona’da yaşanan terör saldırısını, evini basan karıncalar üzerinden bir örnekle yorumladı. “Evin bir odasını karıncalar bastı. Ben bu trafiği ne zaman görsem kan beynime sıçrıyor, bir peçeteyle alabildiğimi alıyor, tuvalete atıyorum. Sanki avucumdakiler toz parçaları...” diyen Alçı, “Ben karıncalara toz muamelesi yaparken dünyada birileri insanlara aynı muameleyi yapıyor. Rastgele, öylesine, o hasta beyinlerinde “temizlik” yaptıklarını zannederek...” ifadelerini kullandı. Negehan Alçı’nın “Hayatı öldürmek” başlığıyla Habertürk gazetesinde yayımlanan (19 Ağustos 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Evin bir odasını karıncalar bastı. Kıyafetlerin ve ıvır zıvırın olduğu bir dolabın hemen altından, parkenin birleşme yerinden vızır vızır girip çıkıyorlar. O minicik varlıklar ışık hızıyla dolabı boylu boyunca tırmanıp kıyafetlerin arasında kayboluyorlar. Ve ben bu trafiği ne zaman görsem kan beynime sıçrıyor, bir peçeteyle alabildiğimi alıyor, tuvalete atıyorum. Sanki avucumdakiler toz parçaları...
Perşembe günü de öyle yapıyordum. Tam üzerlerine sifonu çekmiştim ki telefonuma bir haber düştü: “Barcelona’da terör saldırısı”, “La Rambla’ya araç girdi, yayaları ezdi...” O an bir şimşek çaktı. Toz taneleri değil, minik canları atıyorum her seferinde. Ve ben karıncalara toz muamelesi yaparken dünyada birileri insanlara aynı muameleyi yapıyor. Rastgele, öylesine, o hasta beyinlerinde “temizlik” yaptıklarını zannederek...
Bu manyaklığa karşı ne yapılabilir?
BARCELONA, İstanbul’dan sonra en sevdiğim şehirdir. Öyle samimi, rahat, kucaklayıcıdır ki... Hayat ne tuhaf... 17 Ağustos 1999 depreminde Barcelona’daydım. Ecevit’i TV’de ilk haber olarak görünce duyduğum şaşkınlığı ve anne-babama 3 gün boyunca ulaşamamanın verdiği azabı unutamam. Aradan 18 yıl geçti ve yine bir 17 Ağustos. Bu kez ben İstanbul’dayım ve felaket Barcelona’da.
Minibüsün daldığı Katalunya Meydanı bizim Taksim Meydanı gibi bir konumda. Oradan La Rambla’nın göbeğine, La Boqueria’ya kadar insanları ezerek bir aracın ilerlemesi şehrin karnının deşilmesi demek. Hayatın ortasına bıçak saplanması demek.
Dünyada adaletsizlik, vahşet, şiddet hep var oldu. Güçlü güçsüzü ezdi, sömürdü, öldürdü. Öte yandan bunun karşılığında en az o güçlüler kadar zalim, gözü dönmüş ve sapık bir zihniyet hepimizi tehdit ediyor. “Yaşam”olgusunun, “varoluş”un tehlike altında olduğu bir süreçteyiz. Öldürmek ve ölmenin birdenbire ve her yere yayıldığı bir süreç. İnsanlığın, medeniyetin, yaşam hakkının yok edilmeye çalışıldığı çok büyük bir tehlike. Ve bunu düşmanı silahsızlandırarak önlemenin imkânı yok. Zira“onların” silahı her şey. Sürdüğümüz araba, yemek yerken kullandığımız bıçak, yerde gördüğümüz taş...
Bu manyaklığa karşı ne yapılabilir? Güvenlik tedbiri kavramının giderek absürt bir hale geldiği, zaten işin bu noktaya varmasında da “güvenlik tedbiri” adı altında örülen duvarlar olduğu apaçık değil mi?"
Yazının tamamını okumak için tıklayınız...